Seksenlerin sonuydu.
Aslında hikâyenin tamamı “seksenlerin sonuydu” da olurdu ve anlatacağım şeyden geriye hiçbir eksik kalmazdı.
Seksenlerin sonuydu. Ankara’nın bugün bile “gecekondu” denilebilecek semtlerinden birinde, iki oda bir salon bir evin salonunda, hayattan tek beklentileri aşklarına karşılık almak olan iki delikanlının yanında, onlardan beş-altı yaş küçük bir çocuk olarak oturuyordum. Yeraltından Notlar’ı okumama bir, İsmet Özel’e çarpılmama üç yıl vardı.
Mecburen çirkin zigon sehpanın üzerinde bir dantel vardı. Dantelin üzerinde iki kenarında iki taşıma demiri, iki yanında iki hoparlör, tam ortasında da kaset haznesi olan Grundig marka bir teyp duruyordu. Delikanlılardan biri, törensel bir hava da katmaya çabalayarak bir Bergen kasetinin naylon korumasını çıkardı. Kaseti hazneye yerleştirdi. İlk iki şarkıyı sardırıp “Yıllar Affetmez”e geldi. Sesini kabul edilebilir oranda açıp yine o törensel edayla dinlemeye başladılar.
Birbirlerine “gardaş”, “kişim”, “emzade”, “bebe” gibi hitaplarla seslenen delikanlılar aşk acısını öyle çekerlerdi Ankara’da. Birer malbuş yakıp şarkı dinleyerek yani. Şarkıya iç çekişler eşlik eder, acı çok dayanılmaz hale geldiğinde cüzdanın zulasından sevdiceğinin vesikalık fotoğrafı çıkarılır, avuç içine gizlenerek bir müddet bakılır, sonra özenle tekrar zulalanırdı.
Bu böyleydi.
Yalan yok. Yeraltından Notlar’ı okumama daha bir yıl olduğu için bu törensel acı çekme biçimi bana epey eğlenceli geliyordu. Peş peşe yakılan malbuşların dumanıyla kurt inine dönen salonda tekrar tekrar Bergen dinleniyor, tekrar tekrar fotoğraflara bakılıyor, tekrar tekrar iç çekiliyordu.
“Ankaragücü’nün maçı var, Zeytinburnu’yla. Gidek mi?” demek için doğru zamanlama olmadığını fark ediyordum elbette. Bu dumanlı törenin bitmesini bekleyecektim mecbur.
Bir şey dedi delikanlılardan biri. Şarkıyı başa sararken oluşan sessizlikten faydalandı: “Çok yaralı ses dinledim gardaş da, sesi kompile yara olanını anca Bergen’de buldum.”
Şiirden anlamazdım o zamanlar, hatta sevmezdim pek şiiri de ama olağanüstü şiirsel buldum o ifadeyi. Sesi kompile yaralı Bergen’in niçin gözünü saçlarıyla yahut bir saç bandıyla sürekli kapattığını da o gün öğrenecektim ama Google’dan değil. Gerçi bizim Zafer, dönemine göre gelişmiş bir Google sayılabilirdi. Neyi sorsan bilirdi ama o şekil değil yani.
“Aşkından gözüne kezzap atmış la” dedi iki sıfır aldığımız maçtan dönerken. “Saçmalama gardaş, insan aşkından kezzap atar mı lan âşık olduğu kadına?” dedim. “Aşkındanmış oğlum. Herkes öyle konuşuyor” dedi.
Bu çok ikna edici bir şeydi benim açımdan. Herkesin öyle konuştuğu bir şeyin doğru olmama şansı yoktu çünkü. Herkes, herhangi bir şey konusunda yanılamazdı.
Bu böyleydi.
Unutuyordum az kalsın.
Delikanlılardan biri, uzaktan akrabası olan bir kıza âşıktı ve kız da kesin olarak bizim delikanlıya âşıktı evet ama sanki o iş olmayacak gibiydi çünkü kızın anası “güzel gökçek, akça pakça” kızını daha eli ekmek bile tutmamış bizimkine öldürsen vermezdi. Anası, “zengin yere satmak” istiyordu kızını. Kendi zaten yeteri kadar çekmişti ve kızının da yarı aç yarı tok yaşamasına gönlü razı gelmiyordu. Sonuç olarak kızı kaçırmak da seçeneklerden biri olarak masadaydı. Arada akrabalık olduğu için öyle çatapatlı işler olmaz diye tahmin ediliyordu. Aile büyükleri araya girip “ayıptır sayıptır, çocukların da birbirlerinde gönlü varmış madem, size düşen davullu zurnalı düğün yapmaktır” derler, iş tatlıya bağlanırdı. Yalnız bir mesele vardı gardaş, kızın abisi ne de olsa namus meselesi deyip bir sıkıntıya sebebiyet verebilirdi. Sebebiyet, evet.
Delikanlılardan diğerinin işi daha çetrefildi. Evet, kızı çok seviyor, kız da bunu çok seviyordu, hatta “kaçalım” diye haber yolluyordu ama kızın ailesi Bala’nın aşiretlerindi ve alimallah kaçırma maçırma işi adamı sakata getirebilirdi yani. Sakata, evet.
Balalı aşiret kızına âşık delikanlı uzatmadan söyledi söyleyeceğini: “Sen mutlaka kaçır gardaş, bir şey olmaz senin mevzudan. Ben kaçıramam. Hadi beni öldürürlerse öldürsünler de kızı öldürmelerine dayanamam la.”
Diğeri, kendi durumunun daha kolay olmasından neredeyse utanarak “bakalım kader ne oyun kurar gardaş, belki senin işin olur da benimki olmaz” dedi.
“Olmaz” dedi diğeri, “benim işim olmaz. Kader oyun kurmaz, racon keser gardaş.”
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.