“İnsanın bozulduğu yer hırstır usta. İnsanın fıtratını yerinden eder hırs. Mal hırsı, mülk hırsı, makam, mevki, mansıp hırsı… Ama ille de şu başarı hırsı yok mu başarı hırsı? Başarmanın o zehirli hırsı yok mu? O bitirir insanı. Bitirir de işte böyle buraya kadar düşersin düştüğünde…”
Ona herkes “Haydo” diyordu. Hiç sorma gereği duymadım adını, o da hiç söylemedi. Haydo işte. Hırpaniliği yüzünden yaşını tahmin edemediğiniz, ekmeğe ve şaraba parası yeterse o geceyi uyuyarak geçirebilen Haydo. “Uyumak” dediğim de şu. Kentsel dönüşümün içine ettiği güzel semtimizin kentsel olarak dönüşememiş son birkaç gecekondusundan en kötüsünde yaşıyordu Haydo. Otuz metrekarelik bir mezbelede sekiz, belki de onuncu yılıydı.
Eski öteberi yahut kuru-diri yiyecek götürdüğüm günlerde birkaç sefer dışarıdan da olsa gördüm evin içini. Yerde bir yatak, yatağın yanında da üst üste konulmuş elbise, pılı-pırtı, hepsi o.
Zaman zaman Haydo ile otururduk. Mahallemize yapılmış bin katlı gökdelenlerin altında, bardakların üzerine isimlerimizin yazıldığı kafelerden birinde değil. Rıfkı abinin bir internet fenomeni tarafından “yılın en otantik lezzet durağı” seçilen menemencisinin tahta iskemlelerinde.
Bak orası da ayrı hikâye ha. Rıfkı abinin “sanayi esnafı ucuz yollu karnını doyursun, biz de rızkımızı çıkaralım” diye işlettiği ve kentsel dönüşümün ardından topu dikmek üzere olan menemencisi şu aralar rekor kırıyordu. Bilhassa yemek saatlerinde kapıda kuyruk oluyordu. Sonuçta mahallecek “demek ki otantik lezzet önemli bir şey usta” cümlesine bağladık bu anlayamadığımız ilgiyi.
Haydo, menemeni mideye indirince vardan yoktan anlatmaya başlardı. “Çenesi düşüktü” diyemem hayır ama anlatmayı da severdi. Zaman zaman kafasını kaldırır, devasa plazalardan birine bakar ve “on sekizinci kattaydı benim odam” derdi. Sonra lafı değiştirirdi.
Hikâyesini yavaş yavaş söktürdüm. Haydo, üniversiteyi bitirince reklam meklam işleri yapan bir ajansta işe başlamış. Zeki, pratik, “olmazı olmayan” bir eleman olunca çabuk yükselmiş. Dostlar edinmiş, yoldaşlar kazanmış, girip çıkmadık yer bırakmamış derken önce anlı şanlı “müşteri ilişkileri direktörü” olmuş, ardından kreatifi de buna bağlamışlar gibi olmuş, sonra da zaten ajans başkanı olup işi bitirmiş.
“Sekizinci yılımda ajans başkanı olduydum ben” diye anlatmıştı işin orasını. Atlar, arabalar, hanlar, hamamlar, güzel kadınlar, pahalı yemekler derken o yıl bir ekonomik kriz olmuş. “Reklam pastası” denen pastadan birkaç dilim eksilmiş anlayacağınız. Ajansın yerli ve yabancı ortakları da sert şekilde bir ciro hedefi koyunca almış Haydo’yu bir telaş.
Yükselmesini, başarmasını sağlayan hırsı, tam o noktada bela olmuş başına. Ciro hedefini tutturabilmek için türlü ayak oyunları, çeşitli dümenler çevirmeye başlamış. Al takke ver külah derken legali illegalle, ticareti haramla, hırsı yamyamlıkla karıştırmış ki neler neler olmuş. Tehditler şantajlara, şantajlar mekân basmalara dönüşmüş tez vakitte.
Antin kuntin adamlarla bağlantılar kurmaya başlamış. “Gidin çökün, alın gelin” falan derken bir gün olanlar olmuş.
Kendi tabiriyle “hoplayıp zıplayan” bir ajansa had bildirmek için adamlarını yollamış o gün. Ajansın sahibi “bize mi çöküyorsunuz lan” falan diye ayaklanınca bir ölü, biri ağır iki yaralı olmuş günün bilançosu.
“Azmettiricilikten yattım birkaç yıl yatmasına da, ölen stajyer kızın gazetedeki resmini görünce ha parmaklıkların ardında esir kalmışım ha dışarıda serbest dolaşmışım, kalmadı bir önemi Yusuf abi” dedi işin burasında. Peşine de “insanın bozulduğu yer hırstır usta” diye ekledi.
“Sende ne yok biliyor musun? Hırs yok hırs” demişti bir ağabeyim bana bir demde. Yanılıyordu. Benim de bazı hırsım var elbette.
Seneler içerisinde onunla mücadelemiz hiç değişmedi. Kafasını uzattığı her demde kendime onun varlığının ne işime yaracağını sordum. Bir de onun varlığının başkasına zarar verip vermeyeceğini. Bazen bıraktım onun kollarına kendimi. Genellikle “sus lan” demeyi başardım galiba ama. Sustuğunda rahat ettim hep. Konuşmasına fırsat verdiğimde de genellikle üzüldüm.
Haydo, kentsel olarak dönüşememiş mahallemizde, otuz metrekarelik bir mezbelede hayatının hesabını veremiyor kendisine. Niçin kaybettiğini tam tamına biliyor. Artık kendisi için kazanmanın söz konusu olmadığını da hissediyor galiba. Geri kalanlarımızdan farkı da tam orada bence.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.