Vahim bir yanlış: Kültür Bakanlığı

04:002/08/2020, Pazar
G: 2/08/2020, Pazar
İsmail Kılıçarslan

Son birkaç aydır Ankara kulislerinde sürekli duyduğum bir husus var. Deniliyor ki “Kültür ve Turizm Bakanlığı ayrılacak, Kültür Bakanlığı isimli ayrı bir bakanlık kurulacak.”İki yıl öncesine kadar canhıraş şekilde desteklerdim bu öneriyi. Zira iki yıl öncesine kadar kültürün turizmle hiçbir ilgisinin olmadığını, kültür yönetiminin turizmden bağımsızlaştığında başarılı olabileceğini falan düşünüyordum. Fakat iki yıldır hem kültür yönetimi, hem de kültür ekonomisi üzerine okumalar yapıyorum ve şimdi

Son birkaç aydır Ankara kulislerinde sürekli duyduğum bir husus var. Deniliyor ki “Kültür ve Turizm Bakanlığı ayrılacak, Kültür Bakanlığı isimli ayrı bir bakanlık kurulacak.”

İki yıl öncesine kadar canhıraş şekilde desteklerdim bu öneriyi. Zira iki yıl öncesine kadar kültürün turizmle hiçbir ilgisinin olmadığını, kültür yönetiminin turizmden bağımsızlaştığında başarılı olabileceğini falan düşünüyordum. Fakat iki yıldır hem kültür yönetimi, hem de kültür ekonomisi üzerine okumalar yapıyorum ve şimdi geldiğim noktada fikrim şudur: “Kültür Bakanlığı kurulması fikri vahim bir yanlıştır.”

Niçin? İzah etmeye çalışayım.

Türkiye gibi ülkelerde “Kültür Bakanlığı’nın temel bütçesi” ağırlıklı olarak çalıştırılan personelin ücretlerine harcandığı için ve korolardır, opera-baledir, devlet tiyatrolarıdır vd. hantal yapılarıyla “yenilikçi kültürel üretimler” bahsine neredeyse hiç katkı sağlamadığı için kültürün turizmden ayrılması demek kurulacak Kültür Bakanlığı’nın memleketin en hantal bakanlığı olmasından başkaca bir fayda sağlamayacaktır. Turizmden aktarılan kaynaklar olmazsa Kültür Bakanlığı çok kısa süre içerisinde devasa bir yüke dönüşecektir. Bu birinci ve en önemsiz neden…

Önemsiz, zira hiç ihtimal vermemekle birlikte belki de müstakil bir Kültür Bakanlığı’nda “personel istihdam etme tabanlı” bu saçma düzenden vazgeçilme ihtimali doğabilir. “Bizim ülkemizde asla doğmaz” diyeceğim elbette ama diyelim ki doğabilir. Bu durumda benim bu tezim berhava olabilir. Fakat ikinci ve daha önemli neden “berhava” olacak gibi durmuyor.

UNESCO, Birleşmiş Milletler’in ilgili komisyonları vb. kültür alanında çalışan kurum ve kuruluşlar “sürdürülebilir kültür ekonomisi” bahsinde sürekli aynı noktayı vurguluyorlar: “Bir şehrin sürdürülebilir bir kültürel ekonomiye sahip olması için girdilerinden birinin turizm olarak planlanması gerekmektedir.”

Ne demek bu? “Şehirde bir bakır işleme kültürünüz varsa bunu mutlak surette bir turizm girdisine dönüştürmelisiniz ki şehrinizin kültürel sürdürülebilirliği devam etsin” demek.

“Dünyanın yeni ülkeleri şehirlerdir” cümlesinden hareketle denilebilir ki bir şehrin kültür ekonomisi için gereken en önemli girdi turizm girdisidir. Dolayısıyla bir şehrin kültürel gelişimini planlamak aynı zamanda turizm gelişimini de planlamakla mümkün olabilmektedir. Örneği Antalya’dan vereyim. Yörüklerin dokuma kilimlerini turistlere pazarlayacak bir vasat bulursanız “dokuma kilim kültürü” yaşar, bulamazsanız yaşamaz. Antalya’ya gelen turistleri “her şey dâhil otel konsepti” ile paketlerseniz kültürel üretim donar örneğin. Turiste “el dokuma” diye makine kilimi kakalarsanız kültürel üretim tükenir. Örneğin Kahramanmaraş’ta Hartlap bıçağı kültürünü yaşatmak istiyorsanız Kahramanmaraş turizm planı yapmak zorundasınız.

El sanatları için de bu böyle, plastik sanatlar için de bu böyle, müzecilik için de bu böyle, gastronomi için de bu böyle, sahne sanatları için de bu böyle… Kültürle turizmi birbirinden ayrı düşünme ve planlama hatası yaparsanız Türkiye, eşsiz kültür ve turizm potansiyelini havaya savurmuş olur. Turizmimiz deniz ve doğa turizminden, kültürümüz ise bir takım genel müdürlüklerin çalıştırdığı personel maaşlarından ibaret kalır.

Şunu biliyoruz: Gaziantep’e “gastronomi turizmi” için gelen turist, Alanya’ya denize girmek için gelen turistten 3 kat daha fazla girdi sağlıyor memlekete. Bu, Gaziantep’in eşsiz gastronomi kültürünü yaşatırken aynı zamanda Zeugma Mozaik Müzesi’nin ziyaretçi sayısını artırıyor, şehre bir Mevlevilik Müzesi açılmasını temin ediyor falan. “Şehrine gelecek turistin niteliğini belirleme” konusunda sınıfta kalan Gaziantep bile bunu başarıyorsa “kültürel kalkınma eylem planı” yaparak şehrinin kültürünü turizmle harmanlama başarısı gösterebilecek şehirlerimiz neler başarmaz, bir düşünün.

Diyeceğim odur ki “Türkiye’nin en hantal bakanlığı olması muhtemel” bir kültür bakanlığı ihdas etmek yerine mevcut Kültür ve Turizm Bakanlığı’nı “bunca sabit personel çalıştırmayan bir bakanlık” haline getirerek “şehir tabanlı operasyonel bir merkez” haline getirmek isabet kaydetmek demektir.

Eli artırayım: “Kültür Bakanlığı hiç olmasın, onun yerine 50-60 kişinin çalıştığı ve memleketteki tüm kültürel çıktıyı destekleyen bir Türkiye Kültür Sanat Vakfı kurulsun” derseniz size derim ki “ağzınız bal yesin.”

“Belki bakan olurum yahut bakan bizden olur” niyetiyle Başkan Erdoğan’ın eşiğini “efendim kültürü turizmden ayıralım” diyerek aşındıranlara da tavsiyem şudur: Biraz kültür endüstrisi, kültür yönetimi, sürdürülebilir kültürel üretim” konularına çalışın. Hiç olmazsa yönetmeye talip olduğunuz bakanlık hakkında iki gram şey öğrenirsiniz.

#Kültür
#Bakanlık
#Yanlış
#UNESCO