Andımız konusunun bir mahkeme kararıyla gündemimize pimi çekilmiş bir bomba gibi bırakıldığı günlerde bu soruyu sormuştu herkes:
“Ne oluyor? Bitirdiğimiz tartışmalara yeniden kim bizi geri götürüyor?”
Andımız konusuyla sınırlı kalmadı tabii tartışma. Türk kimliği, Kürt meselesi, Türkçe ezan, Cumhuriyetin kuruluşu, Milli şef, Atatürkçülük… diye devam etti. Yıllar önce yapıp, bitirdiğimiz tartışmalara yeniden döndük.
Sanki o konuları konuşup bitirmemiş, yasal düzenlemeler yapılmamış gibi, Türkiye için ‘pranga, bariyer, tabu, kırmızı çizgi, psikolojik yasak…’ artık adına ne derseniz, hepsi yeniden önümüze boca edildi.
Bu tartışmalar siyasete de sıçradı doğal olarak. MHP-AK Parti yerel seçim ittifakının bozulması, tam da o sıcak tartışmanın olduğu günlerde oldu.
Şimdi Edirne’de Emine Şahin isimli bir öğrencinin, “Atatürk ilah değildir” dediği iddiasıyla gözaltına alınması ve ardından tutuklanmasıyla, bu kez Atatürk konusu yeniden tartışılmaya başlandı. Tartışma ilahlık, kulluk meselesinden girdi, rejim meselesine, oradan çıkıp büyük bir sosyal medya kampanyasına dönüştü. Herkes, Emine Şahin’in tutuklanma gerekçesi olan “Atatürk ilah değildir” cümlesini paylaşıp, kendini ihbar etti. İki gün boyunca on binlerce kişi kendini ihbar etti ama o öğrenciden başka kimse için işlem yapılmadı.
İşin tuhafı, adı geçen öğrenci, verdiği ifadede böyle bir söz sarf etmediğini söyledi. İş iyice karıştı.
Edirne Belediye Başkanı’nın öğrencinin kıyafeti ve ruh haliyle ilgili sarf ettiği absürt laflar, tartışmayı iyice çığırından çıkardı. Tüm bu tartışmaya bu yazı yazılırken hiçbir bakanlıktan açıklama yapılmaması da dikkat çekti tabii.
Bu olayın kendisi değil de, olayların tümünün neden olduğu bir geri gidişi ve patinajı konuşmak sanırım daha doğru olsa gerek.
Gerçekten ne oluyor?
İşin ilginci şu ki, andımız tartışmasıyla herkesi, Türk olduğuna, Türk düşmanı olmadığına, ülkesini sevdiğini ispata zorlayan bir mantık vardı. Herkes bunları ispat için adeta paraladı kendini.
10 Kasım nedeniyle de, herkesi Atatürkçü olmaya zorlayan, Atatürk’e saygı duyduğunu göstermesi için baskı yapan bir psikolojik basınç uygulandı.
Maşallah muhafazakâr camianın bazı isimlerin, Türklük ve Atatürkçülük konusunda, en değme Türkçü ve Kemalistleri bile geride bırakacak paylaşımları göz yaşarttı!
Bunlar bir geri gidişin ve ülkeye patinaj yaptırmanın en bariz örnekleri.
‘Neden 10 Kasım için bir paylaşımda bulunmadın? Neden andımız konusunu destekleyip desteklemediğini açıklamadın?’ türü baskılar, faşizm dönemlerinin tutumlarıdır.
Faşizm, sadece bir fikri ve düşünceyi yasaklamak değildir, aynı zamanda insanı fikrini açıklamaya zorlamaktır.
Ne ilginçtir ki, bir insanın düşüncesini açıklamaya zorlanmak mevcut Anayasa’ya bile aykırıyken, bu tutuma karşı çıkacakları yerde, insanların bu baskıya dayanamayıp, açıklama yapması ayrıca şaşırtıcıdır.
AK Parti kadrolarının tüm bu tartışmalarda kafa karışıklığı yaşadığı da görüldü. Neyse ki, Cumhurbaşkanı Erdoğan, andımız tartışması esnasında, özgülükleri savunan ve faşizm kokan psikolojik baskıları reddeden açıklamaları oldu da, insanların tutumları netleşti.
Bu arada unutmayalım, andımız ve Atatürk’e hakaret konularını yeniden tartışmaya açan merkez aynı: Bürokrasi. Yargı ve güvenlik bürokrasisinin her iki konudaki tutumları tartışmalı ve eleştirilere neden oldu. Komplo teorisi üretmek ya da tüm bürokrasiyi zan altında bırakmak niyetinde değilim tabi. Ancak herkesin kafasında bir soru işareti oluştuğunu da bilmemiz gerek.
Bazı insanların bir fikri, kişiyi ya da partiyi savunmada ya da eleştirmede bir dengesinin olmadığını da gördük bu esnada. Atatürk’ü sevmenin ya da onu eleştirmenin mantık ve bilgi temelli değil de, duygu ve popülizm temelli olması sağlıklı değil bir ülke için.
Bu yüzden önceleri sert Kemalizm eleştirileri yapanların, 10 Kasım’da büyük övgülerle Atatürk’ü anması, çelişki yaratan bir duygusallık örneğidir.
Tutarlı olmak için duygularla değil; akıl, bilgi ve belgeyle hareket etmek gerekiyor.
Şunu da tartışmalıyız, Türkiye demokratikleşme ve özgürlükler konusunda ne kadar da kolay eskiye dönebiliyor. Türkçe ezan okunmasını isteyen CHP Genel Başkan Yardımcısı her ne kadar disipline sevk edilse de, Türkçe ezan okumayı zorunlu kılan anlayışın ürünü olan andımızın, yeniden okutulmasını isteyenlerin çokluğu ve sistemdeki konumu sizleri şaşırtmadı mı?
Andımız ve Atatürk tartışmaları değil, daha birçok konuda AK Parti’nin sessiz devrimle gerçekleştirdiği demokratik ortamın, adım adım geri götürüldüğünü düşünüyorum. Bunu yasal düzenlemelerle yapamasalar da, psikolojik olarak gerçekleştirdikleri aşikar.
AK Parti’nin sessiz devrimine karşı, bir ‘sessiz karşı devrim’ yaşıyoruz sanırım.
Milliyetçilik, Atatürkçülük, Türklük, Cumhuriyet gibi herkesin hassas olduğu konuları tartışmaya açmak ve buradan insanları zora sokan bir atmosfer yaratmak, tartışmasız bir geri gidiştir.
Yakında laiklik, okullarda din dersleri, irtica, Kürtçe konuşmak, Alevilik, İslamcılık, fikir özgürlüğü gibi konular da tartışmaya açılırsa kimse şaşırmasın. Türkiye’nin geleneksel fay hatlarından bahsediyoruz anladığınız gibi.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.