Yine mi “rejim krizi?”

04:002/09/2023, Cumartesi
G: 2/09/2023, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

“Valiliğimizce alınan alkol kullanım ve satışına ilişkin yeni bir uygulama kararı bulunmamaktadır. Bununla birlikte; 17.08.2023 tarihinde yayımladığımız genelgeyle, 4250 sayılı kanunla belirlenen alkol satış ve kullanım alanlarına ilişkin uygulama ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinin gerekliliğini ilgili kurumlara (Kaymakamlık ve Belediyeler) hatırlatmış bulunmaktayız.” İstanbul Valiliği’nin 30.08.2023 tarihinde basın mensuplarına geçtiği bilgilendirme mesajı bu cümlelerle başlıyor. Yani kamuoyuna

“Valiliğimizce alınan alkol kullanım ve satışına ilişkin yeni bir uygulama kararı bulunmamaktadır. Bununla birlikte; 17.08.2023 tarihinde yayımladığımız genelgeyle, 4250 sayılı kanunla belirlenen alkol satış ve kullanım alanlarına ilişkin uygulama ve yükümlülüklerin yerine getirilmesinin gerekliliğini ilgili kurumlara (Kaymakamlık ve Belediyeler) hatırlatmış bulunmaktayız.”

İstanbul Valiliği’nin 30.08.2023 tarihinde basın mensuplarına geçtiği bilgilendirme mesajı bu cümlelerle başlıyor. Yani kamuoyuna “İstanbul Valiliği açık alanlarda içki içilmesini yasakladı” diye avaz avaz lanse edilen meselede İstanbul Valiliği sadece yerel yönetimlere ve kaymakamlıklara “bir zahmet yasaya uyun” yazısı gönderdiğini beyan ediyor.

Valilik, ilgili yerlere yolladığı yazıda beş hususun altını çiziyor. 18 yaşından küçük çocuklara alkol satılmaması bu hususlardan ilki. Saat 22.00-06.00 arasında perakende içki satışı yapılmaması bu hususlardan ikincisi. Kolluk kuvvetlerinin, sarhoşluk sebebiyle halkın huzurunu bozacak şekilde hareket edenlere gereğini yapmasını hatırlatıyor Valilik. Bu da üçüncü husus…

Zannediyorum, bu ilk üç hususa esastan itiraz eden kimse yoktur Türkiye’de. Zaten, dünya standartlarında, hatta dünya standartlarının da altında bir hukuki düzenlemenin parçası bunlar. Ve ilgili makamların bu hukuki düzenlemeye uygun şekilde hareket etmesini istemek de Valilik’in asli işlerinden biri.

Gelelim, asıl kıyametin kopartıldığı dördüncü ve beşinci uyarılara.

Valilik şöyle diyor: “Alkol satışının ve tüketiminin ruhsatı bulunan işletmeler dışında; örneğin parklarda, piknik ve mesire alanlarında, sahillerde, plajlarda yapılmaması. Bahsi geçen yerlerde kolluk kuvvetlerinin bu meselelere dikkat etmesi, huzur ve güvenliği tehdit edecek olaylara meydan vermemesi.”

Doğrudur. Parkta, mesire alanlarında, sahillerde vesaire yerlerde alkol tüketilmemesi hukuk tarafından açıkça belirtilmiştir ancak kendimi bildim bileli bu hususlarda bir çeşit “toplumsal uzlaşı” alanı da vardır.

Örneğin, Kadıköy sahilinde iskelelerin oradaki polis merkezinden ta Moda ucuna kadar olan şeritte içki kullanımına eğer taşkınlık çıkarmıyor, kimseyi rahatsız etmiyorsanız pek ses edilmezdi ben gençken. Akşam sahilde gezmeye çıkmış ve bu manzaradan rahatsız olması olası insanlar da pek o taraflara kadar uzanmazlardı. Hakeza, Üsküdar Sahili’nde de Kızkule’sinin ilerisindeki balıkçı barınağından Harem’e kadar böyleydi durum.

Ama doğruya doğru, eğriye eğri konuşmak gerekirse son yıllarda “açık alanlarda alkol tüketimi”nin “çoku çıktı.”

Örnek mi? Geçtiğimiz hafta Esenyurt’a, Karagümrük-Ankaragücü maçını izlemeye gittim. Saat 19.00 maçı idi. Biliyorsunuz, yasaya göre stat çevresinde alkol kullanımı da yasak, müsabakaları alkollü şekilde takip etmek de yasak, stat içerisinde alkol satmak da yasak. Fakat her iki takımın taraftarları da, stat girişinin ve polislerin sadece 10 metre uzağında “yarınlar yokmuşçasına” alkol tüketiyorlardı ben maça girerken.

Onlarca, hatta yüzlerce “kafası güzel” insanın bir statta “güvenlikle ilgili” bir mesele oluşturmayacağını düşünüyorsanız bilemem tabii ama elinizi vicdanınıza koyup cevap verin bana: Doğru mu bu?

Tabii, gençliğimden beri bildiğim bir şey daha vardır. Türkiye’de alkol tüketme alışkanlığına sahip herkes, nasıl başarıyorlarsa artık, bu mereti mutlaka “edebiyle içer.” Yersen tabii. Madem herkes edebiyle içiyor da a gözünü sevdiklerim, alkole bağlı trafik kazaları, kavgalar, şiddet olayları falan niçin istatistiksel olarak her geçen yıl artıyor? Yahut cuma-cumartesi geceleri ve o gecelerin sabahları Kadıköy’de, Beşiktaş’ta falan yaşayan hemen herkes “alkolün yol açtığı sorunlardan” şikâyetçi oluyor?

Bana sorarsanız, İstanbul Valiliği’nin ve Vali Davut Gül’ün alkol içen-içmeyen herkesin güvenliği, selameti için yayımladığı bir hatırlatmadan “rejim ve hayat tarzı krizi” çıkartmaya çabalamak yerine bu hatırlatmadan memnun olmalıyız. İçki içenimiz de, içmeyenimiz de.

Yazın güzelliğinden de istifade edip gecenin ilerleyen saatlerinde çocukların çılgınlar gibi eğlenmeye devam ettiği bir parkta “yaşam tarzı” meselesi sayıp yedişer bira çakmış beş tane sarhoş parkın ortasında ottan çöpten bir meseleden kavga çıkarsın ister misin? Bunu gerçekten ister misin? Buna izin veren bir devlete “hukuk devleti” denir mi yahu?

Belli bir şey işte… Bu alkol denen mereti düzgün şekilde tüketenler de var, içince boyut değiştirenler de. Ne yapsın yani devlet? Hukuka, yasaya, kanuna, kurallara rağmen “şehrin bütün meydanları, bütün parkları, bütün sahilleri meyhane olarak kullanılabilir?” mi desin senin yaşam tarzı endişen yüzünden?

“Köşedeki bankta iki bira içen adamın sana ne zararı var?” diye soracaksan, bence de bana bir zararı yok. Zaten bence Valilik de işin orasında değil. Bunu anlamamakta niçin ısrar edilir de “açık alanlarda içkiyi yasaklıyorlar” kampanyası yürütülür, inanın anlamıyorum. “Rejim krizi” böyle bir şey değil yahu, vallaha değil.

#Aktüel
#Gündelik Hayat
#Alkol
#Toplum
#İsmail Kılıçarslan