Sen İsmail misin?

04:0021/08/2018, Salı
G: 21/08/2018, Salı
İsmail Kılıçarslan

Belki ismimden kaynaklanıyordur, kıssada beni daha çok ilgilendiren hep “İsmail’in teslimiyeti” olmuştur. “Yapman gerekeni yap baba” deyişi, “Allah bizim için ne murat ettiyse o olur, yapman gerekeni yap.”İbrahim dağ gibi… Öyle dağ gibi ki kendisinden sonra gelen cümle peygamber ondan “atamız İbrahim” diye söz edecek. Öyle dağ gibi ki bin dört yüz küsur yıldır günde yirmi bir kez “İbrahim’e ve âline rahmet ettiğin gibi Efendimiz Muhammed(sav)’e de rahmet et” diye dua ediyoruz ona.O yüzden bana normal

Belki ismimden kaynaklanıyordur, kıssada beni daha çok ilgilendiren hep “İsmail’in teslimiyeti” olmuştur. “Yapman gerekeni yap baba” deyişi, “Allah bizim için ne murat ettiyse o olur, yapman gerekeni yap.”


İbrahim dağ gibi… Öyle dağ gibi ki kendisinden sonra gelen cümle peygamber ondan “atamız İbrahim” diye söz edecek. Öyle dağ gibi ki bin dört yüz küsur yıldır günde yirmi bir kez “İbrahim’e ve âline rahmet ettiğin gibi Efendimiz Muhammed(sav)’e de rahmet et” diye dua ediyoruz ona.

O yüzden bana normal geliyor İbrahim’in “bir dağ yağmuru nasıl karşılarsa” öyle karşılaması o emri. Bıçağını ve göz örtüsünü ve evladını yanına alıp öylece emre doğru yürümesini anlıyorum.

Evladı ki ahir ömrünün cennet meyvesi… Evladı ki yaşlılığının güzelliği… Evladı ki kendisi için “bana bir evlat ihsan eyle” diyerek gecelerce dua edilen, gözyaşı dökülen…

Fakat yine de İbrahim bir dağ. Ve bir dağ karı, boranı, fırtınayı nasıl büyük bir sükûnetle karşılıyorsa öyle karşılıyor emri. İpi ve göz örtüsünü ve evladını aynı özenle, aynı eşitlikle, aynı itaat duygusuyla alıyor yanına.

O yürüyüşü tekrar tekrar hayal ettim. Adım İsmail diye en çok. Baba, oğul, göz örtüsü ve bıçak... O son yürüyüşte, o uzun adımlarda tam olarak neler yaşanmış olabileceğini hayal ettim hep. İsmail’i düşündüm uzun uzun. Takdir edilenden kaçmayı kendisine yakıştırmayan İsmail’i... Emrolunana karşı çıkmayı kendisine asla yakıştıramayan o yiğidin bu dünyadaki son anına yürürkenki teslimiyetini, vakarını, cesaretini düşündüm.

Sen İsmail misin? Değilsin.

İsmail olsan bir İbrahim’in olur. Bir İbrahim’in olsa sana uzattığı göz örtüsünü bağlamayı aklına bile getirmeyip “yapman gerekeni yap” dersin. “Ey teslimiyet” dersin. “Vur bıçağı İbrahim” dersin.

Öyle ya. Elindeki baltayla putları birer birer patlatan İbrahim bu kez tereddüt etmektedir. Bir dağın tereddüdü nasılsa öylece tereddüt etmektedir.

“Vur bıçağı İbrahim” dersin.

Dikkat. “Vur bıçağı İbrahim” seslenişinin içinde küçücük, incecik, toz zerresi kadar teslimiyetsizlik olsa o bıçak o boğazı keser. Ki az önce bir taşa vurmuştu onu İbrahim. Koca taş, sanki kumdan bir kaleymiş gibi dağılıvermişti bıçağın daha ilk temasıyla.

Sen İsmail misin? Değilsin.

İsmail olsan “vur bıçağı İbrahim” dediğinde yerler ve gökler, insanlar ve melekler ve cinler titrer bu istek karşısında. “Keşke” derler hepsi bir ağızdan. “Keşke şurada, şu taşın dibinde bıçağa boynunu uzatmış olanın yerinde biz olsaydık da Rabbimize kul olmanın zevkini biz de tadabilseydik.”

Sen İsmail misin? Değilsin.

Dünyanın kiri pası bulaşmış senin üzerine. O yüzden o bıçak taşı da keser, seni de keser. O yüzden sen boynunu melekleri ve insanları ve cinleri kıskandıracak denli büyük bir vakarla uzatamazsın hiçbir bıçağa. “Vur bıçağı İbrahim” diyemezsin hiçbir İbrahim’e. Dahası, bir İbrahim’in olmadan yaşar gidersin.

Sen İsmail misin? Değilsin.

Bıçak senin boynunu kesmediğinde “Rabbin senin imtihanı geçtiğini bana bildirdi” diyerek hiçbir melek sağrısında bir koçla gelmez yanına.

Sen İsmail misin? Değilsin.

Ama yine de bir umutla, kaldıysa azıcık gayretle, varsa birazcık teslimiyetle “İsmail’in gölgesi olmak ne büyük bahtiyarlıktır bize” diyerek arşınlıyorsun şu köhnemiş dünyayı. Ve dua ediyorsun: “Bana da, atam İsmail’e verdiğin teslimiyeti ver bütün bıçaklar karşısında. Bana da katından bir hediyecik lütfet. Dünya çok soğuk… Bir hediyecik olsun bahşet ki ısınsın tüm Eskimolar.”

Kurban Bayramınız mübarek olsun. Bıçakla imtihanı geçenlerden olun inşallah.

#Kurban Bayramı