426 milyon ve başka şeyler

04:0020/02/2021, Cumartesi
G: 20/02/2021, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Dün gazetemizin Ayşe Mine Alioğlu imzalı özel haberini gördünüz mü bilmem. “Bu cesareti kimden alıyorlar?” başlığı ile okur karşısına çıkan haberde son günlerin popüler meselesi Boğaziçi Üniversitesi “bir başka açıdan” odak noktası idi.Haberin bam teline geleceğim ama önce “Devlet, üniversiteyi ele geçirmek istiyor” oksimoronluğu ile bizi bizden alan Boğaziçi savunucularına bir kötü bir de iyi haberim var. Kötü haber şu: Boğaziçi Üniversitesi zaten devletin. İyi haber ise şu: Devlet, kendisinin

Dün gazetemizin Ayşe Mine Alioğlu imzalı özel haberini gördünüz mü bilmem. “Bu cesareti kimden alıyorlar?” başlığı ile okur karşısına çıkan haberde son günlerin popüler meselesi Boğaziçi Üniversitesi “bir başka açıdan” odak noktası idi.

Haberin bam teline geleceğim ama önce “Devlet, üniversiteyi ele geçirmek istiyor” oksimoronluğu ile bizi bizden alan Boğaziçi savunucularına bir kötü bir de iyi haberim var. Kötü haber şu: Boğaziçi Üniversitesi zaten devletin. İyi haber ise şu: Devlet, kendisinin olan bir şeyi ele geçirmeye çabalamaz.

Ne var ki Boğaziçi meselesini köpürten kesimlerin “Devlet Boğaziçi Üniversite’sini ele geçirmek istiyor” propagandasını aptallıkla değil, bir bilinçaltı patlaması olarak ele almak gerekir.

Üretilmiş bir kimlik olarak “Boğaziçi Üniversiteli olmak” içinde yoğun ve hak edilmemiş bir üstünlük hissi barındırıyor bence. “Türkiye’nin ortalamasının çok üzerinde bir kimlik” olarak görülen “Boğaziçililik” günün sonuna doğru, “yaratılmış herkesten ve her şeyden üstünlük” noktasına kadar ilerliyor, göründüğü kadarıyla. Bu da, zaten devletin olan üniversiteyi yine bizatihi devletin ele geçirmeye çalıştığı zehabına ilerletiyor insanları.

“Seçkinliğe inanan” üstünlük hisleri ile cumhurbaşkanının atanmasını ve fakat rektörün seçilmesini istemek “sorunlu” gelmiyor bu civanperçemlerine...

O üstünlük hissinin yol açtığı bir başka patolojiyi haber metninden takip edelim tabii ama önce Mustafa Kemal’in çıkarttığı bir kanundan bahsedeyim. “Ecnebi Memleketlere Gönderilecek Talebe Hakkında Kanun” 1929 yılında çıkarılmış ilkin. 2014 ve 2016 yıllarında bu kanunda yapılan değişikliklerle Milli Eğitim Bakanlığı’na çeşitli üniversiteler ve kamu kuruluşları adına yurtdışına öğrenci gönderme yetkisi veriliyor.

Bu, bir bakıma “potansiyeli olan öğrenciyi yurt dışında eğitime yollayarak muazzam bir fırsat eşitliği sağlamak” manasına geliyor.

Yurtdışında okuyup gelen öğrenciler “adına yollandıkları” kurum ve üniversitelerde derhal işbaşı yapıyorlar tabii.

Bunun bir istisnası var: Boğaziçi Üniversitesi. MEB, Boğaziçi’nde okuyan öğrenciyi yurtdışında hangi okula yollarsa yollasın Boğaziçi bu öğrencilere şöyle diyor: “Seni biz yollamadık, işe de almıyoruz...”

Haberden okuyalım: “Boğaziçi Üniversitesi’ni yönetenlerin standart bahanesi, gelen öğrencilerin yetersiz olması. Oysa öğrenciler, burs alabilmek için dünyanın en iyi üniversitelerinden kabul almak zorunda. Yani öğrencilerin bilgisayar bilimleri, bölge ve ülke uzmanlıkları, ilaç geliştirme ve doku mühendisliği alanında yüksek lisans ve doktora yaptığı üniversitelerin çoğu, sıralamada Boğaziçi Üniversitesi’nin önünde. Bunlar arasında Cambridge, California, Edinburgh, Münih Teknik ve Imperial College gibi seçkin üniversiteler bulunuyor. Üniversite aslında bursiyer öğrencilerin döndüklerinde henüz yetersiz olduğuna inanıyorsa bile önce araştırma görevlisi olarak istihdam edebilir, kendi atama kriterlerini tutturunca da öğretim üyeliğine atayabilir. Ancak üniversite öğrencilere kapıyı tamamen kapatmayı tercih ediyor.”

Bu ne demek biliyoruz değil mi? Bu, “Sen, benim ideolojik formasyonuma uygun değilsin, seni asla bu okula kabul etmeyeceğim” demek. Üstelik devletin senede 426 milyon lira ayırdığı bu üniversite, devletin kendisini ele geçirmeye çalıştığına inanıyor.

Bu düzeyde bir öküzlüğü roman olarak yazsan “Yazar amma da abartmış” derler, iyi mi?

#Boğaziçi Üniversitesi
#Oksimoron
#Devlet