​ İstanbul’a ‘kentsel dönüşüm’ için ‘içerden dönüşüm’ gerekiyor! ​

04:0012/03/2019, Salı
G: 12/03/2019, Salı
Leyla İpekçi

Otobüs duraklarında, vapurda, metroda, bizim mahallenin ve herhalde diğer bütün mahallelerin erkekler kahvesinde hep seçim tartışmaları devam ediyor. Geçen gün kulak misafiri oldum bizim kahvenin önünde. “Ben partiye bakmam, tanıdığım adaya bakarım” diyordu biri. Karşısındaki ise ona karşı çıkıyordu.“Öyle diyorsun ama senin aday benim adayı dövdü. Zorbaya oy mu verilir!” Bunun üzerine beriki “adamın işine bakılır” diye cevap verince, “zorbaya oy vermem” lafını yedi. Ve giderek sesler yükseldi. Kim

Otobüs duraklarında, vapurda, metroda, bizim mahallenin ve herhalde diğer bütün mahallelerin erkekler kahvesinde hep seçim tartışmaları devam ediyor. Geçen gün kulak misafiri oldum bizim kahvenin önünde. “Ben partiye bakmam, tanıdığım adaya bakarım” diyordu biri. Karşısındaki ise ona karşı çıkıyordu.


“Öyle diyorsun ama senin aday benim adayı dövdü. Zorbaya oy mu verilir!” Bunun üzerine beriki “adamın işine bakılır” diye cevap verince, “zorbaya oy vermem” lafını yedi. Ve giderek sesler yükseldi. Kim kimi dövecek, dövmenin siyasetiyle kim övülecek kim sövülecek bilemem. Lakin İstanbul ve semtleri için en eksikliğini duyduğumuz şey nedir diye düşününce ilk gönlüme gelen şu:

İstanbul’un gündelik yaşantısındaki bir edep, bir üslup, bir maneviyat eksikliği. Lakin siz bunu dini ritüeller filan olarak anlamayın. Kastım bu değil. Hayatımızın toplamına yayılan bir vakıf kültürü eksikliğinden söz ediyorum.

Herkes çok benci oldu bu şehirde. Biraz da senci olmak lazım. Çünkü benlik arttıkça tatminsizlik ve tüketim artıyor. Tabii talan da. Kentsel dönüşümden ziyade ben’sel dönüşüm oldu bizimkisi.

Şunun da altını çizeyim bu vesileyle: Din kültürü kamusal alanda görünür olmaya başladıkça tevazu azaldı, riya ve gösteriş arttı. Bu da dinin maneviyatını yani iç yüzünü örttükçe bize kalan görünüşten ibaret yanı oldu. Yani dini kültür sosyolojik olarak yaygınlaştıkça dünyevileşti ve kalbi zevkten uzaklaştırdı. Huşudan, edepten, estetikten uzaklaştıkça hikmetten, irfandan ve mayamızın sırrından da uzağa düştük.

Din kültürü görünmez hale elbette gelmesin yeniden. Yasakçı yönetimlerden çok çektik. Lakin mânâyı şekilden ibaret tutarsanız kalpsiz bir eylemler bütünü ile gönül medeniyeti kuramazsınız. Her tür kışkırtmaya açık hale gelir, tuzaklardan tuzaklara düşersiniz. Bugün hâlâ olduğu gibi.

***

Şehrin yöneticileri -özellikle de ilçelerdeki belediye başkanları- İstanbul’un bir bütün olarak yaşantısındaki maneviyat kültürünü baştan aşağı ele almalı. Artık bugüne kadar gerçekleştirilen fiziki ve somut icraların manasına odaklanmalı ve şehir sakinlerinin yaşantısında bunun tecellilerini oluşturmalılar. Yani artık icralarının hakikatini açmalı ve bir tür gönül fethi ve ihya mahareti sergilemeliler.

Salonları dolduran kültür kurumları mesela konuk konuşmacılara verecekleri üç kuruşu cebe atmaya devam etmemeli. ‘Güzel ahlak’ tatbikat ile olur. Kalp ilmi eksik kaldıkça istediğiniz kadar dini ibadetlerinizi yapın Süleymaniye’ye girer çıkarsınız. Ona taş yığını olarak baktıkça sizi mahremine almaz. İstanbul da böyledir işte.

Şehir, insanın ruhunu yansıtır. Çünkü mekân insanla kaim. İnsanı yücelten bir ihya hareketi olmaksızın şehrin imarı eksik kalacaktır. Bunun da yolu maneviyatın yapı taşı olan kültür ve sanat hayatımızın güçlendirilmesinden ve bir yaşantı kültürü olarak hayatımızda ve tavırlarımızda, davranışlarımızda canlanmasından geçiyor.

Kadim geleneksel ritüellerin sanatta ve hayatta güncellenmesi bu şekilde ihya hareketinin bir parçası olur. Giderek yaşayan kültüre dönüşür.

Kentsel dönüşüm, kültürel dönüşüm olmadan olmaz! Hayatın kültürü, onun iç yaşantısında yani maneviyatında gizlidir, açığa çıkarmak için gereken üslubu oluşturmak da şehrin güzel sanatını meydana getirir.

Evet artık en çok ihtiyaç duyduğumuz ‘güzel’ sanatlar. İnsan ki O’nun en güzel sanatı! İnsana ve insanın yaşadığı yere ‘En güzel suret’ olarak bakmasının inceliklerine / sanatına vakıf olmalıyız. Suretin ardındaki siret güzelliğinde buluşmalıyız. Medine (nurlanmış şehir) orada. İstanbul’un bir gönül olarak hayatımızdaki dirilişinde. Peki nasıl olacak bu?

***

İstanbul’un en eksikliğini duyduğu ‘güzel ahlak’ ve üslup. Ve bunu kadim vakıf geleneğimizi hayatın her alanında bugünün ruhuyla canlandırmakla yükümlüyüz. Yoksa yine içimizdeki İstanbul ile yaşadığımız İstanbul arasındaki uçurumdan kurtulamayız.

Tabii bu biraz terlemeyi gerektirecek. Toplumsal gündelik hayatımızın en ücra, en sıradan ve olağan, minik ayrıntılarında gizlenen o benci tavırdan kurtulmamız için söz dinlemeyenlere ciddi ceza keserek işe başlamalı yöneticiler. Örnek vereyim:

Eğer bizim sahildeki parkımızda olduğu gibi kocaman tabelalara “çimlerde mangal yakmak yasaktır” yazılmışsa ve siz elan tabelaların tam altında on on beş kişi bir araya gelmiş et kızartıyorsanız, spor yapanların ciğerlerine duman dolduruyorsanız, pişkince etrafı kirletip çöpleri toplamadan kargalara ve köpeklere terk ederek çekip gidiyorsanız bu benci tavrınızın bir yaptırımı, cezası olmalı. Ki pişman olun.

Çünkü ancak ibret almak ve bir daha yapmamaktır kişiyi dönüştürecek olan. Ve insanın kendi içindeki dönüşümü (ki biz buna maneviyat diyoruz) kentsel dönüşümlere de etik ve estetik olarak mim koymamıza vesile olacaktır.

Başkalarının hakkına girdiğinizi, çevrenin ahengini bozduğunuzu, kurallara riayet etmediğinizi, otorite boşluğu yaşayan ve bir türlü yetişkin olamayıp ana babalarına bağımlı kalan çocuklara kötü örnek olduğunuzu size fark ettirecek bir ceza. Ceza kaç kere kesilebilir?

***

Kuşlar veya kediler için vakıf kurmuş bir kültürden geliyoruz. Bizler İstanbul’un sakinleri değil aktifleri olmalıyız. Ve her adımımızda Hakkın işini yaptığımızın şuuruyla şehir dediğimiz ama çoktan beridir kainat kadar genişlemiş İstanbul’un nefsini ruha dönüştürmek için işe kendimizden başlamalıyız. Güçlü maneviyat işte böyle bize bir tür aslımıza dönüş yolculuğu yaptırmalı.

İstanbul’un belediyelerine aday olanlar buranın ruhunu yüceltebiliyorlarsa, kendisine nefes veren azizlerinin kelamında imar edebiliyorlarsa izbe konakları: İstanbul’un vakıf kültürünü canlandırmaya başlayalım artık.

Benci yerine senci bir şehir yaşantısının bize katacağı değer ile kendini şehrin ruhuna, eşyaya, çevreye, yaşantının inceliklerine, ihtiyaç sahiplerine vs vakfetmeyi öğrenen nesiller yetişecektir.

Onların imar ettiği şehir kentsel dönüşümün maneviyatını keşfetmiş olarak ruhsal dönüşümünü de gerçekleştirmiş olacaktır vesselam. (Bu önerilerle inşallah devam edeceğim.)

#İstanbul
#Eksiklik
#Kentsel Dönüşüm
#Güzel Ahlak