EDISYON:

Peki, herkes yeteri kadar gösterdi mi?

04:0024/09/2024, Salı
G: 24/09/2024, Salı
İsmail Kılıçarslan

Her halükârda eğlenceli bir yer sosyal medya, ona şüphe yok. Ancak paketin içerisinden bu eğlenceyle birlikte epeyce yan etki de çıkıyor malumunuz. Yok yok. “Dijital dünyada bilmem ne olmak, bilirsin ne yapmak” tadında bir yazı yazmaya hiç niyetim yok. Çünkü ne meselenin uzmanıyım ne de bunca kirli bilgi arasında benim yazacaklarımın da o toplam arasında yok olup gideceğini bilmeyecek kadar safım. Benim derdim “görünmek ve göstermek” eksenli olacak. Kadim dünyada “var olmak” görünmekle, hele hele


Her halükârda eğlenceli bir yer sosyal medya, ona şüphe yok. Ancak paketin içerisinden bu eğlenceyle birlikte epeyce yan etki de çıkıyor malumunuz.

Yok yok. “Dijital dünyada bilmem ne olmak, bilirsin ne yapmak” tadında bir yazı yazmaya hiç niyetim yok. Çünkü ne meselenin uzmanıyım ne de bunca kirli bilgi arasında benim yazacaklarımın da o toplam arasında yok olup gideceğini bilmeyecek kadar safım.

Benim derdim “görünmek ve göstermek” eksenli olacak.

Kadim dünyada “var olmak” görünmekle, hele hele göstermekle ilgili bir şey olmamış diye inanılır malum. Oysa bu, bir miktar yanlış geliyor bana artık. Sultana, saraya, güce, iktidara yakın durarak görünür ve gösterir hale gelen pek çok isim var zira kadim dünyada. Ancak kadim dünyanın, bugünkü dünyadan iki farkı var. Sultana, saraya, iktidara yakın olsanız da olmasanız da var olma şansınız olmuş hep. Diğer yandan sultana yakın olsanız da olmasanız da var olmanın şartı “kabul edilebilir içerik üretmiş” olmuş. İyi bir demirci iseniz de böyle olmuş bu, bir hekimseniz de, bir filozofsanız da…

Bugün çeperlerini net şekilde sosyal medyanın belirlediği şekliyle görünür olmak, var olmanın ön şartı olarak temayüz etmiş durumda. Artık sadece “görünür olmak” da yetmiyor malum. Aynı zamanda “göstermek” de gerekiyor. Ve bunun için herhangi bir içeriğe de, herhangi bir sahicilik üretmeye de ihtiyacınız yok. Zira sarayın, iktidarın, gücün odağı olan “sultan” sosyal medya artık ve sosyal medyanın sizden ne içerik talebi var ne de sahicilik talebi.

Gülben Ergen isimli ünlümsünün twitter üzerinden Narin cinayetine öfkelenip 15 dakikada bir bu cinayetle ilgili çok net, çok üzgün, çok öfkeli paylaşımlar yaptığı tarihte instagramdan olağanüstü görünen bir havuzda aşırı mutlu şekilde şarkı söylemesini paylaşmasına hâlâ şaşıranların olması, Türkiye açısından bir umuda değil, bir çaresizliğe işaret ediyor.

“Merkeziyetsiz yeni dünya”da herhangi bir tutarlığa, herhangi bir iç bütünlüğe, herhangi bir ahlakiliğe yer olduğunu düşünmek için neredeyse “avcı-toplayıcı dönemin arkaik insanlarından biri” olmanız gerekiyor artık.

“Twitterda Narin’e ağladığını düşündüğümüz birinin o esnada bir havuzda mutlulukla şarkı söylüyor oluşu; bunu böylece yapan insan için de herhangi bir soruna işaret etmiyor” demeye çalışıyorum.

Bu niçin böyledir biliyor musunuz? Çünkü artık insan zihni, ilgili duyarlılığı mesaj atma süresince raftan indirip, o duyarlılıkla ilgili “gösterme” ödevini tamamla-dığında ilgili duyarlılığı tekrar rafa koyarak yaşayan bir zihin haline geldi. Sürdürüle-bilir duyarlılıklar yerine “trend olan duyarlılıklara reaksiyon vermek” standart bir yaşam formu artık.

Narin cinayetiyle oluşan “toplam duyarlılık hasılatı”ndan ilgili payı alıp havuzda şarkı söylemeye devam etmek artık herhangi bir şekilde “ahlaki problem” olarak tanımlanmıyor. Zira “tweet attık ya lan” dediğinizde o duyarlılığın önü de arkası da tamam oluyor merkeziyetsiz yeni dünya açısından.

Buradan devam edelim o patikaya. Narin cinayetiyle ilgili gerçek bir duyarlılığa sahip olup olmadığını değil bir başkası, Gülben Ergen isimli ünlümsünün kendisi de bilmiyor olabilir artık. Konuyla ilgili vazifesini yapmış olmanın iç huzuruyla söylüyor olabilir “şarkısını.” Yahut daha da iyisi olarak, Gülben Ergen ünlümsüsü havuzda şarkı söylerken asistanlarından biri twitterda Narin cinayeti duyarı kasmaya, diğeri de havuzdaki performansı insta üzerinden kazanca dönüştürmeye devam ediyor olabilir.

Sosyal medya, gerçek dünyada olan bitenle aramıza plastik bir mesafe koyarak devam ediyor yoluna. Üzülmek, kızmak, öfkelenmek, sevinmek gibi “insanın içinde bir rezonansla salınan” duygu ve hatta davranışların tamamı “mesaj atma süresi”nden ibaret bir “erken boşalma” ile kayıtlı hale gelmiş durumda.

Bu, her şartta “bildiğimiz insanın sonu” diyebileceğimiz bir yere getirdi tüm dünyayı. Herkesin yeteri kadar göstermeye çabaladığı bu yeni varoluş biçiminden tedirgin olmaktan daha doğal bir şey yok. Ancak tedirginlikten önce geliştirmemiz gereken tavır, her zemin ve şartta bu olanı biteni anlamaya çalışmak.

Unutmadan söylemiş olayım. Türkiye’deki ünlümsülerin duyarlılıklarını kendileri değil, adına “küresel kültür makinesi” diyebileceğimiz bir mekanizma belirlediği için “10 saniyeliğine de olsa” izin verilmeyen konularda duyarlılık gösterdiklerine şahit olmuyoruz malum. Orada bir “hasılat” olsa bile en iyi bildikleri işi yaparak uzanıp alamıyorlar. Bu yanıyla “kendi iradeleriyle gösteremeyen zavallı bir topluluk”tan ibaretler.

#Toplum
#sosyal medya
#Sosyoloji
#İsmail Kılıçarslan

Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.

Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.