Bir uyarı, bir vefa: Ne olur yakmayın, ne olur

04:006/07/2024, Cumartesi
G: 6/07/2024, Cumartesi
İsmail Kılıçarslan

Tarım Konseyi İcra Kurulu’nun açıklamasından haberdar oldunuz mu bilmiyorum. Kurul, neredeyse canhıraş şekilde “Ne olur anız yakmayın” açıklaması yaptı ve öyle az buz değil, sonuna kadar haklılar. Diyarbakır ve Mardin’de 15 vatandaşımızın ölümüne, binlerce hayvanın ve binlerce dönüm toprağın yok olmasına neden olan yangın biliyorsunuz bir anız yakımı ile başlamıştı. Gelen haberler, hem bölgede hem de Türkiye’nin dört bir yanında çiftçilerimizin “toprağın verimliliğini sağlamanın bir yolu” olarak

Tarım Konseyi İcra Kurulu’nun açıklamasından haberdar oldunuz mu bilmiyorum. Kurul, neredeyse canhıraş şekilde “Ne olur anız yakmayın” açıklaması yaptı ve öyle az buz değil, sonuna kadar haklılar.

Diyarbakır ve Mardin’de 15 vatandaşımızın ölümüne, binlerce hayvanın ve binlerce dönüm toprağın yok olmasına neden olan yangın biliyorsunuz bir anız yakımı ile başlamıştı. Gelen haberler, hem bölgede hem de Türkiye’nin dört bir yanında çiftçilerimizin “toprağın verimliliğini sağlamanın bir yolu” olarak gördüğü anız yakımına devam ettiği yolunda. Diyarbakır ve Mardin’deki facia yetmemiş anlaşılan. “Sadece Şanlıurfa’da son iki haftada 206 çiftçiye toplam 15 bin dekar arazide anız yaktıkları için 14 milyon TL ceza kesilmiş” diyeyim de tehlikenin farkına varalım.

Şunun adını yerli yerince koyalım: Anız yakımı insani değildir, İslami hiç değildir, hele hele toprağın verimliliğini artıran bir uygulama hiç değildir.

Anız, ekosistemi yok eden, tarımsal verimliliği ortadan kaldıran, dahası artık “insan da öldüren” bir olgu haline geldi ne yazık ki. Toprak verimliliğini sağlamanın çok daha iyi, çok daha etkili yöntemleri var ve Tarım Bakanlığı bu yöntemler konusunda çiftçiye her türlü desteği veriyor. Bildiğim kadarıyla malç yöntemi toprak verimliği sağlamak açısından hemen hemen en iyi yöntem ve “insanın, börtü böceğin, hayvanların öldüğü, toprağın bittiği” anıza göre çok daha makul. Üstelik kolay ve destek alınabilir bir uygulama.

“Babam yakıyordu, ondan gördüm. Onun da babası yakıyormuş” denilerek halledilebilecek bir şey değil bu. Üstelik adını da yerli yerince koyalım, polisiye tedbirlerle de, nasıl yaparsanız yapın etkili denetimle de ortadan kalkmaz. Kesintisiz bir bilinçlendirme ve destekleme sürecine ihtiyacımız var. Anladığım kadarıyla tarım bakanlığı da hem denetim ve tedbir, hem de bilinçlendirme ve destekleme konularında önemli bir çaba sarf ediyor.

Diyanetin kırsalda bir cuma hutbesi ile duruma destek vermesinin de etkili olacağını düşünüyorum bu arada. Geçtik insanı, hayvanların, börtü böceğin, ekosistemin öldürülmesinin ne büyük bir günah olduğu çiftçilerimize etkili şekilde anlatılmalı. Diğer yandan STK’lara da büyük ödevler düştüğünü düşünüyorum. STK işbirliklerine açık Tarım Bakanlığı ile hem bilinçlendirme hem de toprak verimliliği artırma konularında inisiyatif kullanabilirler.

Toprak, her zamankinden kıymetli ve anızla mücadele bu kıymetin sürdürülebilmesi için çok ama çok önemli.


Vefasızlığın lüzumu yok

Ne zaman bir bakan görevden alınsa yahut istifa etse birileri “zaten” diye başlayan cümleler kurarak muazzam bir itibarsızlaştırma kampanyasına girişiyorlar. Bu “birileri” içerden olmasa gam yemeyeceğim de hırsız içeriden olunca kapı kilit tutmuyor ne yazık ki. Bu, kötü, çok kötü bir alışkanlık.

Dahası da var. Bir bakan görevdeyken hesap kesemeyen, eleştiri getiremeyen bazıları da “nasılsa güç elinden gitti” diyerek operasyona girişiyor. Bu çok kötü bir huy. Her şeyden önce sinsilik.

Çevre Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki ve Sağlık Bakanı Fahrettin Koca’nın görevden alınmasıyla birlikte yine bu sinsilik, bu kötü huy “çayıra” çıktı. Üstelik, bu iki ismin “gücü” bence asla oturduğu koltuklardan kaynaklanmıyordu. Özgül ağırlığı olan insanlar ikisi de.

Derdimi kendisiyle bir çeşit dostluk ilişkisi geliştirmekten çok ama çok memnun olduğum Mehmet Özhaseki üzerinden anlatmayacağım ki mesele kişisel sanılmasın. Toplamda bir-iki kez yüz yüze, birkaç kere de telefonla görüştüğüm Fahrettin Koca Bakan üzerinden vereceğim bugün örneği. Son telefon görüşmemiz bayramdaydı mesela. Sayın Bakan beni arayıp bayramlaştı, hal hatır etti. Benim açımdan “neyi kaybettiğimizi hatırlamak” adına kıymetli bir görüşmeydi. Beklentisiz, müdanasız, hatta “eyvallahsız” iletişimi ne denli özlediğimi fark etmemi sağladı.

Koca, her şeyden önce Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan’ın yol arkadaşı. Bence Koca açısından Bakan olması ile olmaması bu yol arkadaşlığına gram zarar vermez. Cumhurbaşkanımız için de durumun böyle olduğunu düşünüyorum.

Diğer yandan, pandemide Türkiye’nin bütün sükûnet ihtiyacını neredeyse tek başına karşılamış Koca’nın pandemi sürecini dünyaya örnek gösterilebilecek bir şekilde yönettiğini de hatırlıyoruz. İngiltere’de maske bulunamayan, İtalya’da yaşlı insanların sokakta ölüme terk edildiği günlerde ortaya koyduğu performans her türlü takdirin üzerindeydi. Bakanın, AK Partili sağlık bakanlarının yürüttüğü sağlık reformunu çok ileriye taşıdığı da ortada. Başarılı değil, çok başarılı bir bakanlık performansı gösterdiğini düşünüyorum Koca’nın.

Görevlerine yeni atanan bakanları tebrik edelim tabii ki. Hatta usulü dairesinde eski bakanlara çeşitli eleştiriler de getirelim ama hem Özhaseki, hem de Koca kendilerine vefasızlık etmemizi gerektiren, dahası “hesap kesmeye” kalkışılacak insanlar değil. Her şeyden önce ayıp edilmiş olur böyle yapılırsa.

Aslında kurmak istediğim cümle şu: Şu çete, fraksiyon, “onun adamı, şunun adamı, bunun bilmem nesi” yaklaşımı bizi günden güne “anız yangını” gibi yok ediyor. Hepimiz “Türkiye’nin adamı” olduğumuzda çok güzelleşecek hikayemiz. Bunu bir görebilsek keşke.

#Tarım
#anız
#yangın
#Diyarbakır
#Mardin