Nova’nın bagajı

04:001/08/2020, Cumartesi
G: 1/08/2020, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Bakmayın siz sosyal medyada Huysuz Virjin’in konuklarına şarap doldurup bin türlü “düşük espiri”yi pazarladığı görüntüler üzerinden “Türkiye 90’larda çok güzel ülkeydi beee” goygoyu yapan dangalaklara. 90’lar berbat yıllardı. 90’lar Türkiye’si hatırladığım en berbat Türkiye idi. “İlk gençliğim o yıllarda heder oldu” desem yeridir. Bize “90’lar çok iyiydi beee” diye meleyen hesapların derdi başka, bambaşka bir dert. Zira akıl sağlığı yerinde hemen herkes 90’ların gladyosunu, askeri ve hukuki vesayet

Bakmayın siz sosyal medyada Huysuz Virjin’in konuklarına şarap doldurup bin türlü “düşük espiri”yi pazarladığı görüntüler üzerinden “Türkiye 90’larda çok güzel ülkeydi beee” goygoyu yapan dangalaklara. 90’lar berbat yıllardı. 90’lar Türkiye’si hatırladığım en berbat Türkiye idi. “İlk gençliğim o yıllarda heder oldu” desem yeridir. Bize “90’lar çok iyiydi beee” diye meleyen hesapların derdi başka, bambaşka bir dert. Zira akıl sağlığı yerinde hemen herkes 90’ların gladyosunu, askeri ve hukuki vesayet düzenini, faili meçhul cinayetleri, köy yakmaları, Madımak’ı, Başbağlar’ı, gemi azıya almış terörü, IMF boyunduruğunu, 28 Şubat’ı, koalisyon saçmalıklarını, hastane rezaletlerini, sahibi olduğu bankadan çuvalla para çalanları falan hatırlar ve tüyleri diken diken olur.

Bu, burada bir dursun.

İlk gençliğimin Kurban Bayramları “THK zulmünden nasıl kaçılır?” hikâyeleri ile dolu. Evinizin önünde kestiğiniz kurbanın başına iki tane görevli gelir, açıkça “yüzme işiniz bitince kurban derinizi alacağız” deyip “aksi takdirde suç işlemiş olursunuz” diyerek tehdit ederdi bizi.

Bunu atlatmanın iki yolu vardı. Birincisi “tabii, siz gezip dolaşın, biz deriyi hazır edelim” deyip herifler tekrar geldiğinde deriyi saklayarak “sizden hemen önce arkadaşlarınız geldi, onlara teslim ettik, makbuz da şimdi buradaydı, Allah Allah nereye kayboldu?” diyerek yalan söylemek. İkincisi ise “biz deriyi kendimiz işleyip evimizin salonuna sereceğiz” diyerek yalan söylemek. İkisine de inanmak istemeyen THK zorbaları olurdu. O zaman da atışmak zorunda kalırdınız: “Kardeşim, derimi evimin salonuna sereceğim diyorum. Malımın ortağı mısın? Sana ne!”

O yıllarda THK, “kurban derisi toplamaya yetkili tek kurum” olarak dilediği zorbalığı yapabileceğini düşünen insanlar tarafından idare ediliyordu. Polislik, mahkemelik oluyordunuz size ait kurbanın derisini bu zorbalara vermediniz diye.

Kendi kurbanımızın derisini bu zorbalara kaptırmamak için yalan söylemek zorundaydık. Çünkü o deri, mahallemizin camisine lazımdı.

Şundan lazımdı: Dedemin, konu-komşu ile elbirliği edip yaptırdığı mahalle camimizin bilcümle ihtiyaçlarını karşılamak için kurban derisi toplamaktan daha iyi bir fırsat yoktu. Kur’an kursunun ihtiyaçları, odun-kömür alınması, tadilatlar vesaire için toplanan deriler satılır, caminin ihtiyaçları karşılanmaya bakılırdı.

Şöyle olurdu: Caminin kömürlüğünün dibinin dibine, küfe nemin karıştığı o köşeye gizli gizli istif ederdik derileri. Derileri bir iyice tuzlardık ki kokmasın. O deriler bir hafta, bazen 10 gün orada beklerdi. 10 günün sonunda bir akşam bir derici gelir, derilere pazarlık edilir, gece karanlığında “bir suç işliyormuş” gibi deriler kamyona konulur, dericiden alınan para makbuz karşılığı cami derneğine bağış geliri olarak işlenirdi.

Bir de tabii, amcamın 76 Nova’sının bagajı vardı. O da şöyle: Kurban Bayramı’nın ilk günü mahalle camisine toplanan deriler, el arabalarıyla taşınırdı. Ancak ikindi namazı sonrası amcam, genellikle beni de yanına alıp Ankara’nın çeşitli noktalarından deri toplardı. Ya Muradiye için, ya İlim Yayma için, ya Menzil için… O yıl kimin ihtiyacı daha belirginse onun için. O yıl kim yurt yapıyorsa, kurs inşa ediyorsa onun için.

Bir gemiye benzeyen Nova’nın bagajı efsaneviydi. 9 büyükbaş hayvan derisi aldığını hatırlarım o bagajın. Koyun-keçi derilerini de arka koltuğun önüne yığar, üzerini bir örtü ile örterdik.

Derileri “yasadışı bir iş yapıyor olduğumuzun farkında olarak” toplamak zorundaydık. Her polis gördüğümüzde “eyvah” der, iyi takım elbiseli adamlardan bile çekinirdik.

O günleri hatırladıkça iki şey hissederim hep. Birincisi “eski Türkiye”nin bütün yıpranmışlıkları, bütün pisliği hücum eder aklıma. Bir tiksinti duygusu hissederim. İkincisi “o günlerin samimiyeti, o günlerin ihlası nereye gitti” diye düşünüp hayıflanırım.

Bayram mübarek ola!

#Kurban
#Bayram
#Deri
#Nova