Vicdanla mı ilgili, haysiyetle mi?

04:005/11/2023, Pazar
G: 5/11/2023, Pazar
İsmail Kılıçarslan

“Hastane bombalamak, ambülans bombalamak, çocuk bombalamak... Siyonist terörün son üç haftadaki bu eylemleri, kayıtsız kalan herkesi kendisi gibi haysiyetsiz kılıyor. Bu, şahit olan herkes için aslında kendi haysiyetine dair bir savaş. Haysiyetini kaybetmek için insanın hakikati bilerek çarpıtması gerekiyor. Gazze’yle ilgili hakikatleri önce kendisine, sonra başkasına yönelik olarak çarpıtan birinin hakikatle ve haysiyetle bir alakası kalmamıştır. Güven veremez, güven duyamaz, saygıyı hak etmez.


“Hastane bombalamak, ambülans bombalamak, çocuk bombalamak... Siyonist terörün son üç haftadaki bu eylemleri, kayıtsız kalan herkesi kendisi gibi haysiyetsiz kılıyor. Bu, şahit olan herkes için aslında kendi haysiyetine dair bir savaş.

Haysiyetini kaybetmek için insanın hakikati bilerek çarpıtması gerekiyor. Gazze’yle ilgili hakikatleri önce kendisine, sonra başkasına yönelik olarak çarpıtan birinin hakikatle ve haysiyetle bir alakası kalmamıştır. Güven veremez, güven duyamaz, saygıyı hak etmez.

İşini, çıkarını kaybetmekten çok mu korkuyorsun, Gazze’ye şahit olmamaya çok mu mecbur hissediyorsun? Olabilir, bak bu gerçekten olabilir. O halde bari yalanı çoğaltma, zalimlere şirin görünme ki hakikatle bir bağın kalsın, haysiyetin kalsın.”

Yukarıdaki satırlar şair ve sosyolog Elyesa Koytak’a ait. Elyesa da bütün “Türk şairleri” gibi tarihin ne tarafında durması gerektiğini “zaten bilen” biri. “Türkiyeli şairler” var bir de biliyorsunuz. Gizliden gizliye İsrail kazansın diye duaya çöküyorlar.

Yeri gelmişken söyleyeyim. Adına “Türk” dediğimiz ve bin çeşit milletten oluşan o eşsiz kimyanın insanları, en çok “tarihin hangi tarafında duracaklarını doğru seçtikleri için” haysiyetli, asil bir insan topluluğu oluşturur.

Türklük, her şeyden önce bir duygu durumudur ve olan biten böyleyken Gazze’ye kayıtsız kalan adama Türk denemez. “Türk” tanımının kendisine ayıp etmiş oluruz. Hele hele olan biten böyleyken İsrail’i, Siyonist köpekleri desteklemek doğrudan “gâvurluk” olacağı ve Türklük ile gâvurluk aynı bünyede barınamayacağı için en ufak bir tartışmaya mahal yoktur.

Ümit Özdağ ve Nazi yavruları, Aksa Tufanı’nın ilk gününden beri İsrail’i destekliyorlar mesela. Bu durum, bu tuhaf topluluğun Türklükle hiçbir alakası olmadığının en net göstergesidir artık.

Bu, burada bir dursun.

Terörist İsrail’e yahut İsrail’i doğrudan destekleyen firmalara ait ürün ve malları boykot ediyoruz ya. Bu boykot sürerken birkaç tavır çıkıyor ortaya. İlk tavır “hiç olmazsa boykot edelim” tavrı. Açıkçası ben “hiç olmazsa” yerine “ilk olarak” demeyi tercih ediyorum. İsrail ürünlerini boykot etmek “haysiyetin ilk adımıdır” zira.

İkinci tavır “boykot işe yaramaz, daha fazla şey yapmalıyız” tavrı. Ben, bu tavra da itiraz ediyorum. Boykotu sürdürüyor olmamız, başka bir şey yapmayacağımızı değil, başka bir şey de yapabilmek için inisiyatif aldığımızı gösterir.

Üçüncü tavır “bunları nasıl boykot edeceksin ki dünya bunların” tavrı. Bu tavra da şiddetle itiraz ediyorum. Doğru, ilaç, bilgisayar vd. gibi bazı temel sektörlerde Siyonistlerin ya da Siyonist destekçilerinin eli çok güçlü ama çoğu sektörde bu böyle değil. Hatta ellerinin güçlü olduğu sektörlerde bile yapabileceklerimiz var. İlacımızı yazan doktora “Pfizer ve Bayer yerine muadili varsa onu yazar mısınız?” diye sorabiliriz pekâlâ. Bu aşağılık Siyonist destekçilerine verebileceğimiz her türlü zarar ve ziyan işe yarar. Telefonu Apple tercih etmeyebiliriz. Tamam, herhangi bir ana yazılım konusunda ya Microsoft yahut IBM ürünü tercih etmeye şimdilik mecbur gibiyiz ama bunların da alternatiflerini bulup çaresini düşünebiliriz.

Yeter ki “vicdanımız için değil haysiyetimiz için” mücadele verdiğimizi aklımızdan çıkarmayalım. Yeter ki elimizdeki taşın küçük ya da büyük olduğuna aldırış etmeden düşmana, Siyonist köpeklere o taşı atabilme cesareti gösterelim.

Sürdürülebilir bir boykot, haysiyetimizi bizimle, dikkatimizi yüksek tutacaktır. Allah’ın bize açacağı kapıları yakınlaştıracaktır.

Elbette hayalimiz bugün malını boykot ettiğimiz İsrail isimli terör örgütünün yeryüzünden silinmesine Allah’ın bizi memur kılmasıdır. Biz bu hayalimizi sürdürmenin bir yolu olarak değerlendirmek zorundayız “elimize geçen her taşı düşmana atma” işini.

Bakınız İsrail gazeteleri Türkiye’ye nefret saçıyorlar. Demek ki “haysiyetimizi koruma çabamız” onların nefretini celbediyor. Ne güzel.

Bir de iki ayaklı “İsrail malları” yaşıyor aramızda malum. Cadılar bayramı kostümünü tanıtmaktan Gazze’de öldürülen çocukları anmaya fırsat bulamayan bir yığın “Türkiyeli ünlü”den söz ediyorum. Ajansları, menajerleri, reklam verenleri tarafından “vicdanları esir alınan” bu İsrail mallarını da boykot listemize dâhil etmeyi unutmayalım. Bir köpeğin sağ ayağının tırnağı kanasa manifesto yazan bu “pembe mabadlılar”ın Gazze’de öldürülen bebekler konusundaki haysiyetsizliğini de unutmayalım, unutturmayalım.

Yerim kalmadı. Boykotun ve eylemliliğin tüm dünyada bir “Hılfu’l-fudul”a, bir “Erdemliler Hareketi”ne dönüşmesinin önünde herhangi bir engel bırakmadığını da yazacaktım uzun uzun. İnşallah sonraki yazıya…

#Toplum
#Aksa Tufanı
#Boykot
#İsmail Kılıçarslan