Daima kendinden bahsedersin, kendini hiç bilmeden!

04:0020/01/2018, Cumartesi
G: 18/09/2019, Çarşamba
Leyla İpekçi

Amerika’nın Irak işgali döneminde vicdanımıza, gündelik hayatımıza yansıyan ayrıntılardan hareketle tuttuğum günlüklerde edebiyat, savaş, aşk, ibadet hep iç içe geçmiş. Nisan 2003’te yazdığım bazı notlardan bugünü yeniden kuralım, neredeyse 15 yıl sonra.***“Cuma namazından çıkan Iraklılar Bağdat sokaklarında slogan atıyor. ‘Ülkemiz bizimdir, sömürge olmayacağız!’ Aynı anda Amerika’da Iraklıların okullarını, hastanelerini, su ve elektrik altyapılarını yeniden inşa edecek olan hangi şirketlerin ihale

Amerika’nın Irak işgali döneminde vicdanımıza, gündelik hayatımıza yansıyan ayrıntılardan hareketle tuttuğum günlüklerde edebiyat, savaş, aşk, ibadet hep iç içe geçmiş. Nisan 2003’te yazdığım bazı notlardan bugünü yeniden kuralım, neredeyse 15 yıl sonra.

***


“Cuma namazından çıkan Iraklılar Bağdat sokaklarında slogan atıyor. ‘Ülkemiz bizimdir, sömürge olmayacağız!’ Aynı anda Amerika’da Iraklıların okullarını, hastanelerini, su ve elektrik altyapılarını yeniden inşa edecek olan hangi şirketlerin ihale kazandığı ortaya çıkıyor. Hemen hepsi Amerikalı! Bu bağlantıları kurdukça kayda geçiriyorum, belki lazım olur.

Bağdat müze müdürü Amerikalılardan beyaz bayrak istedik. Dikelim diye bizi uzun süre oyaladılar diyor, korunma istedik ama boşuna diyor. Şimdi yağmalama yapanların bir örtüye, yorgana filan çanak çömlekten daha çok ihtiyacı olması gerektiğini, dolayısıyla bu yağmacıların profesyonel olduğunu söylüyor. Yani parayla satın alınmış fakir insanlar üzerinden Amerika yeni bir imaj tazelemesi yapıyor.

Bugün ortaya çıktı ki, İsrail’i tanıyan Irak ile İsrail arasında petrol boru hattı projesi hayata geçecekmiş. Profesyoneller her şeyi planlıyor. Ama kaos hala sürüyor. Aileler dağılmış, perişan. Amerika ise petrol boru hatlarıyla, muhalif toplantılarıyla, ihalelerle ilgileniyor.

İnsani yardım diye küçümsediği, kar getirmeyen işleri ise küçük müttefiklerine bırakıyor, Türkiye gibi. Bütün ihaleleri kendi şirketlerine ayırıyor. Dünyayı tek başına kar amaçlı şirketler yönetecek diye insanlar ilaçsızlıktan ölüyor, çünkü tedavi kar getirmiyor.”

***

“Oturduğum yerden hayata can pompalıyorum. Savaşı, yıkımı, akan kanları, açılan yaraları sanki iyileştirircesine bir çabayla Allah’ı anıyorum. Ve ben O’nu andıkça sanki bir çocuk son anda kurtuluyor salkım bombalarıyla parçalanmaktan. Sanki ben sevdiğim kişiye, ölülerime, evime ve koltuğuma kendimi verdikçe bir savaş mağduru çocuk daha ailesini kaybetmekten kurtuluyor, öksüz kalmaktan, sokaklarda açlıktan ölmekten kurtuluyor. Burada koltuğumda oturup onlarla bütünleşirken, sanki en deneyimli savaş muhabirlerinin gördüklerine tanıklık ediyorum, içeriden bir bildirimle.”

***

“Savaş başladığından beri koltuğumdayım. Hayata daha önce böylesine katılmamış gibiyim. Savaşın içinde yaşadık bu topraklarda hep. Ortadoğu’da bir bölgeden diğerine giderken yollarda bombardımandan kaçanlarla, evsizlerle karşılaştım. Kimi zaman yılların mülteci kamplarında doğup büyüyen öksüz çocuklara sarıldım.

Hayatımın ilk tamamlanmış şiirini Çanakkale savaşının geçtiği Seddü’l Bahir koyunda yazmıştım. Çünkü bizzat görmüştüm, savaş devam ediyordu. Bu da ne ilk, ne son. Kesintisiz savaştayız. Kendimizle. İnsan olmaya giden yolda kimi zaman kaleme dönüşüyor asa, kimi zaman kılıca.”

***

“Bugünlerde bir kuyunun derinliklerine bu denli inmeye başladığımı fark ediyorum.

İçim bu. O kuyu ki yalnızca ona inmekle sanki yeraltına inen bütün kuyulardan geçiyorsun. Böyle tuhaf bir his. Bir ölüye üzülmek, bütün ölülerin acısını çekmek demek. Bir insanı sevmek, ona kendini vermek, bütün insanlığa bir sevgi paketi sunmak demek.

İnsanoğlu kendi kaynağıyla bütünleşeceğine kendi cinsiyle bölünmeyi yeğliyor. O yüzden artık birini sevmek tük insanları sevmeyi kapsamıyor. Aksine birini sevmek geri kalanları öldürmek demek oluyor. Böyle yıkıcı, egosu şişik, böyle kendine dönük bir sevgi hangimizi yüceltecek? Bu sevgi değil. Zaten insan da henüz insan değil.”

***

“Şimdi televizyonda Amerikan askerleri Tikrit yakınlarında kocaman bir çukura Iraklılardan topladıkları silahları boşaltıyor. Silah mezarlığı imiş. Dozerle üzerinden geçip iyice gömüyorlar ve ateşe veriyorlar. Askerler artık işlerini seviyor. Zafer onları kahraman yaptı. Güçsüz savunmasız halkı kolayca öldürmek ve hayatta kalmak onları motive etti.

Artık bir askerin dediği gibi eve gidip amaçsızca TV seyretmek yerine Irak’ta kalıp halkı özgürleştirmeyi tercih ediyorlarmış. Başkan Bush ‘önleyici savaş doktrini’ ile hepsini motive etti yeterince. ‘Özgür insanlar suç işlemekte özgürdür’ dedi Ramsfeld de. Bu aynı zamanda özgür dünyanın ne pahasına ne alçaklıkla kurduklarının bizzat itirafıdır. Suç işlemek üzerine kurulu bir özgürlük!”

***

“Dünyayı tehlikeli bir yer haline getirenler yetinmeyenlerdir. Irakta ise 300’e yakın canlı kalkan vardı. Irak’ta şimdi binlerce ölü, yaralı var diyor oradan gelen canlı kalkanlar. Dünya onların kanlarıyla can buluyor hala. Avrupa’dan Irak’a gelen canlı kalkanlar bile var. İsraillilerin ‘vururuz’ tehdidine maruz kalmışlar Irak’tan Filistin’e geçerken.

Canlı kalkanların kaderi büyük güçlerin emperyal çıkarlarının savaştığı bir dünyada ‘kimvurdu’ya gitmektir. Peki niye hala varlar? Çünkü onlar ‘olmamayı’ göze aldılar. Daha çok olmayı hırs edinerek yok eden küresel güçlerin karşısına en ‘yok’ halleriyle kanlı canlı çıktılar. Yokluklarıyla varlar.

Tıpkı Mevlana’nın şimdi gözlerime görünen şu ifadesinin tecellisi onlar: ‘Yok olmak için çok çaba harca ki, var olanı görebilesin!’ Ne tuhaf. Savaşta asıl yenilgi bu işte: Daima kendinden bahsedeceksin, kendini hiç bilmeden!

Boşlukta binlerce ben imgesi uçuşturacaksın; siyasi benler, sosyolojik ve keza psikolojik benler.. Bunların içinden benliksiz ben çıkaracak ‘kul’ var mıdır acaba? Berjer koltuğa gömülüyorum. Daha da gömülüyorum.”

#İnsan
#Hayat