Yürüdüm.
“Yürümekten başka her eylemin adı kaçış, kaçış, kaçıştır” diyen şair gibi yürümedim, hayır. Zaten o şairi kimseler anlamamıştı. Bir yalnızlık, bir yanlış alınmış karar gibi dolaşmıştı o yeryüzünü. Sonra uzanıp kapatmıştı şalteri. Yürümüş, yürümüş, yürümüştü.
Apalayan bir bebeğin ilk tay-tayı gibi de değil, hayır. Ailesinin ablak ve nedense çok sevinçli yüzlerini umursamadan yapması gereken bir şeyi kendiliğinden ve doğal olarak yapmış gibi değil yani. Dünyayı tanımak ister gibi değil.
Yarışmaya iyice hazırlanmış bir atın sahibi tarafından yürütülmesi gibi de değil, hayır. Ne yelelerim taralı, ne bileklerime kırmızı, tuhaf bezler bağlanmış, ne de yürümem tamam olduğunda havuç verilecek bana ödül olarak.
Yürümenin de, koşmanın da, uçmanın da nasiple olduğunu bilerek yürüyen bir derviş gibi de değil, hayır. Bir şair, bir bebek, bir at gibi yürümek istemezdim ama bir derviş gibi yürümek arzu edilebilir bir şeydi benim açımdan. Bütün hallere halle razı olan bir derviş olup, dili damağa yapıştırmayı, boynumu hafifçe sağa büküp yürürken yürüdüğüm yoldan gayrısına bakmamayı çok isterdim hem de.
Bunu başaramadım. Ne gerçek dervişler gibi -ki pek gördüğüm söylenemez onlardan, inanın bu sözüme- ne de derviş taslakları gibi oldu yürüyüşüm. Hem zaten derviş olsaydım, gerçek bir derviş olabilseydim Yunus yetişirdi benim imdadıma ve derdi ki “dervişlik dedikleri, hırka ile taç değil.” Ben aklıma mıh gibi kazırdım bu dizeyi ve yürüyüşüm dervişlere ne kadar az benzerse o denli yaklaştığımı hissederdim. Dervişliğe.
Devletten emekli anarşist müteşairler gibi de olabilirdi yürüyüşüm. Buna gönül indirmeyi başarabilseydim. O pozu kesebilseydim bir bakıma. Oysa ellerimi cebime soktum topluluk karşısında şiir okurken. Kimsenin beni tanımaması umuduyla yazdım bütün şiirlerimi. Çağrılmadığım yere küsmek yerine şükrettim böylece.
Ah, az kalsın unutuyordum. Her şeyden anlayan, yedi dilde yazıp sekiz dilde bozan, ağzını açtığında sanki hikmetin o büyük ve değişmez pınarından inciler saçtığını düşünmemizi uman o çokbilmişler, o show business insanları gibi yürüme hatasına neredeyse düşecektim bir ara. Çok cazip gelmişti bu bana çünkü. İnsanlar hakkımda “vay be, amma da çok şey biliyor” desinler istemiştim, yalan yok. Dehşetle fark ettim bilmenin kendisini putlaştırmanın putperestliğin en kötü çeşidi olduğunu. Bilmeyi sadece bilmek için istemek şirkti, kavradım bir inayet anında bunu. Ve şunu da öğrendim. Bize bilmediklerimizi öğreten sadece Allah’tı ve bunun tek bir şartı vardı sadece.
Ah, az kalsın bunu da unutuyordum. Gençliğimin o uzak ve puslu başında, sağ elimi sımsıkı belimden bacağıma doğru paralel uzatıp, şöyle gövdemi hafifçe kamburlaştırarak öne atıp, küçük ama hızlı adımlarla, neredeyse volta atar gibi yürümeyi de denemişliğim vardır. Fonda bir yerlerde Müslüm Gürses, birkaç yaralama ve sevip de alamadığım bir kızın kalbimi kıran gerçekliği olsun istemişliğim vardır icabında. Sanki bana en uygun yürüyüş nizamı oydu. Nam için yaşayıp şan için vuruşmak yani. Nedense olmadı o da. “Nedense” deyip safa yattığımı sen de anlıyorsun değil mi şu noktada? Bana sürekli “hayat öyle bir şey değil” denildi ve ben de vazgeçtim ondan. Hâlbuki hayat pekâlâ öyle bir şey olabilirdi benim için. Kehribar taklidi 33’lük tespihler ve hasmını hacamat etmek için cebinde taşıdığın İtalyan sustalılardan ibaret sayılabilirdi her şey.
Yürüdüm.
En çok Aliya’nın “korkmuyorum çünkü bu üzerine uzun uzun düşünülmüş bir yürüyüştür” demesine özendim ama asla öyle yürüyemedim. Yürüyüşüm üzerine düşünmedim: Buna vakit bulamadığım için değil. Hem düşünüp hem yürümeyi beceremediğim için değil. Yürümenin kendisine fazladan bir anlam yüklemek istemediğimden aslında.
Aşkla yürümeyi istedim bazen. Coşkuyla, heyecanla, dostlukla, muhabbetle yürümeyi istedim. O küçük, mutlu, parlak anlarda sanki başardım da bu yürümelerin hepsini. Ama sonra yeniden zombi yürüyüşüne dönüştü yürüyüşüm. Her seferinde farkındaydım mezardan kalktığımın ve ilgilenmedim kimsenin kanıyla. Yönümü tayin etmeye çabaladım. İzleri takip etmedim.
Yürüdüm ve “kısmet” dedim. Neredeyse hiç kısmet olmadı. Çaresizce gülümseyip devam ettim. Yürümeye.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.