Türkiye’nin çok ama çok ihtiyaç duyduğu madencilik faaliyetlerini, bu faaliyetlerin gerektirdiği dikkat ve güvenlikle yürütüyor olması bir bağımsızlık meselesidir. Üstelik bu madenlerin, tamamen yerli firmalar tarafından işletilmesi de en büyük arzumdur. Bu, elde var bir.
Dahası, 25 yılda 20 milyar dolarlık altın çıkarılacak bir işletmenin varlığı Türkiye açısından çok ama çok önemlidir. Bu da elde var iki.
Şimdi söyleyeceklerime ister kızın, ister darılın, isterseniz de şapkayı önünüze koyup düşünün. İster gâvur olsun ister Türk olsun iki tane kapitalist bit yavrusu kârını maksimize edecek diye iş ve çevre güvenliğini hiçe sayar da hem insanları hem de çevreyi tehlikeye atarsa bunun adı Türkiye’ye üçüncü dünya ülkesi muamelesi yapmaktır. Bu da üç.
Görülüyor ki Erzincan’daki maden sahasındaki toprak kayması, elde ettiği tatlı kârın üzerine daha da tatlı kârlar eklemek isteyen gözünü para hırsı bürümüş kapitalistlerle onların çevreyi ve insanları hiç görmesine bilerek ya da bilmeden, kasıtla ya da hataen yol veren bürokrasideki “zade”lerin suçudur.
Fazlasını da söyleyeyim. Maden yasası, iş güvenliği yasası ve benzeri yasalarını Avrupa standartlarına, hatta bazı kısımlarıyla o standartların da üzerine çıkaran Türkiye, açıkça görülüyor ki insan kalitesinde aynı standartları yakalayamıyor henüz.
Yazıyı yazmadan, iş güvenliği alanında yetkin birkaç isimle konuştum. Ortak tepkileri şu: “Türkiye’deki iş güvenliği yasasında herhangi bir hukuki boşluk yok. Ancak iş bu yasayı uygulamaya geldiğinde, hele hele pahalı yatırımlarla ve ‘sıfır tolerans’ ilkesiyle çalışmak zorunda olan sektörlerin bazı firmalarına geldiğinde bu yasaların uygulanmasında sorun oluşuyor.”
Bu, şu demek. Türkiye’deki iş güvenliği yasasını harfi harfine uygulamak zorunda olan bürokrasinin hemen her katmanında en hafif tabirle bir “adamsendecilik” yahut bir “biz Türk’üz, bize bir şey olmaz abi kolaycılığı” var.
Özelde iş güvenliği yasası, gözünü para hırsı bürümüş kapitalist yamyamların emekçilerin hakkına çökmemesi, hayatlarına kaliteli ve güvenli şekilde devam edebilmesi için var. Bunun için işletilmeli, bunun için uygulanmalı. Ama iş güvenliğine yapacağı yatırımın kârını düşüneceğini hesaplayan yamyam için işin kolayına kaçmak, meseleleri sümen altı etmek en kolayı. Bahane de genelde “İyi de istihdam yaratıyoruz kardeşim” cümlesi oluyor. Yere batsın bunların sağlayacağı istihdam.
Biraz daha ileriye gideyim Erzincan’daki maden alanı özelinde. Orada biliyorsunuz iş güvenliği yasası ile birlikte çevre alanında da alınması gereken çok önemli tedbirler vardı. Net şekilde görülüyor ki o tedbirler o sahada alınmamış ve biz, 9 insanımızın sağ salim kurtarılmasını beklemek durumunda kalmışız.
Şimdiye kadar aralarında Kanadalı yöneticinin de olduğu 8 kişi tutuklandı ama bundan daha önemlisi bence şu. O alanda o çevre ihaneti gerçekleştirilirken bunu bilerek ya da bilmeden ıskalayan bürokratların, kamu görevlilerinin durumu nedir, ne olmalıdır?
Sormamız gereken kritik soru budur bu meselede.
İsmet Özel’in “Görevi başında uyuklayan bir askerin idam edildiği bir ülkede yaşamak istiyorum” cümlesi geliyor aklıma.
Unutulmasın ki kazadan kaçınmak kadere dâhildir. Erzincan’da göstere göstere gelen kaza, işleyişi bakımından “cinayete teşebbüs”tür ve Allah göstermesin, Erzincan’daki 9 canımızdan biri bile hayatını kaybetse bu işin teknik adı “cinayet” olmalıdır.
Yapanın ve göz yumanın aynı anda suçlu kabul edildiği bir ülke hayal etmek hakkımızdır çünkü Türkiye bir üçüncü dünya ülkesi değildir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.