Cehalet paçalardan akınca

04:007/12/2021, Salı
G: 7/12/2021, Salı
İsmail Kılıçarslan

Bir konudaki yargım değişsin çok istiyorum. İnanın istiyorum. Ama ne yazık ki değişeceği yerde daha da pekişiyor. Daha da kemikleşiyor: Kamalist eğitimin tornasından geçmiş seküler cehalet dünyanın en sert cehaletidir ve sahibine her konuda dilediği gibi konuşma hakkı verir. Gereksiz bir özgüvenle cahil cesaretinin karışıp arşıâlâya çıktığı bu “tutulma” hali kilometrelerce süren bir “zır cahillik” oluşturur ve evet bu cehalet konuştukça önce öfkelenir, ardından konuşan adına utanırsınız.Misalen

Bir konudaki yargım değişsin çok istiyorum. İnanın istiyorum. Ama ne yazık ki değişeceği yerde daha da pekişiyor. Daha da kemikleşiyor: Kamalist eğitimin tornasından geçmiş seküler cehalet dünyanın en sert cehaletidir ve sahibine her konuda dilediği gibi konuşma hakkı verir. Gereksiz bir özgüvenle cahil cesaretinin karışıp arşıâlâya çıktığı bu “tutulma” hali kilometrelerce süren bir “zır cahillik” oluşturur ve evet bu cehalet konuştukça önce öfkelenir, ardından konuşan adına utanırsınız.

Misalen katıldığım bir televizyon programında şair Ataol Behramoğlu “Cumhuriyet olmasaydı Yunus Emre’nin şiirleri yazılı hale gelmeyecekti” demişti. Bunu inanarak söylemişti üstelik. “Karaman nüshasını ne yapacağız Ataol Bey? Onlarca yazmayı ne yapacağız?” diye sorunca da “Karaman nesi?” diye sorup beni benden almıştı. “Karamanın küspesi efendim” diyememiştim.
Müslümanların minyatür sanatını tahkir edebilmek için “perspektif olmadan resim olmaz” falan da demişti hatta. O sırada Miro, Picasso, Klimt falan ağlamakla meşguldüler.

Yine de “Ataol Behramoğlu cehaleti”ne çoktan razıyım kendi adıma. Zira günün sonunda hiç değilse oturur şiirlerini okur, işi bir şekilde tatlıya bağlarız. Yeni nesil seküler cehalet hiç çekilmiyor, hem de hiç.

Adı Başak Kablan imiş. Youtuber moutuber dedikleri tayfadan. Oturmuş, “hiçten daha az” bildiği bir konuda, dinler konusunda konuşuyor ve lafı derhal başörtüsüne getirip “başörtüsü politiktir” diyerek şaşırtıcı şekilde hakikati ifade ediyor.

GÖBEĞİN ÇOK POLİTİK ABLA

Başak Kablan’ı izlerken şöyle düşündüm. “Domatesi kırmızı, biberi yeşil yaratan kurban olduğum Cenab-ı Rabbi’l-Âlemîn, zır cahiller eliyle de dinine dair hakikatlerin ortaya çıkmasını temin edebilir. Çünkü O’nun cilveleri çeşit çeşittir. İşine de akıl sır ermez.”

Size biraz izlediğim kadarıyla videodaki Başak Kablan’ı anlatayım. Göbeği açık bir şey giymiş üzerine, altında da bir eşofman var.
“Göbeği açık giyinmek”, son 60 yılın ortaya koyduğu bir politik yönelim malum. “Eşofmanla insanların karşısına çıkmak” ise daha yeni
bir politik simge sayılır. 15 yıllık ömrü ya vardır ya yoktur.

Çekim yaptığı atmosferin sektörel tabirle “flat” olarak ışıklandırılmasını temin etmiş ki bu da biliyorsunuz youtubeun “görsel politik dili”nin doğal bir sonucu. Hatta sektörün “toplu genel” dediği çerçeveyi tercih ederek, sağ-sol boşluk yerine “fas”tan çekim yapması da politik ama devre yakmayalım durduk yerde. “Arzu nesnesine dönüşen özne ya da youtube çekimlerinin görsel politiği -dijital mecralarda kadının temsili-” başlıklı bir makale yazdırmayın bana. Yusuf Kaplan Hocam varken böyle başlıklar atmak bana düşmez hem.

Kablan’ın kendisine fon olarak seçtiği mekânın duvarında üç adet tablo var. Birbirini tamamlayan bu tablolar “geometrik asimetri” ile lekelendirilmiş “abstract” işler. Bana sorarsanız son derece zevksizler aynı zamanda ama konumuz bu değil. Konumuz, Kandinsky’den Max Bill’e, Yves Klein’dan Jackson Pollock’a değin “abstract sanat akımı”nın 20. yüzyılın en belirgin politik sanat akımlarından biri olması.

Şimdi ben Başak Kablan’a, “giyimin kuşamın, ışıklandırma tercihin, seçtiğin sanat eserin, hepsi ama hepsi politik tercihler. Öyle dolaylı tercihler falan da değil, dümdüz politik tercihler” desem muhtemelen mavi ekrana düşecek. Yormayalım onu boşuna.

OTSAN GEVİŞ GETİRİRLER SENİNLE

Dinler, kültürler, inançlar elbette politiktir ve elbette politik olmak durumundadırlar. Çünkü dinler, kültürler ve inançlar en nihayet “taraf tutmak” zorunluluğu üretirler. Dinin, kültürün, inancın yoksa seni ineklere veririz geviş getirmeleri için. Üstelik imkânsız bir pozisyon, imkânsız bir kimliktir de bu. İçine doğduğun dünya sen istesen de istemesen de seni “politik tercihler yaparak yaşayan biri”ne dönüştürür. “Tercihsizlik” ise yaşadığımız dönemin asıl tercihidir tabii. Bunu da belki sonra konuşuruz bir yazıda.

Sözgelimi İslam dini tesettürü özgür (yani köle olmayan) ve Müslüman insanlara (dikkat: sadece kadınlara değil) farz kılmıştır. Bu da elbette politik bir pozisyondur.
Diğer yandan kiliseye bir itiraz olarak gelişen Rönesans sürecinin en sonunda, hatta sanayi devriminden bile sonra Batı’da kadın başındaki örtüyü tamamen atmış, “özgür cinsellik” fikrine ise uzun bir politik sürecin sonunda, 1960’larda gelmiştir.
Hadi dahasını da söyleyeyim. Başak Kablan’ın “başörtüsü politiktir” hakikatini ifade ederken sıraladığı saçmalıkların ve sergilediği cehaletin tamamı da politiktir. Türkiye’de tohumları Kamalist oligarşi ile atılan, 28 Şubat ile ayyuka çıkan “başörtülü kadın özgür kadın değildir” zırvasının 2021’e güncellenmiş halidir.
Kablan’ın “yazık zavallılar kendilerini izah etmek zorunda kalıyorlar; ‘başörtülüyüm ama açık fikirliyim’ demek zorunda kalıyorlar” falan diye zırvalamasının altında Kenan Evren ve Çevik Bir gibilerinin postallarının leş kokuları vardır.
Kendilerini “açık fikirli” zannederek kendilerine benzemeyen herkesi “yazık, özgür değiller” diye yaftalayan bu dangalakların o açık fikirlerini “oligarşi ve askeri vesayet” belirlemiştir.
Cehalet paçalardan akınca “politik fikirlerinin nasıl belirlendiğini bile bilemeyen” insanlara dönüşüyorlar işte böyle.
Nerede kaldı modanın politikası, nerede kaldı “bu bir pipo değildir”, nerede kaldı görsel politik, nerede kaldı göstergebilim? Buralar hiç çalışmadıkları yerler. Zaten buraları biraz çalışan biri hayatına “Kamalist oligarşinin üyesi” olarak devam edemiyor.
Hadi dahasını da söyleyeyim. İstedikleri, hayal ettikleri Türkiye, “kendi sözlerinin geçtiği, başka hiçbir sözün öneminin olmadığı” bir Türkiye’dir.
Mesele başını örten ya da örtmeyen insanlar değildir. Alevilere, Kürtlere, dindarlara, Marksistlere, azınlıklara, mültecilere, yoksullara, eğitim alamamışlara, köylülere. Sırası gelen herkese düşmanlık üretmiştir Kamalist oligarşi.
Kısaca kendilerine benzemeyen herkese ve her şeye düşman olmayı marifet sayan bir akıl tutulması ideolojisinin cehaletle dolu bireyleridir bunlar. Bunların karşısında kim durursa “politik” olarak onun yanında olmayı da hayatımın amacı haline getirmişimdir velhasıl.
#Ataol Behramoğlu
#Yunus Emre
#Başak Kablan