Sordu birisi: “Çöl neresidir?”
Oturduğu yerde yekindi meclistekilerden biri. Acelesi varmış gibiydi. “Çöl” dedi, “üzerinde yaşadığımız yerdir. Kaktüslerin, develerin, vahaların ve kumun olduğu yerdir çöl.”
Bir başkası daha tumturaklı bir cevap vermek için araladı dudaklarını: “Çöl diye insanın yolunu bulmak için yıldızlardan başkasına güvenemediği yere derler.”
Bir başkası kişisel hale getirdi işi: “Çöl benim çocukluğumdur. Uzun sürmüş yalnızlığımdır” dedi.
Sessizliğin ardından gözler o ünlü çöl bilgesine, o hayatını düşünmek ve ibadet etmek arasında iki eşit parçaya bölmüş, yüzü kum yenikleriyle yıllanmış o pirifaniye döndü. Gülümsedi bilge. “Çöl” dedi, “içinden çıkamadığımız yere derler, yaşadığımız yere değil. Ya sen dersin bu suale Mecnun?”
Mecnun, başını, ilmeklerinin tanelerini saydığı Berberi dokuması kilimden hiç kaldırmadan cevapladı bilgenin sorusunu: “Çöl diye Leyla’nın olmadığı yere derler Şeyhim.”
Bizim aceleci güldü bu cevaba. “Sen de” dedi Mecnun’a, “bütün suallerin cevabını Leyla ile veriyorsun yahu. Yok mu Leyla’dan başka lafın?”
Mecnun, başını kaldırmadı sayıp durduğu ilmeklerden. “Ben” dedi, “şu kilimin ilmeklerinin en güzelini arıyorum buraya oturduk oturalı. En güzelinin hangisi olduğuna karar verdiğimde ona ‘Leyla ilmeği’ adını vereceğim. Benim Leyla’dan başka zikrim mi var ki sorulan soruya Leyla’dan başka bir fikirle cevap vereyim?”
İlerden biri laf attı: “Yahu rahat bırakın Mecnun’u. O, babasının kabilesiyle Leyla’nın kabilesi savaşa tutuşmuşken bir yandan Leyla’nın kabilesi savaşı kaybetsin diye kılıç sallıyormuş aslanlar gibi, bir yandan da ‘bu savaşı inşallah Leyla’nın kabilesi kazanır’ diye dua ediyormuş.”
“Doğru mu bu Mecnun?” diye sordu “çöl benim çocukluğumdur’ cevabını veren adam.
Başını kaldırmadan konuştu Mecnun: “Doğrudur. Bir yandan babama Tantan Savaşı’ndaki cesareti için Emir Hassan’ın bizzat hediye ettiği balçağı yakutlu kılıcı Leyla’nın kabilesinin askerlerine sallarken bir yandan da ‘inşallah bu harbi Leyla’nın kabilesi kazanır’ diye dua ettim.”
“Peki, ama niye?”
“Çünkü savaşı bizim kazanmamız halinde Leyla, babasız ve kardeşsiz kalacaktı. Yapayalnız kalacaktı bu dünyada. Gönlüm buna razı gelmedi.”
“O zaman Leyla’nın kabilesinin safına geçip kendi kabilenle savaşa tutuşsaydın ya.”
“Olmaz. İnsan hiç babasına, kardeşine kılıç çekip de üzerine yürür mü?”
“O zaman kılıç kuşanmayaydın da tarafsız kalaydın.”
“Olmaz. Leyla’nın kabilesi bizim kabilemizi tahkir edip vuruşmaya çağırmıştı. O kılıcı elime almasaydım olmazdı.”
“Peki, ne oldu savaşın sonucu? Siz mi kazandınız, Leyla’nın kabilesi mi?”
“Sonucu kum belirledi. İki taraf da epeyce zayiat vermişken fırtına çıktı çölde. Savrulup saklandık dört bir yana. Fırtına bittiğinde Leyla’nın babası ‘iki taraf da çok zayiat verdi. Anlaşalım’ dedi.
“Neydi anlaşma?”
“Buldum” dedi Mecnun gözünü ilmeklerden birinden ayırmadan, “hangi ilmeği Leyla ilmeği olarak adlandıracağımı buldum nihayet. Öyle güzel, öyle gösterişli, öyle hoş ki, sadece bu ilmeğe ‘Leyla ilmeği’ diyebilirim.”
Çöl bilgesi sordu: “Leyla ilmeği nedir diye sual etsek ne dersin bize Mecnun?”
Mecnun, başını kaldırdı. O pirifaniye baktı. “Boynumdakidir Şeyhim” dedi, “hem öyledir ki biraz gevşese kendimde, aşkımda bir eksiklik bulurum da iki ucundan tutup sıkarım onu. Ta ki günün birinde bütün nefesim kesilsin de geçip gideyim ilmekten de Leyla’dan da, insanların dünyasından da.”
Oturdukları çadırın dışında usulca bir rüzgar estiğini hissetti herkes. “Leyla esiyor Şeyhim” dedi Mecnun. Ne zaman uluorta adını ansam böyle eser.”
Şu aralar Ketebe Yayınları için Baba Tahir Gören’in “Bir Dervişin Not Defteri” isimli anılarını yayına hazırlıyorum. Necip Fazıl’ın talebesi, Mehmet Zahit Kotku (r.h.a.)’in müridi, Nurettin Topçu, Cahit Zarifoğlu, Erdem Beyazıt, Emin Saraç gibi isimlerle tanış bu Kahramanmaraşlı “anıt adam”ın anılarını büyük bir zevkle okuyacağınızdan hiç şüphem yok.
Baba Tahir aynı zamanda Sezai Karakoç Üstadın yanına gidip gelmiş, onunla sohbetler etmiş bir isim. Kitaptaki bir anıyı tam da bugünkü meseleme denk geldiği için paylaşayım istedim:
Maraş’ta, Yürükselim Mahallesi’nde kiracı olarak oturan ve mutfaktayken duyduğu şiire kayıtsız kalamayan güzel anneler içindir büyük Türk şiiri. “Tahlilciler” için değil. O analara ve büyük Türk şiirine binlerle selam, o anaya ve büyük şair Sezai Karakoç’a binlerle rahmet.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.