Emredersin Abi A.Ş

04:0011/10/2020, Pazar
G: 11/10/2020, Pazar
İsmail Kılıçarslan

Para lazımdı. Para lazımdı ve teklif kağıt üzerinde çok iyiydi. Çok parası olan bir yönetmen, çekmek istediği filmin senaryosunu bir abimize yazdırmak istiyordu. O abimiz de “iki arkadaşım daha var, onlarla birlikte yazmak istiyorum” demişti Tanıl’la beni kastederek.Adamın, Hadımköy’de mi nerede bir fabrikası vardı. Bir cumartesi, hem adamla tanışmak hem de senaryo işini konuşmak üzere atladık gittik.Arkaya doğru uzayan bir fabrikanın yönetim bölümüne girdiğimizde, tanışacağımız yönetmenin masasının

Para lazımdı. Para lazımdı ve teklif kağıt üzerinde çok iyiydi. Çok parası olan bir yönetmen, çekmek istediği filmin senaryosunu bir abimize yazdırmak istiyordu. O abimiz de “iki arkadaşım daha var, onlarla birlikte yazmak istiyorum” demişti Tanıl’la beni kastederek.

Adamın, Hadımköy’de mi nerede bir fabrikası vardı. Bir cumartesi, hem adamla tanışmak hem de senaryo işini konuşmak üzere atladık gittik.

Arkaya doğru uzayan bir fabrikanın yönetim bölümüne girdiğimizde, tanışacağımız yönetmenin masasının hemen önünde böyle karışık sakallı, tuhaf giyimli bir adam oturmuş, bizim yönetmene hararetle rüyasında Peygamber Efendimiz(s.a.v)’i gördüğünü, Peygamberimiz’in bizim yönetmenden büyük bir övgüyle bahsettiğini, ona büyük sorumluluklar yüklediğini, selam söylediğini falan anlatıyordu. Fabrikatör yönetmen, rüyayı tekrar tekrar anlattırıyor, yalan söylediği her halinden belli madrabaz da her seferinde yeni detaylar katarak zırvasını ballandırıyordu. Bu teatral performansın sonunda madrabaz “tabii, bizim inşaat da durdu” diyerek asıl meramına geldi. Bizim yönetmen de “orası kolay” diyerek madrabazın uydurduğu rüyanın asıl amacına ulaşmasını temin etti.

Tanıl’la birbirimize baktık. Bunun, yaşayacağımız şaşkınlıkların ilki olduğunu bilmiyorduk.

Madrabaz gidince bizimle usulen tanıştı beyimiz. Tanışır tanışmaz “şu yukarıdan kendinize tencere tava seçin” dedi. Bu teklifi öyle kaba, öyle ulufe dağıtır gibi yaptı ki, Tanıl tepki verdi hemen: “Ne münasebet efendim. Buraya iş konuşmaya geldik.”

Dikkatlice baktım herifin yüzüne. Everest büyüklüğündeki kibrinin bu darbeyle yıkılmayacağını belli edecek şekilde “hemen şimdi, yukarıdan tencere tava seçin gençler” dedi buyurgan bir edayla. Bizi oraya götüren senarist abimiz gerginliğe mahal vermemek için “seçeriz abi” diyerek kolumuza girdi. Üst kata çıktık. Senarist abimiz “biraz değişik biridir. Tanısanız seversiniz” falan gibi şeyler söyleyerek, birer parça tencere seçti bize.

Tekrar aşağı kata indiğimizde gördüğümüz manzara çok acayipti. Yönetmen olacak adam etrafına bütün çalışanlarını toplamış, onlara Mao dönemi Çin’inden bir müzik dinletiyordu. 100 kadar çalışan ayakta dikiliyor, kendisi ise masada oturuyordu. Bu ayakta dikilen halkaya bizi de davet etti. Senarist abi ve ben, uyduk bu davete. Otorite fikriyle başı hiçbir zaman hoş olmayan Tanıl ise bulduğu bir koltuğa oturdu.

Müzik faslı bittikten sonra adam “bu haftanın nasihatlerine geldi sıra” dedi.

Çalışanların yüzüne baktım. Hepsinde katıksız bir korku hakimdi. Sanki en küçük bir yanlış yapsalar patron kendilerini öldürecekmiş gibi büyük bir korkuyla, put gibi, nefessiz dikiliyorlardı ayakta.

Yalan yanlış bildiği ayet ve hadislerle süslemeye çabaladığı başarısız bir vaazı sürdürürken, herifin gözü Tanıl’a takıldı. Duraksadı. Everest büyüklüğündeki kibrinin bu darbeyle de yıkılmayacağını belli ederek “sen neden ayakta değilsin?” diye sordu bizimkine. Tanıl, nezaketi de elden bırakmadan “oturmayı tercih ettim” diye cevapladı soruyu. “Belin mi ağrıyor?” dedi adam. Tanıl, net şekilde “hayır” diye cevap verdi. Bunu hepimiz sarahaten duyduk. Fakat herifin kibri duymadı. Yanında, nefesini tutmuş bekleyen yardımcısına dönüp “arkadaşın beli ağrıyormuş, hemen korse getririn yukarıdan” talimatı verdi. Yardımcısı “emredersin abi” derken koşmaya başlamıştı bile.

Bu kötü tiyatro da bittikten sonra herif “benim İngiltere uçağına yetişmem lazım” diyerek basıp gitti. Ne filmi konuştuk ne başka bir şeyi.

Ağır ağır toparlanırken etraftaki çalışanların yüzüne baktım. Deminki idam mangasının önünde duran askerler gitmiş, yerine yaşam enerjisi dolu insanlar gelmişti. Yardımcısı gözlerimdeki şaşkınlığı tespit etmiş olacak ki “bir haftalığına gitti patron” deyip göz kırptı. Bir haftalık hürriyete erişmenin mutluluğu ile genişçe gülümsedi.

Tanıl, arabada projede yer almak istemediğini söyledi. Ben, paraya çok ihtiyacım olduğu için herife bir şans daha verebileceğimi söyledim. O şansı da verdim. Sonraki toplantıda herif ağzını doldura doldura Ayşe Şasa’ya galiz bir küfür edince ağzının payını verip “ben arabada bekliyorum” dedim senarist abime.

Dönüş yolunda hiç konuşmadık.

O gün bugün, “kibr atına binen” birinin etrafında kimi görsem “emredersin abi” kabullenişi ile o göz kırpış gelir aklıma.

#Hadımköy
#Müzik
#Otorite