Ortalığı kasıp kavuran, hakkında olumlu-olumsuz bir sürü şey yazılan Susamam şarkısı yayınlandığında geleneksel Buruciye Şiir Akşamları’na katılmak üzere Sivas’a doğru yoldaydım ve elimde tekrar okuduğum bir kitap vardı. Yeni çevirisi Ketebe Yayınları’ndan şu yakınlarda çıkan Saraybosna Blues. Semezdin Mehmedinoviç imzalı bu modern başyapıt, “savaşın içinden” yazılmış bir eser.
Peki ama Susamam’ın Saraybosna Blues’la ilgisi ne? Anlatmayı deneyeceğim.
Çok mu dolaylı oldu? O zaman bir başka paragrafla açayım meseleyi: “Herkes diyorum, ama ilk önce sessiz kalan, Saraybosna gecelerinde saklanan, en azından şehirleri bombalarla yerle bir etmenin doğru olmadığını söyleme ahlaki zorunluluğundan kaçan entelektüellerden bahsediyorum.”
Soru budur şu noktada değil mi? “Susamam, o ahlaki zorunluluktan kaynaklanan bir çağrı, bir çığlık değil midir?”
Cevapsa maalesef ve ne yazık ki şu: Hayır!
Hayır, çünkü “planlanmış ve modern dünyanın dayatmasıyla oluşturulmuş duyarlılıklarla, -üstelik duyarlılıkları birbirinden ayırarak-” ortaya konulmuş herhangi bir şey yapmak “ahlaki zorunluluk borcu”nu ödemek anlamına gelmez.
Bugün Türkiye’de entelektüel ya da sanatçı olarak tanımlanan insanların tamamına yakını “planlanmış duyarlılıkların insanı” olarak sürdürmektedir yaşamını.
Semezdin’in ya da Abdullah Sidran’ın aldığı sorumluluğu alıp “Saraybosna’yı savunmak” yerine Emir Kusturica’nın yaptığı gibi “güçlü olana yanlamak”la yaralanmış bilinçlerin ülkesidir bugün Türkiye.
Bir yanlış anlaşılmanın önüne geçmek için söylemek lazım. Hem Sidran hem de Semezdin, Bosna’nın kurtarıcı lideri Aliya İzzetbegoviç’in ideolojik zeminini paylaşan isimler değil. Zaten “ahlaki zorunluluk” için buna gerek de yok. “Bombaların yağdığını söyleme cesareti” kâfidir...
Planlanmış duyarlıklar dediğim şudur: Tutuklanan gazetecilerden bahsetme cesaretin varsa ülkesini -yabancı ülkelerden aldığı maaşlarla- kötülemeyi vazife edinmiş gazetecilerden de bahsetmek zorundasındır. “Kürt sorunu” diyorsan Yasin Börü’yü de, Diyarbakır Annelerini de bu soruna dâhil ederek konuşmak zorundasındır. Suriyeli mültecilerden konuşuyorsan bu sorunu kaşıyan faşistlerden de bahsetmek zorundasındır. Sorunları etraflıca konuşacak cesaretin yoksa yani bir “ahlaki zorunluluk düzeyin” yoksa aslında tam olarak susuyorsundur. “Konuşmak” denilemez yaptığına. Sadece “planlanmış duyarlılıklarla” modern duruma eklemlenme çabasıdır geliştirdiğin. Saraybosna’nın bombalandığını saklıyorsundur bizden. Çıkardığın ses ona yaramaktadır.
Aslında anlatmaya çalıştığım şey şudur. Türkiye’yi “batı aynasında” ve “batı aynasıyla” görmeye çabalayan “ahlaki zorunluluk” fikrinin sizi götüreceği yer şurasıdır: Tayyip Erdoğan “nükleer silah üretebiliriz” dediğinde onu derhal “bu ayna üzerinden” boğmaya çabalamak. Yoksa mesele “nükleer silaha karşı olup olmamak” meselesi değildir. Ben mesela sadece nükleer silaha değil, çalıştırıldığında aynı anda birden fazla kişiye zarar verme ihtimali olan her türlü silaha karşıyım.
Semezdin’e başvuralım yine: “On ay süren savaştan sonra, Saraybosna’da hala ‘neden böyle oluyor ve neden bu kadar acımasızca?’ diye soran entelektüellere, sanatçılara rastlıyorum. Aptallar, cevabın şu olduğunu görmüyorlar: Çünkü!”
O “çünkü”nün anlamı üzerine düşünmeyenin tasladığı “ahlaki zorunluluk pozu” boş meseledir. Boşun boşu bir meseledir.
Susamam deyip susmanın bir yolunu bulan sululukla memlekete ahlaki borç ödenmez. Ahlaki borç ödeyeceksen Karadziç’i şahsen tanıyan ve arkadaşlık eden Semezdin’in yaptığını yapacak cesaretin olacak: “Saraybosna’yı bombalayan alçaktır” diyeceksin. Kim olursa olsun!
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.