Erkan Oğur’un İbrahim Kalın üzerinden hepimize yaptığı terbiyesizliğin suçlusu bulundu sonunda da çok rahatladık. Projede yer aldığı için “yanıldım” diyen, gördüğü mahalle baskısı ile rezil bir geri vites yapan ve böylece insanların kutuplaşmasını temin eden “devrimci” Erkan Oğur değilmiş gibi “bu kutuplaşma ortamını bu siyasal iktidar sağladı, Erkan Oğur’un hareketinin sorumlusu AK Parti’dir” cümlesine bağladılar işi iyi mi?
Bu Kamalist solcumsuluk böyledir işte. Hem her şeyi gerine gerine yapar hem de üzerine ne kir bulaştırır ne pas değdirir. Mesela Türkiye’deki darbelerin suçlusu askerler değil, işlerini iyi yapmayan siyasi partilerdir ortalama bir Kamalist solcumsuya göre. Başörtüsü yasağının suçlusu başını açmayan kızlar, köy yakmaların suçlusu köyünden çıkmayan Kürtler… Uzar gider bu liste.
90 yıl boyunca memleketi tek kutuplu, tek bir “makbul vatandaş” tanımlı olarak ve elbette “siyaset dışı alanlardan” yöneten Kamalist solcumsuluk şu an bas bas “kutuplaştık da kutuplaştık” diye bağırıyorsa bunun tek bir nedeni vardır: Zayıflayan, daha doğrusu hiç olmazsa zayıflama belirtileri gösteren vesayetini tehlikede görüyor. Hal böyle olunca da Erkan Oğur’un yaptığı terbiyesizliği bile AK Parti’ye ihale etmeye çabalıyorlar.
Bu, burada bir dursun.
“Kutuplaşıyoruz” numarasını yememek lazım gelir. “Mahalle baskısı” numarasını yememek lazım gelir. Kutuplaştırma da, mahalle baskısı da Kamalistlerin bildiği, sürdüregeldiği şeylerdir, bizim değil.
Bakınız bir örnek. Burhan Şeşen isimli zanaatkâr, Erkan Oğur’a nizamat verdiği yazısında İbrahim Kalın hakkında “aydın demeye dilim varmıyor ama hiç olmazsa kitapları falan var” demiş. Yahu nasıl diyeceksin bu adama “İbrahim Kalın bilgisinin zekâtının zekâtını sana verse ortalıkta Hegel gibi dolaşırsın, çalımına dağlar yetmez” diye? Diyemezsin çünkü Kamalist solcumsuluğun hikmeti kendinden menkul bir “üstünlük teorisi” vardır. Ve o teoriye göre Cemil Meriç’ten Süheyl Ünver’e, Nabi Avcı’dan İbrahim Kalın’a değin hiç kimse “aydın” değildir. Zira bu isimler, Kamalizm ile aralarına belirli bir mesafe koymuşlardır. Üstelik bundan da daha beteri, Batı’yı kendilerinden bile iyi okumuşlar; ancak zihinsel kölelik geliştirmek yerine “eleştirel bir serinkanlılık” ile yaklaşmışlardır Batı’ya. Affedilir şeyler değildir bunlar. (İspat edemem ama yazının şu noktasında Burhan Şeşen Google’dan Süheyl Ünver’i arıyordur. Nabi Avcı’nın kitapları olduğunu falan öğrenmiştir.)
Toplamda iki gram etmeyecek “ezbere dağarcıkları” ile bize nizam vermeye çalışan adamlar ve onların bize her an ayar vermeye kendilerini memur saymaları kutuplaştırıcı tavır değil de Türkiye’de hiç kimsenin yaşam tarzına karışmayan, hatta bazı seçmenleri tarafından bunun yüzünden eleştiri alan AK Parti iktidarı kutuplaştırıcı öyle mi? Ört ki ölek.
Bakınız size başka bir örnek. Genel Yayın Yönetmeni olduğum Cins Dergisi, şubat sayısında “Yüzyılı Anlamak İçin Yüz Şiir” dosyasıyla selamladı okurlarını. Burada, ben, Furkan Çalışkan, Yusuf Genç ve Rıdvan Tulum, Türkiye’nin son yüzyılına damga vuran 100 şiir seçtik. Ziya Paşa’dan Didem Madak’a kadar uzanan bir liste. Bütün samimiyetimle söyleyebilirim ki listeyi hazırlarken hiçbir şairi ve/veya şiiri ideolojik nedenlerle bu listeye koymamazlık etmedik. Ahmet Telli’den Özkan Mert’e, Can Yücel’den Ataol Behramoğlu’na, Ziya Gökalp’ten Süleyman Çobanoğlu’na, Necip Fazıl’dan Hüseyin Atlansoy’a “ideoloji bağımsız” bir liste yaptık. Niçin böyle yaptık peki? Çünkü şiir, doğal olarak “dar ideolojik kalıplara sığacak” bir şey değildir.
Bizden bir ay sonra Notos Dergisi, bu kez “Yüzyılın 100 Şairi” isimli bir dosya ile yayımlandı. Pek çok isimden oluşan bir jürinin seçtiği ve 55’i yabancı, 45’i Türk olan bu listede bilin bakalım kimler yok? Cahit Zarifoğlu yok, Cahit Koytak yok, Hüseyin Atlansoy yok mesela. İsmet Özel, Necip Fazıl ve Sezai Karakoç var. Hepsi bu kadar.
Fakat tabii kutuplaştırıcılık bize, kuşatıcılık onlara... Germek bize, gevşetmek onlara…
Bence yersek iyi dolma bu. Memleketi “tek kutuplu” olarak görmek isteyen çevrelerin “bizi kutuplaştırıyorlar” propagandasını yani.
Altın Portakal’da Semih Kaplanoğlu’nun elini sıkmayan Meltem Cumbul’un, Diriliş dizisinin oyuncuları ödül alırken mikrofon kapatan Altın Kelebek’in, “Bu hanıma haddini bildirin” diyen Bülent Ecevit’in falan kutuplaştırmayan, uzlaştırıcı diline öyle çok ihtiyacımız var ki…
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.