“Bir barbar, kendin tartar bir barbar”

04:004/10/2020, Pazar
G: 3/10/2020, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Belki de, hatta “belki” değil, büyük ihtimalle Türkçe’nin büyük şairi Turgut Uyar’ın bu dizesinde kullandığı “barbar” kelimesi, başka, bambaşka anlamlara gelmektedir. Ne ki, bugün ele alacağım meseleye Turgut Uyar dizesinden daha parlak bir başlık da bulunmaz. Evet, barbarlar, kendilerini tartarlar.“Barbaros” ya da “barbar” kelimelerinin kökeni doğrudan antik Hellen uygarlığına dayanır. Homeros’un İlyada destanında Karyalılar için kullanılan ve “Helence’yi düzgün konuşamayan kimse” anlamına gelen

Belki de, hatta “belki” değil, büyük ihtimalle Türkçe’nin büyük şairi Turgut Uyar’ın bu dizesinde kullandığı “barbar” kelimesi, başka, bambaşka anlamlara gelmektedir. Ne ki, bugün ele alacağım meseleye Turgut Uyar dizesinden daha parlak bir başlık da bulunmaz. Evet, barbarlar, kendilerini tartarlar.

“Barbaros” ya da “barbar” kelimelerinin kökeni doğrudan antik Hellen uygarlığına dayanır. Homeros’un İlyada destanında Karyalılar için kullanılan ve “Helence’yi düzgün konuşamayan kimse” anlamına gelen barbar, aslında kabaca “bizden olmayan, yabancı, öteki” anlamlarına gelir. Kelimenin fonetiğinden de anlaşılabileceği gibi “bar-bar”, konuşmayla ilgili bir şeydir. Yani Helence’yi bildiği halde doğru düzgün konuşamayan insan “barbar”dır.

Antik Helen’de durum böyleyken, antik Mısır’da da pek farklı değildir. Orada da barbar, “Mısırlı olmayan” anlamında kullanılır ve doğrudan ırk temelli bir ayrıma işaret eder.

Antik dünyada kölelik ve köleliğin ele alınışı tam da bu “barbar” kelimesi ile ilgilidir. Senden değilse, yabancıysa, öteki ise insanları köle olarak kullanmakta bir beis yoktur antik dünyanın kurallarına göre.

Ünlü tarihçi Heredot, Helen ırkının diğer ırklara (yani barbarlara) göre daha ince düşünceli ve daha az bön olduklarını söyler. Ünlü tıpçı Hipokrat ise Asyalıların “daha az cesur, daha az savaşçı ve daha zayıf kişilikli” olduklarını ifade eder. Hatta bunu Asyalıların değişmeyen iklimli yerlerde yaşamalarına ve otoriter liderler tarafından yönetilmelerine bağlar. Aristo ise eli artırır: “Barbarlar, doğal kişilikleri gereği Helenlerden daha kötü ruhludurlar.”

Antik dünyanın bu kaba ırkçılığının bugünün dünyasını ele alışı şekillendirdiği su götürmez bir gerçektir. Bugün standart bir Avrupalı ya da Amerikalı için yukarıdaki cümleler aşağı yukarı doğru, hatta “fact” kabul edilen cümlelerdir. Avrupa ve ABD medeniyetinin, toplamda Batı medeniyetinin dışında kalan herkes barbardır ve barbarlar doğaları gereği gelişmiş insanlardan daha alçaktadırlar. Dolayısıyla onlara dilediklerini yapmakta özgürdürler.

Kölelik düşüncesinin ve sömürgecilik fikrinin tam da bu kadim barbarlık anlayışıyla bir ilişkisi vardır. Mademki Helen olan barbar olandan üstündür, dolayısıyla onların kaynaklarını ele geçirmek, onları öldürmek, köle olarak kullanmak problem değildir.

Amerika kıtasının Batılılar tarafından bulunmasıyla birlikte kıtada yaşayan halklar için papalığın verdiği fetvayı hatırlayalım birlikte: “Bunlar insan olarak değerlendirilemeyecekleri için öldürülmelerinde bir beis yoktur.”

Birleşmiş Milletler’in “yerli halklar forumu”nda Kuzey Amerika sözcüsü olarak yer alan ve “Keşif Doktrini” isimli bir rapor sunan Tonya Gonnella Frichner şöyle söylüyordu: “Yerli halklar, bizi daha az insan gören işgalcilerin merhametsizliğini ortak bir deneyim olarak yaşadılar. İnsanları canavarlaştırmak, yerli halkların paylaştığı bir şeye daha yol açtı: İnanç temelinde hareket eden işgalciler, kendilerinde varlığımız üzerinde üstünlük veya egemenlik hakkı gördüler; dolayısıyla topraklarımızı ve kaynaklarımızı bizim izin veya rızamız olmadan almak, vermek ya da imha etmek hakları da vardı.”

Aslına bakılırsa Frichner’ın izah ettiği bu “Keşif Doktrini”nin arka planındaki 500 yıllık Vatikan fetvasının devamı da var. Fetvaya göre Hıristiyan hükümdarlar “keşfedilen” topraklar üzerinde hak iddia edebilirlerdi zira Hıristiyanlar dışında kalan yerli halklar “dinsiz ve medeniyetsiz vahşiler”di. Üzerinde Hıristiyan bir hükümdarın yaşamadığı topraklar kimseye ait olamazdı. Herhangi bir Hıristiyan kral, “keşfedilen” yerdeki tüm toprakların doğal sahibi olabilirdi.

Antik Helen’den bu yana kurumsallaşan bu “barbarlık öğretisi”, Batı aklının kendisi dışındaki insanlara karşı dilediği gibi davranmasının da önünü açtı. “Barbarsa, bize benzemiyorsa öldür gitsin” sloganına gelip yaslanan bu algılayış, köleliği de, sömürgeleştirmeyi de akla uygun hale getirdi.

Dahasını da konuşmak lazım bu noktada. En nihayet “askeri bir baskın” olan Pearl Harbour baskınının cezası ne olmuştu hatırlayalım. Amerika, Hiroşima ve Nagazaki’ye atom bombası atmış, iki şehirde 300 bine yakın sivil hayatını kaybetmişti. Çünkü “barbar Japonlar, bunu hak etmişti.”

Daha anlatacağım çok şey var ama yerim bitti. “Bugünün dünyasındaki mücadeleyi herkesi insan kabul edenler ile kendisine benzemeyeni yok sayan iki ana kitlenin mücadelesi belirliyor” cümlesini şuracığa bırakayım yine de…

#Barbaros
#Heredot
#Amerika
#Pearl Harbour
#Japonya