Cumhuriyetimizin hu’sunda nefes nefese!

04:0030/10/2018, Salı
G: 30/10/2018, Salı
Leyla İpekçi

Nerede idrak ediyoruz Cumhuriyet’in manasını? Acizane Çanakkale Seddülbahir’deki Abide’de gönül coğrafyamızın her yanından gazaya gelip şehit düşenlerin ismini okurken bir imparatorluğun batışını değil, diri olan şehadet makamının yeni adı olarak Cumhuriyeti sevmişliğim vardır en çok.Bir de meçhul asker anıtlarında aynı hisse kapılırım. Bandırma’daki Son Kurşun Anıtı da bizim gibi sonraki kuşaklarda bir tefekküre yol açıyor. Kimi vücudunda şarapnellerle gömüldü bu toprağa. Kimi bir elinde bayrak,

Nerede idrak ediyoruz Cumhuriyet’in manasını? Acizane Çanakkale Seddülbahir’deki Abide’de gönül coğrafyamızın her yanından gazaya gelip şehit düşenlerin ismini okurken bir imparatorluğun batışını değil, diri olan şehadet makamının yeni adı olarak Cumhuriyeti sevmişliğim vardır en çok.


Bir de meçhul asker anıtlarında aynı hisse kapılırım. Bandırma’daki Son Kurşun Anıtı da bizim gibi sonraki kuşaklarda bir tefekküre yol açıyor. Kimi vücudunda şarapnellerle gömüldü bu toprağa. Kimi bir elinde bayrak, vücudu paramparça.

Çanakkale gazilerinin torunları belki Seyit Onbaşı heykelinin önünde poz verip dönüyor, idrak edemeden vatanın manevi temsilini. Ama işte bu nasıl bir diri makamsa, 15 Temmuz gibi sıcak bir çarpışma anında bir anda tecelli ediyor.

Şahadet sönmeyen bir meşale, vatan denilen gönül ittifakının ölümsüz sultanı.

Evet kan deveranı ile canlanıyor vatan denilen o kesintisiz zikir. Şimdi cumhuriyet devri. Yine kan, ter ve gözyaşı ile.

***

Uzun yıllar boyu, orta çağıma varana kadar cumhuriyetin daha ziyade gözü yaşlı evlatlarının şahitliğiyle yaşadım. Bizi birbirimize düşman eden devlet içindeki devlet ehlinin kumpaslarına karşı direndim. Alevi’si Sünni’si, Türk’ü, Kürt’ü gönül içre ayrı düşüren her tür provokasyona karşı mücadele ederken hep yeni acılar ekleniyordu cumhuriyet tarihimize.

Bu felaketlerin sonuncusu terör ki cumhuriyetin nefs-i emmare’si, bu devrin pıhtılaşmayan kanı, bitmeyen savaşın insanlığa bakan anlamına yaklaştırıyordu yine de bizi. Etrafımda onca öksüz yetim, onca gazi evladı ve şehit vardı. Gözyaşı ile gördüm, şahit oldum. Ama şunu da gördüm:

Herkes bir yanından sevdi Cumhuriyetini. Nasıl bir tılsımsa. Memleketi terk etmek isteyenler de sevdi, canını feda edenler de. Burada bunca yarım kalmış vedaya rağmen vatanı emanet şuuruyla Seyit Onbaşı misali sırtlarına alıp taşıyıverdiler. Hepimizin en hayati yükü idi. Meclisine her meşrebi alabilmek için mücadele etti, birbirini sevmeye yaklaşmaya çalıştılar. Bombardımana uğradığında oraya koşup bedenlerini kalkan ettiler.

Barışın selametle ilişkisini kendi hayatlarında kurdular. Selametin nefisle savaşta onu teslim almakla gündelik hayatın içinde nasıl tesis edildiğini ümmice bildi hep buranın insanı. Yetiştirdiği gülü koklamak için dikenini de suladığını bildi. Razı oldu, birleştirdi celaliyle cemalini, tastamam olsun diye kemâli.

Bizi birbirimize bağlayan bir sır vardı mayamızda. Mücahede tecrübesinden damıtılan içimizdeki bu büyük savaş, bizi birbirimize düşürmeye çalışan iç savaş moderatörlerinin tuzaklarından korudu hep, hala koruyor.

***

Ama koruyamadığımız şeyler de oldu elbet. Kimse koruyamadı temiz gıdayı, genleriyle oynanmamış tohumu, fıtrata uygun evi, bağı bahçeyi, insanlığa armağan ettiğimiz o evrensel insani değerleri.

Cumhuriyetin ilk yıllarından itibaren şehir köy ikileminin istenmeyen sonuçlar doğurmasını kimse engelleyemedi. Bizim nefsimizle henüz kazanamadığımız büyük savaşın tezahürüydü bütün o talan, çarpık yapılaşma, kazulet binalar, zevksiz köksüz mimari.

Eğitimimizi vasatlaştıran, sanatımızı aşksız irfansız bırakan ve tektip vatandaş yetiştiren köksüz kültür politikalarını maalesef ideolojik davalar yüzünden savunmak zorunda kalanlar oldu hep, hala da var.

Evet bizi kendi ruhumuzdan koparan şahitliğimizi, bizi hafızasız ve ifade yoksulu bırakan yeni alfabeli dilimizi, maneviyatsız bırakan medeniyet algımızı sevmekte zorlandım, evet çok zorlandım orta çağıma kadar. Derken devir değişti, benim de devrim değişti.

***

Hak erenlerin, bir başka deyişle nefsine arif olmuş irfan ehlinin katmanlı dilinde cumhuriyetin cem-hu-rüyet manasını işitmeye başladım. Her ne kadar ilk hecesini sökmek bile çok meşakkat istese de gayret ediyorum. Atan el ile tutan eli tam da savaşın en şiddetli anında bir’leyebilmiş, muhatabının Hak olduğunu bilerek atılan kurşunların adresine girmiş, nefsini şehit etmiş bir büyük velinin mesela şu dörtlüğü birçoklarının hamasete hapsedeceği tek anlamından ibaret değildi. Artık işittiğim hiçbir şeyin anlamı böyle değil:

“Mecma-i kemâlât Mustafa Kemâl / Tulu etdi buldu düşmanlar zevâl / Anafartalarda bitmişdi her hâl / Bir ders verdi düşmanlara merdâne” diyen Osman Kemâli (ks) hazretlerinin bize bıraktığı gerçeğin emanetini taşımaya çalışırken, bir okur olarak, düşmanı salt savaş meydanındaki asker olarak görmem imkansızdı. (Bkz: Aşk Sızıntıları şerhi/ H yayınları, M. Tatcı, yeni baskı 2018)

Hele ırki bir gönderme olarak gördüğüm ve bir kimliğin adı olarak farz ettiğim Türk kelimesinin katmanlı manaları onun dizelerini okurken açılmakta idiyse: “Ey Türk! Mahzun olma gelecek bir gün / Gazimiz açacak büyük bir düğün / Sevinçle görürsün gamla gördüğün / Sen hemen hizmet et sâhib-kırâna.”

Dil ehlinin gazi dediği mesela, külli vücudun bir tecellisinden azade, bir kişinin eti kemiği miydi sadece? Mustafa ve Kemal isimlerinin 29 Ekim’deki doğum esnasında temsil ettiği anlam, hakikatte bize ne söylemekteydi bütün görüş ve yorumların ötesinde? Cem-hu-rüyet’in rüyetini tabir edecek bir mana deryasında yüzdüğümüzün farkında olacak mıydık dizeler vesilesiyle?

Şiirdeki o talihli ve güçlü kumandan kimdi peki? Kendi nefsinin sultanına kavuşup diri olanlar için nasıl bir hikmeti vardı? Türk isminin maneviyatı nasıl aksederdi içimizde? Bahsedilen düğünde kiminle kim kavuşacaktı?..

Cumhuriyetimizin hu’sunda bize seslenen ol gönülliyet yönetimi kendini usul usul kurmaktaydı belki de. Seyit Onbaşılar misali, neyi kaldırıp emanet niyetiyle taşıdığımızın idrakinde olma vaktidir artık, dem bu dem.

#Cumhuriyet