Gereğinden uzun ve fazlaca yorgun bir hikâyenin çocuklarıyız en nihayet. Gereğinden uzun sürmeyen hayatlarımız, bu uzun ve fazlaca yorgun hikâyenin içinde geçiyor.
Bizim kuşağın babaları birbirine benzerdi. Uzun siyah paltoları yahut mavi gocukları yahut yeşil parkalarıyla birbirine benzerdi babalarımız. Siyasi görüşlerini hemen anlamamızı sağlayan bıyıkları, bakkalın veresiye defterinde birikmiş borçları, uzun öksürük nöbetleri, yorgunluğa bağlı olarak geliştirilen ölü balık bakışlarıyla babalarımız birbirine benzerdi. Racon bilirler, memleket için endişelenirler, kaderlerine razı olarak emeklerinin kendilerine sağladığı lokmaları koyarlardı sofraya.
Doğru. Yalnız emekleri vardı babalarımızın. İşçi, memur, şoför ve yorgundular. Kendilerine vakit ayırmanın yolu olarak çay içmeyi, akşam kahveye çıkıp hesabına pişpirik oynamayı ve futbolu bilirlerdi.
Evlatlarına sevgilerini göstermenin bir çeşit zaaf olduğunu öğretmişti babalarımıza babaları. Fakat onlar yine de arada bir başımızı okşar, arada bir gülümserdi bize yine de. “Seni çok seviyorum yavrum” cümlesini kurmaya cesaret edemediler yine de.
Zordu hayatları. Zorluydu. Yükleri ağırdı. Memleketi kurtarmak da dâhildi yüklerine. Kimi ağzına giren pos bıyıklarıyla, kimi çenenin yanına sarkıtılmış hilalleriyle, kimi dudak üzerinde incecik bademleriyle denediler memleketi kurtarmayı. Kimi öldü olmadık yere. Kimi işkence gördü.
Enikonu dürüst adamlardı. Dürüstlükten başkasına akıl erdirmeyen adamlardı. Kendilerine karşı dürüst ve başkalarına karşı da…
Çocukları adam olsun isterlerdi. Okusunlar, bir baltaya sap olsunlar isterlerdi. Temelinden bir şey söyleyeyim size. Kendileri gibi olmayalım isterlerdi.
Onlar gibi olamadık. Araya Özal girdi. Değişen dünyaya uyum sağlamak girdi araya. Renkli televizyon ve Yasemin Evcim girdi. Yıldo ve internet, Okan Bayülgen ve Deli Yürek girdi. Hepsi birden ve aynı anda, Türkiye’nin onlara yetişip yetişemeyeceğini hiç umursamadan oturuverdiler ergen zihinlerimizin üzerine.
Bizi hayır, babalarımız yetiştirmedi. Belki ilk kez “babasız yetişen” kuşak biz olduk Türkiye’de. Babasız ve ergen, babasız ve uçarı, babasız ve ilkesiz…
Bu gereğinden uzun ve gereğinden yorgun hikâyeyi bir de burasından okusak ne gerekir? Ne gerektiğini söyleyeyim size. Cesaret gerekir.
Bugün, 2019’un ilk günlerinde, Türkiye’nin babasız büyümüş ilk neslinin bir evladı olarak diyebilirim ki “baba” ölmüştür. Çünkü hiçbirimiz babalık için gereken vasıflara ait bilgilerle donanmış değiliz. Youtube yetiştiriyor çocuklarımızı ve bu çok normal. Hayır yani anlatamadım sanırım. Çok normal bu; aşırı normal…
Biz, yolda bazı ilkeler bulmuştuk yine de. Belli belirsiz gölgeleri sayesinde babalarımızın... Şimdi bir gölgemiz de yok. Özal’ın memlekete getirdiği liberalizme razıydık hatta. O iyiydi. Şimdi liberal bile değiliz. Muhafazakâr, solcu, sağcı, anarşist, Ülkücü, İslamcı, mukaddesatçı… Hiçbiri değiliz şimdi. Çocuklarımız için bundan daha kötüsü olacak. Onların hayatında gerçekten önemseyebildikleri hiçbir düşünce, hiçbir yönelim olmayacak. Sadece aptal bir bencillikle kendilerini çok önemli bulacaklar. Çok önemseyecekler kendilerini. Kedileri bile kendileri için besleyecekler. Kendilerini iyi hissetmek için.
Çünkü baba yok ortada. Çağdaş pedagoji var. Anne var biraz ama o da saçma sapan. Anneliği sadece merhamet zanneden bir saçmalık olarak anne… Çocuğunu bir çeşit aksesuar olarak gören anne… Bebeğini aşırı zeki, ama dünyadaki bütün çocuklardan daha zeki bulan anne. İnstagram annesi, sanal anne.
Eh, Türkiye de zaten sanal bir Türkiye artık. Siyaset yok, gerçek kavgalar yok, yük taşımak yok. Bitmeyen bir eğlence hali var. Geleneksel Ankara türkülerinin üzerine yazılan saçma sapan sözler gibi bir ülkeyiz artık. Büyücek bir pavyona benziyoruz.
Nerden geldik buraya? Babasız büyümekten. Babasızlıktan. Sosyal oryantasyonumuzun olmayışından, çünkü babasızlıktan.
Bir hödükler cenneti artık Türkiye. Her gün kendimizi kandırmanın bir yolunu bulmak zorundayız bu yalın, çıplak, incitici gerçeği yok saymak için.
Gereğinden uzun ve fazlaca yorgun bir hikâyenin çocuklarıyız en nihayet.
Not: Dikkatli okurun gözünden kaçmamıştır. Cins Dergisi’nin Ocak 2019 sayısında yayınlanan yazımdır.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.