200 liralık banknottaki ipucu: Sevelim sevilelim!

04:0026/01/2019, Cumartesi
G: 26/01/2019, Cumartesi
Leyla İpekçi

200 liralık banknotları henüz elime almış değilim, lakin sosyal medyada görünce şimdiye kadar bilmediğim için hayıflandım. Zira banknotun arkasında Yunus Emre’nin temsili çizimi ile birlikte onun dizelerinden “Sevelim sevilelim” yazısı varmış.İki yazısından birinde Anadolu’nun sırlı mayasının tabirlerini anlamaya çalışan ve ümmi halimizle konuştuğumuz kalp diline ‘Yunusça’ diyerek, bugünün ruhunda hangi manaları ihtiva ettiğini, hayatta ve sanatta nasıl güncellenmesi gerektiğini düşüneyazan biri

200 liralık banknotları henüz elime almış değilim, lakin sosyal medyada görünce şimdiye kadar bilmediğim için hayıflandım. Zira banknotun arkasında Yunus Emre’nin temsili çizimi ile birlikte onun dizelerinden “Sevelim sevilelim” yazısı varmış.



İki yazısından birinde Anadolu’nun sırlı mayasının tabirlerini anlamaya çalışan ve ümmi halimizle konuştuğumuz kalp diline ‘Yunusça’ diyerek, bugünün ruhunda hangi manaları ihtiva ettiğini, hayatta ve sanatta nasıl güncellenmesi gerektiğini düşüneyazan biri için evet epey geç kalmış bir müjdeydi bu.

***

Para nihayetinde altın gibi değerli bir maden değil. Ederi yok. Kağıt parçası. Ama banknot olunca hayatımızda somut bir değere karşılık geliyor. İşte böyle bakınca Yunus Emre gibi bir değerimizin de nihayet bazı bilim adamları, sanatçılar, devlet adamları veya önemli şahsiyetler gibi kamusal alanda ‘tüketime’ girdiğine sevinmek gerekiyor.

Sevinmek de yetmiyor elbet. Sevelim sevilelim! Ama nasıl? Zira Yunus’un diğer sözleri gibi “sevelim sevilelim” de öyle iki kelimeyle yazınca gerçekleşecek basit bir eylem değil. Aktarması çok kolay olsa da, sevmeyeceğin bir zerre kalmayana kadar sevmeyi başardığında (sevilen) olmanın şuuruna varmak filan derken… Kolay olmuyor hiçbirimiz için.

Zaten sevelim deyince pamuk dede misali celal isimleri hiç yokmuş gibi, yumuşacık, neredeyse kaderci bir tembellik ile anti depresan haplarını yutup gereksiz tebessümler dağıtan bugünün elemanları gibi yapınca sevmiş sevilmiş olacağız sanılıyor.

Sevmenin öncelikle celalini de cemali kadar kabullenmek olduğunu, zulme karşı kılıç sallarken bile içinden celali ile cemalini bir’lemek adına sevmeye devam etmek gerektiğini geleneğimizdeki nefs eğitimi yöntemlerinden öğreniyoruz.

Evet bunun nefsle savaş denen bir mücahede olduğunu… Bilmek gerekiyor. Bilmek derken, tatbik ederek öğrenmekten bahsediyorum. Yunus’tan dize okumaktan ibaret değil öğrenmek. Aktarımdan yaşantıya geçmemiş bir bilgiyle kalp ilmi tamam olmuyor.

Sevelim derken, kainattaki her zerreyle helalleşmekten de bahsetmek gerekiyor. Nasıl olacak bu? Hakkını bilerek veya bilmeden çiğnediklerin, senin hakkını yiyenler derken… Binlerce alacak verecek davası içindeyken, hemen şimdi / anda adaletin tecelli etmekte olduğunun şuuruna nasıl varacağız?

Sevemediğin ne varsa sevme gayretiyle muhatabının Hak olduğunu hiç unutmayarak bir ilk adım atılabilir diyor büyüklerimiz. Veliler, arifler pamuk dede değildir. Gerektiğinde eline kılıcı alır, şeriat hakkını kullanırlar. Ama içinden muhatabının kim olduğunu bilerek. Hiç sürçmeden! Gafil olmadan!

***

Banknota bakıp “hmm sevelim o zaman” diyerek bu sözü yerine getirmeye çalışan kimseler olabilir mi, bilmiyorum. Ama “sevelim” kısmı gayret ve mücahede ile ve tabii halis niyetle gerçekleştiği oranda seven ile sevilen’in aynı nur olduğunu, yek vücud olduğunu nefsiyle kanıtlamış kişiye vardığımızı ilme’l yakin de olsa biliyoruz. Bu mertebeye kamil nefis makamı diyoruz.

Bir diğer adı kul. Hazret. Daimi huzurda olan. Nefsini sır etmiş olan. Biz Yunus’un “sevelim sevilelim” sözünü banknotumuza koyarken elbette çoktan kulluktan birey olmaya adım atmış çağdaş bir toplum olmakla övünüyorduk. Kimseye mihnet etmeyen, kendi kendine hür ve bağımsız bireyler olmaya çalışıyorduk modernlik gereği. Pek güzel. Fakat kul kelimesini bugün ‘ben’i psikolojik ben’e hapseden, ‘ben içindeki ben’lerin ihtiva ettiği geniş manaları unutturan bakışıyla değerlendirmek nasıl da yetersiz olacaktır. Hiç düşündük mü?

“Sevelim sevilelim” sözünün tecelli ettiği ‘kul,’ Resulullah makamının tasdikiyle nefesinde (ilahi) kâinatı yıkar yapar denilir. Kudsi hadisten mülhem, bir kulunu sevdiğinde onun konuşan dili, gören gözü, tutan eli olmaktan bahsediyoruz. Azalarının hak olmasından. Böylesi bir “sevelim sevilelim” işte. Banknotumuzda yazan.

Bunun gerçek bir kayyumiyet ve hayatiyet içre tam bir kâmil / safiyane nefis olmasının anlamına varanlar “sevelim sevilelim” sözünü gönül banknotlarına yazdırmışlardır çoktan. Biz bunun neresindeyiz peki? “Sevelim sevilelim” diyerek cici bici süslü pamuksu bir dizesini aktarmaktan öte Yunus’un!

Seven ve sevilen’in ‘bir’ olduğu benliksiz makamda “bir ben var bende benden içeri” diyen Yunus, bize öyle çok ödev veriyor ki. Karşımızdakini ‘öteki’ olarak kodladığımızda kendimizi de ‘ben’ ile sınırlamış oluyoruz mesela. Bu durumda nasıl ‘bir ben vardır benden içeri’ sözüne mana verebiliriz ki? İç içe sonsuz ben’lerimizde, kul mertebesine dek: Nasıl yetinelim ki ego-ben ile?

***

Yunus Emre bir şiirinde “Hakkı gerçek sevenlere cümle alem kardeş gelir” diyor. Buradaki kardeşlik herkesin aynı olduğu hümanist bir melezleşme kuramsalı değil. Herkesin birbirine (baskın olana) benzemesiyle sonuçlanıyor bu zaten pratikte! Bazı AB üyesi devletlerin savaş mağduru mültecileri sınırdan geri döndürmesine, ölüme terk etmesine kadar karşılığı var bu tarz bir kardeşlik yanılgısının pratik hayatımızda.

Farklı ve benzemez olanı, bütün insanlar arasındaki gerçek birlik halini kast ediyor Yunus. Hepimizin içindeki Hakkın tecellisi ‘değişmeyen öz’deki bir oluşumuzdan bahsediyor. Bu hakikat bilgisini evrensel bir ifadeyle kendi anadilinde ifade ediyor. Yani hümanist / küresel bir kardeşlik temasının çok daha ötesinde, bütün varlığı ‘bir’ kılan vahdet tecrübesiyle, entelektüel ve seçkin bir dil üzerinden değil halkın konuştuğu ümmi dille ifade etmiştir.

Bu evrensel bilgi dünyanın farklı coğrafyalarında hemen her kadim kültürde farklı yaklaşımlarla ifadesini buluyor kuşkusuz. Yunus ise 13’üncü yüzyılda kendi anadilinde hakikati ifade etmenin yöntemini geliştirerek Yunus ehli hocam Mustafa Tatcı’nın sözleriyle, konuştuğu dili mânâ dili haline getirmiştir. “Türkçe’yi kanatlandırarak semavi bir dil haline getirmiştir.”

Evet banknotta yazan “sevelim sevilelim” bir müstakil düşünce veya felsefe kuramı değildir. Vahyin gerçeğinden bir ipucudur. Okumak isteyenlerimiz olursa, para diye neyi harcadığımızı ola ki tefekkür ederiz.

#200
#Banknot
#Yunus Emre