Bazen öyle oluyor ki, ülkenin kalbi genişliyor gibi hissediyorum. Devlet deyince bürokrasinin nefs-i emmaremizi temsil eden kibirli tıkaçlığını değil, sevenlerin tevazu içinde genişleyen gönlünü duyumsuyorum.
Ne kadar isterdim devlet elitlerinin menfaat hırsını ve ikbal telaşını bırakıp aşk ve irfan ehli olmasını. Ne kadar isterdim kendi cemaati veya mahallesi yakınları vs için değil kainatın tekamülü için / insanlık için hizmet ehli olmalarını.
Ve ne kadar isterdim hakkın işini yapma şuuruyla donanmalarını seçilen ve atanan kadroların. Onun bunun işini yapma kaygısıyla senlik benlik çukurlarında boğulmak yerine bu sorumlu kadroların davalarını derk edip mana ehli olmalarını. Cidden çok isterdim.
***
Keşiş değiliz ki şatolarda, dağ başlarında, ıssız ormanlarda bulalım Hakk’ı. Bilakis iç içeyiz, el ele omuz omuza, sırt sırtayız. Kimseye tıkaç olmadan, kimseye menfaat için dayanmadan, gücünü kendi içinden çıkararak Hakk’ın emanetini üstlenebilen kadrolar yetişse bu topraklarda.
Erken seçimler Başkanlığın manasını gönülde hissettirse. Çünkü gönüldür Zat makamının / benliksiz ben merhalesinde idrak edileceği mahal.
Kendini aşka vakfeden beri gelsin diyorum bazen yazılarımda. Vakıf medeniyetinin mirasçıları değil miyiz? Sevdiğine her şeyini / canını bile verme yürekliliği gösteren aşk erlerinin kurduğu vakıf medeniyetini hep tarihte mi canlandıracağız? Tarihi bilgileri aktarmaktan öteye gidemeyecek miyiz?
Ne olurdu seçim gündeminde biraz da eğitim müfredatımızdaki en temel sorunları nasıl dönüştürebileceğimizi toplumca tartışabilsek? Davalara düşmeden?
***
Seçmek gönül işidir. İster siyasi lider seçiyor olalım, ister bir dilim pasta, bir çift ayakkabı. Kimi zaman öyle buluşmalar yaşarız ki, rızkımız neyse gelip bizi bulduğunu idrak ederiz.
Her seçim rızıktır bu anlamda. Kursağımızdan geçirip en zor lokmaları yutmak ve hazmetmek kolay değildir bazen. Hayat bunu öğretir bize. Toplumsal olarak da böyle. Türkiye’nin kaderinde darbeler, suikastlar, aydınlanmamış cinayetler, terör veya kanlı provokasyonlar kadar seçim ve erken seçimler de önemli bir yer etmiştir.
Şimdi erken seçim sürecindeyiz. Ama bu sefer hepsinden farklı olarak, Başkan seçiyoruz. Çok bahsedeceğiz daha. Başkan’ın Hakk’a ve halka bakan manalarında çok gezineceğiz nasipse. Fakat önce biraz daha siyaset. Önceki yazılarımda bıraktığım yerden!
***
Önce muhalefete dair. Muhalefetin en ses getiren adayı olan M. İnce beyi liderlik yarışında aday olarak belirleyen CHP, bu kişiyi kendisine parti lideri olarak seçemedi. Partinin kendi seçmediği lider adayını büyük bir iddia içinde muhalif ittifakın temsiliyle ülkemiz için önermekte bir beis görmemiş olması: Beni bir vatandaş olarak epey düşündürüyor açıkçası.
Neden ve hangi özellikleriyle bizim başkanımız olacağını konuşurken oy sandıklarına yapışmış, oyların çalınmasına izin vermemiş! Çalıp çırpmaya dur diyecekmiş. Elbet çalıp çırpmayı savunacak bir lider adayını kimse istemez. Lakin:
İstikbalimizdeki hakkaniyet beklentili hayatımız için bir öngörü, toplumsal vicdan adına bir hamle, birkaç somut öneri dahi duymadan pohpohlanmakta olan bir lider adayından daha fazla şey beklemek seçmenin hakkı değil midir?
Ohal’i kaldırmayı teklif eden adaylar veya partiler de var kuşkusuz. Elbette bu uygulama yüzünden yaşanılan haksızlıklara temas etmekte veya hukuk çerçevesinde değerlendirmeye yerden göğe haklılar. Gelgelelim sırf aksini yapmak adına kaldırdığınız uygulamadan sonra elan bürokrasinin pek çok alanında konuşlanmış olan kripto ihanet çeteleriyle nasıl mücadele edeceklerini, hukuk çerçevesinde ne tip somut mücadele yöntemleri geliştireceklerini somutlaştırma gereği duymazlar mı?
Devletin ve sivil hayatın ruhunu farklı kisvelere bürünmüş elemanlar tarafından tamamen işgal edilene kadar izin mi verecekler? Adaleti sağlayalım derken zulme ortak olmaya devam mı edecekler? Neye yarar salt itiraz noktasında ego tatmini yapmak? Gerçek bir lider adayının tevazu içinde merhametli ama çelik gibi sert olması illa faşizm midir?
Faşizme karşıyız demek muhakkak ki çok elzem bir insanlık duruşu örneği. Lakin illa tek adam olduğu için adaletle hükmeden liderleri de gördü bu dünya. Sırf tek adam olmasın diye demokrasi adı altındaki yönetimlerin ne kadar zulme ortak olduğunu defalarca görmedik mi mesela bu ülkede?
***
Hep söylediğim gibi. Yaşadığı yeri sevemeyenler, durmadan nefret ve düşmanlık üretenlerin yaptığı muhalefet giderek onları gerçeklerden kopardı, yabancılaştırdı. En yapıcı muhalefet sevenlerin muhalefetidir, nefret edenlerin değil.
Sevemediğiniz her şey sizi kalbiyle katil ediyor. Şu da var: Kalbindeki nefretle ülkeyi yönetenlerin adalet sağlayabildiği hiçbir zaman görülmemiştir. Muhalefet yapıcı önerilerini, vizyonunu ve gönül genişliğinin muhayyel hudutlarını seçmenle paylaşmaya ne kadar önce başlasa o kadar hayırlı olur.
“Kıymet bilenlerin Gönülliyet yönetimini kuralım” demiştim bir romanımda. Bir lider çıksın ve “Ey sevemeyenler! Başka bakmayın desin! Kan dökülüyor. Baş kan benim desin! B’aşk’an’ın harflerini aşk ile yazdım desin! Bu aşk makamıdır anlayın artık!”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.