Bu büyük başarı hepimizin

04:008/10/2022, Cumartesi
G: 8/10/2022, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Yeni Şafak·İsmail Kılıçarslan - Bu büyük başarı hepimizinSibel Eraslan ablanın ve sonradan tanıyacağım pek çok ismin orada, o eylemde olduğunu öğrendim. Yıllardan 87, şehirlerden Ankara idi ve ben 11 yaşındaydım. Refah Partisi’nin siyasi mitinglerini dışarıda bırakacak olursak katıldığım ilk “eylem” o eylemdi ve on binlerce insan başörtüsüne özgürlük istiyordu.Rahatlıkla diyebilirim ki katıldığım ve polislerin müdahale ettiği o ilk eylem, hayatımın en belirleyici meselelerinden biri olmuştur.Bu,

Sibel Eraslan ablanın ve sonradan tanıyacağım pek çok ismin orada, o eylemde olduğunu öğrendim. Yıllardan 87, şehirlerden Ankara idi ve ben 11 yaşındaydım. Refah Partisi’nin siyasi mitinglerini dışarıda bırakacak olursak katıldığım ilk “eylem” o eylemdi ve on binlerce insan başörtüsüne özgürlük istiyordu.

Rahatlıkla diyebilirim ki katıldığım ve polislerin müdahale ettiği o ilk eylem, hayatımın en belirleyici meselelerinden biri olmuştur.

Bu, burada bir dursun.

Unutanlar, unutmak istemeyenler ve hatırladığında zoruna gidecekler için kısa bir tekrarda fayda var. 1951’de imam hatip okullarına kız öğrencilerin de kayıt yaptırabileceği hakkındaki kararla başlayan “başörtüsü meselesi” tam tamına 100 yaşında bir meseledir aslında. 1923-1951 arası “yok hükmünde dönemi”, 1951-2008 arası “baskıya karşı hak arayışları dönemi” ve 2008’den bu yana da “anayasal güvence arayışındaki özgürlükler dönemi.”

87’de katıldığım eylemin gerekçesi şu idi mesela. YÖK, 1982 yılında aldığı bir kararla başörtüsünü yasaklamış, 1984’de yeni bir kararla serbest bırakmış, 1987’de yeniden yasaklamıştı. Halk ile vesayet arasındaki müthiş çekişme sürekli vesayetin kazandığı bir hal almıştı böylelikle. 88’de Özal üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakacak bir kanuni düzenleme yapmış, anayasa mahkemesi Kenan Evren’in başvuru ve baskısıyla bu düzenlemeyi iptal etmişti. 90’da bir kanun daha çıkarılmış, bu sefer de SHP’nin başvurusu ile kanun iptal edilmişti.

2008’deki yasal düzenlemenin başına gelenler de malum. “411 el kaosa kalktı” manşetleriyle karşılanan düzenleme, yine Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmişti.

Türkiye’deki başörtüsü düşmanlığının sembol isimlerinden Yekta Güngör Özden başta olmak üzere tüm vesayetçiler ve gücünü vesayet düzeninden alan tüm politik odaklar, her seferinde memleketin bu sorunu aşmasına engel oldular.

Bu da burada bir dursun.

Recep Tayyip Erdoğan ve onun ortaya koyduğu politik aks, neredeyse “fiili durum” yaratarak çözdü başörtüsü sorununu. Yönetmelikler değiştirildi, düzenlemeler yapıldı derken Türkiye’de başörtüsü ile ilgili hemen hemen hiçbir engel kalmadı. Ancak, başörtüsü meselesi halen “sağlam bir hukuki zeminle” korunmuyor, korunamıyor.

Bu bakımdan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun vaktiyle “bir metrelik bez parçası” diyerek aşağılamaya kalktığı başörtüsü hakkında “kanuni bir zemin bulalım” çağrısını çok çok önemli buldum.

İki bakımdan önemli bence…

Birincisi, Kemal Kılıçdaroğlu gibi “Türkiye’de müesses nizamın yılmaz savunucusu” bir ismin başörtüsü konusunda kanuni bir zemin oluşturma çağrısı, memlekette artık 100 yıldır mücadelesini verdiğimiz meselenin “kazanan tarafı” olduğumuzu gösterir. Oy almak için, Tayyip Erdoğan’ı devirmek için, argüman üretmek için, 6’lı masadaki küçük enişteyi memnun etmek için yahut bütünüyle samimiyetle… Fark etmez. Tabiri caizse “vurup geçmişiz” demek ki. Bu, az bir başarı değildir. Başörtüsünden nefret derecesinde hoşlanmadığına emin olduğum Kılıçdaroğlu’nun yine tabiri caizse “kuyruğu kıstırıp” muhafazakar, dindar oylara talip olması meselenin kazanan tarafı hakkında herhangi bir soru işaretine yer bırakmayacak bir karinedir.

İkincisi ise okun yaydan çıkma sesini duymuş olmamızdır. Kılıçdaroğlu’nun “kanuni zemin” çağrısına Tayyip Erdoğan “madem öyle anayasayı değiştirelim” dedi ve ateşin fitili yakılmış oldu. Özgür Özel derhal “anayasayı değiştirmeyiz, şey olur” falan dese de her türlü giyim kuşam özgürlüğünü de, anayasadaki aile tanımını da, sair bir takım meseleleri de halletmek için zemin olduğu gibi müsait hale geldi.

Zannediyorum Recep Tayyip Erdoğan ve ekibi bu tarihi fırsatı iyi değerlendirecekler, ya seçimden hemen önce ya da seçimin hemen peşine bir anayasa değişikliği teklifiyle çıkacaklardır toplumun önüne.

Bana sorarsanız değişiklik teklifinin zamanlaması seçim öncesinde olmalıdır. Çünkü gündemin bir kez daha “kılık kıyafet” olduğu bir seçime daha takatimiz kalmamıştır.

Zaten Cumhurbaşkanımızın açıklamaları da bu işin çabucak biteceği yönünde.

100 yıllık parantezi kapatmanın fırsatı eldedir ve bu fırsat doğru değerlendirilirse bu başarı hepimizin başarısı olacaktır.

#Sibel Eraslan
#Refah Partisi
#Recep Tayyip Erdoğan
#Kemal Kılıçdaroğlu