Sezai Karakoç’un uyandığı gün

04:0020/11/2021, Cumartesi
G: 20/11/2021, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Rıdvan Tulum odamın kapısından kafasını uzatıp “Sezai Bey ölmüş abi” dediğinde ilk aklıma gelen şey Taha’nın Kitabı’ndan birkaç dize oldu: “Dört melek ve Kur’an’la / Peygamber soluğuyla / Dirildi Taha / Açtı sofrasını Mikail / Nimetler sofrasını.”Haberi aldıktan dakikalar sonra, Üstadın evine doğru araba sürerken o Hadis-i Şerif gelip yerleşti kalbime: “İnsan uykudadır, ölünce uyanır.”Dünyanın kendisine hiçbir şey yapamadığı, dünyadan da hiçbir şey talep etmeyen insanlar böylece uyandıklarında iki

Rıdvan Tulum odamın kapısından kafasını uzatıp “Sezai Bey ölmüş abi” dediğinde ilk aklıma gelen şey Taha’nın Kitabı’ndan birkaç dize oldu: “Dört melek ve Kur’an’la / Peygamber soluğuyla / Dirildi Taha / Açtı sofrasını Mikail / Nimetler sofrasını.”

Haberi aldıktan dakikalar sonra, Üstadın evine doğru araba sürerken o Hadis-i Şerif gelip yerleşti kalbime: “İnsan uykudadır, ölünce uyanır.”

Dünyanın kendisine hiçbir şey yapamadığı, dünyadan da hiçbir şey talep etmeyen insanlar böylece uyandıklarında iki şey oluyor insanın kalbine. Birincisi, dünyanın tenhalaştığını hissediyorsunuz. Bu hüznü getiriyor beraberinde. Sezai Bey’in burada, bu dünyada, aramızda, insanların hizasında yaşıyor olmasının oluşturduğu güven hissi ve güvenlik alanı birden kayboluyor çünkü. “Artık Sezai Bey burada değil, aramızda değil, ne yapacağız?” sorusuyla baş başa kalıyorsunuz.

İkincisi ise, o uyanışın sahibi adına seviniyorsunuz. Sadece bir adım atarak ötelere, ötelerin ötesine gittiğini biliyorsunuz. Mutlu, mesut, mutmain olduğunu hissediyorsunuz. Bu da size bir sevinç getiriyor beraberinde.

Şöyle diyeyim. Sezai Karakoç’u “büyük bir isim” haline getiren şey ne onun hakkında oluşturulan efsanelerdir ne de onun yaşama dair geliştirdiği alışkanlıklardır.

Sezai Bey’i birazcık olsun yakından tanıyan herkes bilir ki o iletişimsiz, gelenlere kapısını kapatan, hele “küskün” biri hiç değildir, olmamıştır. Kuşe-i uzletinde, kapısını kim çalarsa çalsın nezaketsizlik etmeden görüşen biri olagelmiştir hep. Bu yanıyla Sezai Bey hakkında oluşturulan “küskünlük efsanesi” hakikat değildir. O, evet, “görünmemeyi” bilinçli şekilde tercih etmiş, fotoğraf vermekten kaçınmış biridir ama bu, onu “dünyaya ve insanlara küskün biri” haline getirmez. Yaşam pratiklerine son derece önem veren biri haline getirir ki bu, artık bizim gibi “omurgası gevşek 21. yüzyıl insanları”nın anlayabileceği bir şey değildir. Çünkü biz, genel olarak “prensiplerine düşkün insan” figürünü hayatımızdan çıkararak yaşamaya alışkınızdır.

Diğer mesele de şu meşhur Muazzez Akkaya meselesidir. Neredeyse “basit bir magazin hadisesi” olarak anlatılagelen bu efsanenin de Sezai Bey’in yaşam pratiğinde bir karşılığı yoktur, olmamıştır. Hele hele “sevdi alamadı da ondan böyle oldu” gibi efsanevi anlatımlar, Sezai Bey’in birikimine ve şairliğine haksızlık etmek, hakkına girmek manasına gelir.

Burada belki başkaca bir parantez daha açmak lazım… Sezai Karakoç’u “tastamam bir İslam şairi” haline getiren hususiyetini iki bakımdan ele almak lazım gelir. Birincisi, onun hayatının son anına kadar meseleleri “bugünden asla kopmaksızın” ele alışındaki dikkatidir. İkincisi ise, bugün İslam’ın dünyaya ne söyleyebileceğini ve İslam’ın dünyaya söylediği şeyin insanları nasıl kurtuluşa erdirebileceğini fark etmesi ve bunu “boşluksuz” olarak eserine yansıtmadaki başarısıdır.

Ne demek boşluksuz? Şu demek. Sezai Karakoç, İslam düşüncesini “geçmişte kalmış” bir birikim olarak ele almaz. Onun “medeniyet perspektifi” Türkiye’deki “sağcı/medeniyetçi” kalem erbabının “nostaljik ağıtçılığı”nın tam tersi istikamette var eder kendini. Bu yanıyla “devrimci” bir atak barındırır Sezai Bey’in “medeniyet perspektifi”, bir “ah vahçılık” değil. O, gelecek güzel günlerin hayalini kuran adamdır, geçmiş güzel günlerin ardından ağlayan adam değil. O sebeple “kurucu düşünür” olma sorumluluğunu omuzlarına yüklenmiş ve İslam’ın, İslam düşüncesinin ve İslam medeniyetinin ele aldığı tüm meseleleri bir “düşünür” olarak değerlendirmiş ve bunları parça parça değil, “bir bütünün parçaları” olarak anlatmıştır hepimize.

Denilebilir ki Sezai Karakoç, Üstat Necip Fazıl’ın büyük oranda “el yordamı, özgüven ve cesaret” ile işaret ettiği yolu bugünün insanlarının anlayacağı şekilde “tarifleyerek, çerçeveleyerek” ortaya koymuştur eserini. Üstelik Sezai Karakoç’un hem şiirleri hem de düşünce eserleri insana “yoldan ayrılmayan sağlam patikalar” bulma konusunda da ilham verici niteliktedir. Üslubuyla sizi ihata etmek yerine, fikirleriyle yolunuzu aydınlatmayı tercih etmiş biridir o. Sezai Karakoç’un “Diriliş fikri”, 20. yüzyılda Müslümanların ürettiği en önemli külliyatlardan biridir böylece.

Menzili mübarek, makamı âli olsun inşallah.

#Sezai Karakoç
#Necip Fazıl Kısakürek
#Müslüman