Neydi, ne değildi?

04:0011/08/2019, Pazar
G: 11/08/2019, Pazar
İsmail Kılıçarslan

Konya’da, havası olağanüstü düştüğü için patladı zannettiğim lastiği sökmüş, kontrol ettikten sonra lastiğin patlak olmadığını anlamıştı o altmış yaşlarındaki usta. Patlak zannettiğim lastiği tekrar takıp “Allah yol açıklığı versin” diye dua etti. “Usta borcum ne?” diye sorduğumda “yahu havaya para alırsak olur mu? Allah’ın havasını bastık kardeşim altı üstü. Yolun açık olsun” cevabını almıştım. Israrıma rağmen kabul etmemişti uzattığım parayı.Bayram oydu.Ayvalık’ta üstüm başım terden sırılsıklam,

Konya’da, havası olağanüstü düştüğü için patladı zannettiğim lastiği sökmüş, kontrol ettikten sonra lastiğin patlak olmadığını anlamıştı o altmış yaşlarındaki usta. Patlak zannettiğim lastiği tekrar takıp “Allah yol açıklığı versin” diye dua etti. “Usta borcum ne?” diye sorduğumda “yahu havaya para alırsak olur mu? Allah’ın havasını bastık kardeşim altı üstü. Yolun açık olsun” cevabını almıştım. Israrıma rağmen kabul etmemişti uzattığım parayı.



Bayram oydu.

Ayvalık’ta üstüm başım terden sırılsıklam, susuzluktan dilim damağım kavrulur halde bir büfeciye “su verir misiniz, acil” dedim. İstanbul’dan kalma alışkanlıkla 1 lira uzattım. “1,25 yalnız su” cevabını aldım. Elimi cebime attım. O 25 kuruş yok. Dedim ki “abi, 25 kuruş yok. İstersen 50 liram var, bundan alır mısın?” Cevabı şu oldu: “Su 1,25. Elli liradan da alamam.”

Bayram o değildi.

İstanbul’dan İzmir’e uçuyordum. Yolun yarısını anca gitmiştik ki hostes “yolcularımız arasında doktor varsa lütfen kendini bildirsin” dedi. Yanımda oturan beyefendi hemen ayağa fırlayıp koştu. Uçakta bir dalgalanma yaşandı kısa sürede. Kalp krizi geçiriyormuş yolculardan biri. İnsanların yardım çabasını, hosteslerin koşuşturmasını, doktorun çabasını görmeliydiniz. İzmir’e indiğimizde hiç kimse kıpırdamadı koltuğundan. Hayati tehlikeyi atlatan hasta sağlık ekiplerince indirildi alkışlar, hatta sevinç gözyaşları arasında.

Bayram oydu.

Ankara’dan İstanbul’a dönüyordum. Üç koltuk arkamda bir bebek uçak motor çalıştırır çalıştırmaz ağlamaya başladı ve ancak Sabiha Gökçen’de sustu. Bebeğin annesi, yolculardan ağlama işi için özür dileyerek çıkışa doğru yürürken yaşlıca bir çift “böyle şey olur mu yahu? Bebeğinizi susturamayacaksınız ne diye uçağa biniyorsunuz?” diye çemkirdi. Genç anne “haklısınız, özür dilerim” falan demeye çalışsa da ısrar etti ötekiler: “Madem susturamayacaksınız, binmeyin kardeşim.”

Bayram o değildi.

Filistin’in El Halil kentine öğlen varmıştık. İşgal yüzünden erken büyümek zorunda olan çocuklar, ellerinde kaplarla, tencerelerle bir sokağa doğru yürüyorlardı. Biz de takip ettik onları. Filistin’in güzel çocukları, üzerinde ay yıldızlı al bayrağımızın olduğu bir binaya girip nizami şekilde tek sıra oluyorlar, yemeklerini alıp vakur ve inanmış adımlarla evlerine dönüyorlardı. Ne veren kurumda bir üstencilik, bir küstahlık seziliyordu ne alan çocuklarda bir şımarıklık, bir yüzsüzlük.

Bayram oydu.

Bir yardım derneğiymiş. Hayırsever insanların kurbanlarını Afrika’da kesmek için organizasyon yapmış. Elbette bu güzel, çok güzel bir şeydi. Ama kurban kampanyası için yaptıkları o afiş yok mu? “Hayatlarında ilk kez et yiyecek Afrikalılar” yazıyordu. Beyaz adamın yardım derneklerinin sahip olduğu bu saçma salak zihne nasıl olup da teslim olduklarını düşündüm ister istemez.

Bayram o değildi.

Diyeceğim odur ki, bayram her şeyden önce bir ruh halidir. Bir ruh güzelliğidir. Sevinçtir, vakardır, mutluluktur. “Hayatın bayram olması”, aynı zamanda hayatın içindeki küçük iyilikleri çoğaltmak, hayatın içindeki küçük kötülükleri azaltmaktır böylece. “Bir çocuğu sevindirmek” dediğimiz budur. Hayatın küçük iyiliklerini çoğaltmak.

Bugün bayram. Her zaman söylediğimden daha fazlasını söyleyecek değilim. Kurban kesmek, kesebilmek büyük meseledir. O büyük meselenin “tamamlayıcısı” ise kestiğinden vazgeçebilmektir. Usulüne uygun şekilde fakirin, fukaranın, muhtacın, düşkünün yüzünü güldürebilmektir.

Böylece mübarek olsun bayramınız.

#Bayram
#Kurban