Futbolun asla sadece futbol olmadığı o çirkin yer

04:0012/06/2021, Cumartesi
G: 12/06/2021, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Önce güzelden başlayayım. Adem Metan’ın davetlisi olarak katıldığım bir futbol maçından yani. AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe’nin gençlerden kurulu takımına karşı, Adem’in “umre vakti gelmiş yaş ortalamalı” takımında kaleye geçme talihsizliğini yaşadım. 3 golümü efendi gibi yiyip oyundan çıkarken “oyun hakkında” şunu düşündüm: Bu dünyanın en güzel oyunu.Tam olarak böyle benim için. Futbol, ben onunla tanıştığım günden beri oynadığım ve izlediğim en güzel oyun. Oynamasını, izlemesini,

Önce güzelden başlayayım. Adem Metan’ın davetlisi olarak katıldığım bir futbol maçından yani. AK Parti İstanbul İl Başkanı Osman Nuri Kabaktepe’nin gençlerden kurulu takımına karşı, Adem’in “umre vakti gelmiş yaş ortalamalı” takımında kaleye geçme talihsizliğini yaşadım. 3 golümü efendi gibi yiyip oyundan çıkarken “oyun hakkında” şunu düşündüm: Bu dünyanın en güzel oyunu.

Tam olarak böyle benim için. Futbol, ben onunla tanıştığım günden beri oynadığım ve izlediğim en güzel oyun. Oynamasını, izlemesini, takip etmesini en sevdiğim oyun. Öyle ki hayatımın bir döneminde futbol ile ilgili bütün literatürü yutarcasına okumuştum. Üniversiteli akıllı çocukların kurumsallaştırıp mazlum işçi sınıfının “pür keyif” alarak güzelleştirdiği bu oyunun endüstriye nasıl teslim olduğunu anlamak, futbol ekonomisinin nasıl devasa boyutlara ulaştığını öğrenmek, bahis işinin nasıl da bu oyunun köküne darı ektiğini bilmek bile çok yıpratmamıştı oyuna ilgimi.

Bu konuda ne derler bilirsiniz: “Bir şey var ama eksile eksile var.”

Şimdi gelelim çirkine... Zannediyorum Türkiye’de futbol, endüstrisiyle, ekonomisiyle, altyapısıyla, basınıyla, federasyonuyla, kulüpler birliğiyle hiç bu kadar rezil bir dönem yaşamamıştı.

Sürekli batırılan, batırıldıkça vergi borçları silinerek rahatlatılan profesyonel futbol kulüpleri mi desem; iddia işine teslim olmuş futbol ekonomisi mi desem; siyaset-medya-işadamı üçgeninde sıkışan futbol yönetimi mi desem; hangisini dersem diyeyim Türkiye’de futbol, kötü ve çirkin bir zamandır. Hele geçen sezon ligden düşmelerin kaldırılması falan, tam skandaldı. Allah’tan bu sezon aynı skandal devam ettirilmedi.

Açık konuşmam gerekirse bu çirkinliğin içinde umudumu artıran tek şey, yabancı oyuncu sınırının 14 olalı beri yaşanan iki önemli gelişme idi. Birincisi, iyi gözlemci kullanan Anadolu kulüplerinin küçük sayılabilecek bütçelerle “büyük” denilen ve nerelerinin büyük olduğunu bilmediğimiz takımlarla rekabet edebilmesiydi. Alanya, Sivas, Başakşehir, Göztepe ve benzeri kulüpler bazı sezonlarda “büyük” denilen küçüklere kök söktürdüler.

İkincisi de, yabancı sınırının yüksek olmasından kaynaklı olarak “yetenekli genç Türk topçu”sunun tabiri caizse “eşek yüküyle para etmemesi” nedeniyle Avrupa kulüplerine daha rahat gidebilmesiydi. Avrupa’da oynayan oyuncularımız, ciddi mesafeler kat ettiler bu süreçte.

Fakat “hiçbir başarının cezasız kalmayacağına inanan” futbol federasyonumuz, 14 olan yabancı futbolcu sayısını indirip Anadolu kulüplerini “büyük” denilen takımların tarlası haline getirecek skandal bir karara daha imza atmayı başardı. Yerli topçuların milyonlarca Euro edeceği, genç topçunun yurtdışında mücadele etmek yerine yurt içinde parasına bakacağı, “büyük” denilen küçükler dışında hiçbir takımın şampiyonluğu aklından bile geçiremeyeceği o vasat zulüm düzeni geri geldi. Döngü basit aslında: “Milyonlarca Euro savur, siyaset ve federasyon el ele verip vergi borcunu silsin, kredini ötelesin.” Böyle düzen mi olur yahu?

Şimdi sorum şu: Altyapıdan topçu yetiştirmenin sırrının yabancı oyuncu sınırında değil tesislerde, eğitimde ve yetenek taramasında olduğunu bilen kimse yok mu federasyonda? Vardır tabii. Vardır da “büyükler” istemiş, federasyon da kuzu kuzu yapmıştır düzenlemeyi. Hep öyle oldu. Hep öyle oluyor. Hep öyle olacak. Futboldaki “endüstriyel iktidar” hiçbir zaman değişmeyecek. Ve biz, kulağımıza çalınanlarla yetinmek zorunda kalacağız yine. “Bilmem hangi futbol adamının onayı olmadan Anadolu kulüplerinde hoca olunamaz”, “bilmem hangi eski futbolcu bahis işlerini bütünüyle organize ediyor” gibi cümleleri duyup üzüleceğiz “güzel oyun” için.

Ya peki futbol medyası? O tam bir gayya kuyusu. Futbol muhabiri değil de kulüp çalışanı; spor yazarı değil de tuttuğu takımın menfaat savunucusu olan futbol medyasından hiç ama hiç bir yol olacağına dair inancım yok. Aradaki 3-5 namuslu isim ne yazık ki kaideyi bozmaya yetmiyor, yetmeyecek.

Son: Ben bu yazıyı yazarken İtalya-Türkiye Avrupa Kupası maçına saatler kalmıştı. Buna Türkiye derler. “Bizim Çocuklar” her sürprizi yapabilir, her şeyi başarabilir. Fakat şurası önemli: Avrupa Kupası’nda alacağımız sonuç ne olursa olsun futbolu çirkinleştiren şeyleri ortadan kaldırmayacak. Mevcut düzenin böylece devam etmesinden herkes memnun çünkü… Sadece benim gibi “futbol dilencileri” için sorun var. Eh, benim gibiler de “topa girip de ne olacak ki?” diye düşünüyor sadece.

#Futbol
#Maç
#AK Parti
#Türkiye
#Medya