Sevimsiz Messi şımarık Macron’u nasıl yendi?

04:0020/12/2022, Salı
G: 20/12/2022, Salı
İsmail Kılıçarslan

Yeni Şafak·İSMAİL KILIÇARSLAN - Sevimsiz Messi şımarık Macron’u nasıl yendi?1986 yılından beri, yani Maradona’nın İngilizleri eliyle hacamat edip Almanları da düzlemesinden bu yana bütün dünya kupalarında “şampiyon adayı” olarak Arjantin’i tutarım. Bu dünya kupasında da öyle oldu ama bir farkla. “En az tuttuğum Arjantin”, bu kupadaki Arjantin idi.Takımda Dolapdere bebesi gibi takılan Di Maria’nın yahut yeteneklerini çok sevdiğim Dybala’nın falan olması da yetmedi bu sefer. Messi denilen sevimsiz

1986 yılından beri, yani Maradona’nın İngilizleri eliyle hacamat edip Almanları da düzlemesinden bu yana bütün dünya kupalarında “şampiyon adayı” olarak Arjantin’i tutarım. Bu dünya kupasında da öyle oldu ama bir farkla. “En az tuttuğum Arjantin”, bu kupadaki Arjantin idi.

Takımda Dolapdere bebesi gibi takılan Di Maria’nın yahut yeteneklerini çok sevdiğim Dybala’nın falan olması da yetmedi bu sefer. Messi denilen sevimsiz herifin varlığı hepsine galebe çaldı. O yüzden “az tuttum” Arjantin’i.

Messi niçin sevimsizdir? Soru bu. Cevapsa şu benim açımdan: Çünkü sevimsizdir.

O pürüzsüz kariyer, o sinsi gülümseme, o kendinden başka kimseye bir borcu yokmuş gibi duruşu. Hepsinden azar azar anlayacağınız.

Diğer yandan, evet, takım oyununa inancı ve yetenekleri Messi’yi “büyük topçu” yapmaya yetti. Ama “efsane” olmak için gereken pürüze hiçbir zaman sahip olmadı Messi. Bu yanıyla ne Maradona ile ne Gascoigne ile ne George Best ile ne başka futbol efsaneleri ile karşılaştırılabilir. Bir çeşit Zeynep Bastık kariyeri Messi’ninki. İyi planlanmış, güzel hesaplanmış ve çok tıkırında…

Messi-Ronaldo karşılaştırmalarına da hiç ilgi duymadım aslına bakarsanız. Messi, başarı ve oynadığı takımlara katkı bakımından Ronaldo’dan daha kariyerli elbette ama Ronaldo, Messi’ye nazaran üç kilometre falan daha gerçek bir karakter.

Bu, burada bir dursun.

Aslında küçük, güzel bir umuda tutunmamı sağladı bu dünya kupası. Fas’ın finalde Arjantin’le oynama umudu. Gerçekleşmedi tabii o umut. Fransa yarı finalde Fas’ı yenerek hem FİFA’nın “sürdürülebilir kapitalizmini” garanti altına aldı hem de bizim gavurcukları pek memnun etti.

2002 Dünya Kupası yarı finallerinden önce dünya basınında atılan “Kâbus Final: Güney Kore-Türkiye” manşetlerini hatırlayanlarınız vardır. Oynanan futbolun kalitesi kimsenin umurunda değildi. Dünya kupasının oluşturduğu devasa ekonomi yüzündendi o manşetler.

“Amma takıldın yahu bu işe?” diye soran olursa cevabım hazır: “Futbol ölüm kalım meselesi değildir, bundan daha önemli bir şeydir.”

Bu da burada bir dursun.

Sevimsiz Messi’nin şımarık Macron’u yenip Fransızları gözyaşlarıyla baş başa bırakması yine de “büyük hikâye”dir benim açımdan. Zira dünyanın neresinde olursa olsun emperyalistlerin gözyaşı dökmesi büyük hikâyedir.

Denebilir ki “yahu Arjantin de emperyalizm tarafından icat edilen bir ülke değil mi?” Haklısınız. Hem de çok haklısınız ama Arjantin’in kendi içerisindeki “Latin” duruşu ona bir parça sempati duymamızı sağlar. Fransa öyle değil. Fransa katıksız ve katışıksız bir emperyalizm tecrübesinin tam içerisinden geliyor. O bakımdan kendini Fransız zanneden Afrikalı topçuların da, takımdaki az sayıda Fransız’ın da, Macron isimli şımarığın da yenilmesi çok güzel oldu.

Hadi şunu da şöylece söylemiş olayım. Messi için inanılmaz bir kariyer finali oldu tabii ki. Ronaldo için arzu ederdim bu kariyer finalini.

Ve şunu da: Biz “iyi futbol dilencileri”, yine umduğumuzu bulamadık bu dünya kupasından. Oyun stilleri birbirlerine çok benzeyen, aynılaşmış, hiçbir “mahsus karakter”i kalmamış takımların benzer şekilde ilerleyen tatsız tuzsuz maçlarını izleyip ah ettik yine.

Futbol endüstriye teslim oldukça büyüyüp sevimsizleşen bir kültürel gerçekliğe dönüştü. Bizeyse eskimiş birtakım hikâyelerin izini sürmek kaldı yine. Arjantin aşkımız yahut Fas umudumuz gibi. Nasıl derler: Yetmez ama teşekkürler yine de.

#Dünya Kupası
#Macron
#Messi
#Fransa