Sokağa bakarken

04:0023/04/2023, Pazar
G: 23/04/2023, Pazar
İsmail Kılıçarslan

Bayramın ilk günü, amcamın evinden aşağı kata, Halil’in yanına indim. Bir sigara yaktım. Bosna’daki işi gücü konuştuk biraz. Ardından Halil’in bir takım teknolojik ıvır zıvırla klavyeye bağlamayı başardığı play stationda PES’in yeni ve bence epey berbat versiyonunda bir maç açtık. Liverpool Lille maçı. Kabiliyet-lerim yerinde duruyordu. Israrlı pas oyunu, ara paslarla boşluk arama, ceza sahası içinden isabetli şutlar falan derken ritmimi buldum. Yine de her yeni versiyonda olduğu gibi gol atmayı

Bayramın ilk günü, amcamın evinden aşağı kata, Halil’in yanına indim. Bir sigara yaktım. Bosna’daki işi gücü konuştuk biraz. Ardından Halil’in bir takım teknolojik ıvır zıvırla klavyeye bağlamayı başardığı play stationda PES’in yeni ve bence epey berbat versiyonunda bir maç açtık. Liverpool Lille maçı.

Kabiliyet-lerim yerinde duruyordu. Israrlı pas oyunu, ara paslarla boşluk arama, ceza sahası içinden isabetli şutlar falan derken ritmimi buldum. Yine de her yeni versiyonda olduğu gibi gol atmayı hemen öğrenemedim. Lille, bir boşluktan istifade attı golü. “Bir maç daha abi?” diye sordu Halil. Soruya zihnimden otomatikman “annem şimdi teyzemlere gitmek ister, vakit erişti, çıkayım yukarıya” diye cevap verdim.

Öyle de yaptım. Halil’e “görüşürüz” deyip üst kata yöneldim.

Üst katın merdivenlerini yarıladığımda geldi aklıma annemin artık olmadığı. Yok, üzülmedim. Tersine gülümsedim. Bir anlığına da olsa annemin ölmediğini, yukarı katta oturduğunu düşündüren zihnime müteşekkir kaldım hatta.

Yine de üst kata değil, sokağa, çocukluğumun geçtiği yere çıktım. Ramazan’dan yeni çıkmış olmanın verdiği açlıkla bir sigara daha yaktım.

Size sokağımızın hikayesini hiç anlatmadım sanırım. Yahut anlattıysam da hatırlamıyorum.

“Çakır” derlerdi rahmetli dedeme. Gözleri masmaviydi. Lakabı oradan.

Çakır Ağa, köydeki çiti çubuğu satıp Ankara İskitler’e kiraya geliyor önce. Eldeki parayla Rüzgarlı’ya bir büfe açıyor. O dönem Rüzgarlı, Ankara’nın 24 saat yaşayan semtlerinden biri. Gece 03.00’te besmeleyle açtığı büfeyi akşam 22.00’de duayla kapatıyor. Gündüz babam büfeye bakmaya gidince 2 saat arkadaki depomsu yerde uyumasını saymazsak, 3 yıl kadar günde 4 saat uykuyla idare ediyor hayatı.

“Yenimahalle’de çevirme yerler var Çakır Ağa, devletin miymiş neymiş?” diyor bir arkadaşı. O da hayatımın ilk 18 yılının geçeceği bu sokağa gelip, bir köşe arsaya kondusunu konduruyor. “İmar nasılsa gelir” diyorlar, “devlet nasılsa gelip arsasının parasını alır” diyorlar. Öyle de oluyor. İmar da geliyor, devlet de parasını alıyor.

Büyüdüğüm 80’li yıllarda Anadolu’nun hemen her yerinden gelen ve Ankara’da iyi kötü düzenini kuran ailelerin mahallesiydi mahallemiz. 60’ların sonu, 70’lerin başında tek kat olarak kondurulan kondular, 70’lerin sonu, 80’lerin başında 3-4 katlı evlere dönüşmüş, nizami sayılabilecek bir yerleşim alanı olmuştu çocukluğumda.

Altın yılları 80’ler oldu mahallemizin. Tam da çocukluğumun geçtiği yıllar. Kalabalık, şenlikli, tehlikesiz bir yer.

Sonra ben liseyi bitirip İstanbul’a geldim. Hayallerimin ardına düştüm. Bayramlarda yahut başka vesilelerle geldiğim her seferinde kocayıp giden bir yaşlı adama benzemeye başladı mahalle. Etrafı hızla gelişip kendisi durduğu yerde duran hemen her yerleşke gibi elden ayaktan düştü.

Mahallemizin ölüm döşeğine yattığı asıl yıllar ise etrafının kentsel dönüşümle mamur olduğu, kendisinin durduğu yerde durduğu 2010’lar oldu. İyice kötülemiş evler o küçük adayı bir sosyal çöküntü alanına çevirdi hızla.

“Mahallemizin birkaç evladını yüksek dozdan kaybettik” diyeyim de anlayın durumu.

Şimdilerde mahallemiz, PKK uzantıları, DAEŞ ve Şia terörü gibi Allah’ın belası yapılar yüzünden ülkelerini terk etmek zorunda kalan Irak Türkmenlerinin hayata tutunmaya çabaladıkları bir “başlangıç yeri” olarak

sürdürüyor varlığını. Daha gürültülü ama daha az kriminal bir yere dönüştü böylelikle.

Çakır Ağa’nın 60’lı yıllarda “ekmeğe tutunmaya” çabaladığı yerde şimdi sarılı morlu, allı güllü ucuz bayramlıkları ve hafifçe kırık Türkçeleri ile harçlıklarını isteyip ceplerine şeker dolduran Türkmen çocuklar ve aileleri hayata tutunmaya çabalıyorlar.

Devir, daim oluyor. Banaysa bir sigara yakıp annemin “İsmail, geç kalıyoruz oğlum” diye ünlediğini hayal etmek kalıyor. Berrak bir geçmişin puslu anıları arasında kaybolmayı deniyorum. Sanırım başaramıyorum.

#Ramazan
#Ramazan Bayramı
#İstanbul
#Kentsel Dönüşüm
#İsmail Kılıçarslan