Kayboldum.
Bilmediğim bir şehirde yürürken yanlışlıkla kaybolduğumu ve yolumu sora sora bulmaya çabalarken olağanüstü güzellikte bir yere ulaştığımı anlatmamı bekleyeniniz varsa çok bekler. Benim hayatımda öyle hikâyeler hiç olmadı.
Ben “kayboldum” dediğimde anlayın ki şu gerçek kaybolmaktan bahsediyorumdur. Yolun nereden gittiğini umursamadan, yolu umursamadan, yolun olduğu şehri umursamadan kaybolmak. “Yitmek” de denebilir gibi geldi size değil mi?
Denemez. Yitmek başka bir şey… Ben size kaybolmaktan bahsediyorum. Kaybolma kastı gütmeden, kaybolmak için özel bir çaba harcamadan kayboldum ben.
Hani, şu çokbilmiş seyahat yazarları, o mağrur anlatıcılar bize durmadan “bu şehrin sokaklarında kaybolmak eşsiz” diyerek pazarlarlar ya kentleri. Hele ona hiç denemez “kaybolmak.” Olsa olsa harflerine yetişemediğim o kuşaklardan birinin kullanmayı pek sevdiği o pörsümüş, o içi geçmiş kelime yetişir orada imdada: Deneyimlemek.
“Var olmayı beceremeyince bari deneyimleyelim” diye diye yitip gitti o harflerine yetişemediğim kuşaklar. Hiçbir şeye sahiden dokunamadan. Hayret ki bir bebeğin o ilk gülümsemesine bile. “Bi de beni tek çek” diye diye, dudaklarını büzüştüre büzüştüre yitip gittiler.
Tüm bunlar olup biterken tüm bunların olup bitmesine gönlü razı gelmeyen güzel adamlar güzel atlara binip gideceklerdi ama hayvanseverler durdurdu onları. Atlara binmek yasaklandı. Bir dala ölmüş bir kuzuyu takıp ateşte çevirmek yasaklandı. Ağaçtan kendi ömrü dolup da düşene kadar uzanıp bir kiraz almanın da yasaklanmasından az önce yasakladılar onu da. Kirazdan küpe yapmak zaten yasaktı uzun süredir çünkü kiraz yetişmeyen yerlerin çocuklarını ötekileştirmek anlamına gelebilirdi bu hareket ve çok haklıydılar.
Ama o kadar haklıydılar ki görmeliydiniz.
İnsanı reddederken, hayatın olağan akışını reddederken, müziği ve şarkıyı, sözü ve şiiri reddederken ne kadar da haklıydılar.
Benim tam o arada kaybolduğumu düşünmeye başladıysanız bu satırları okurken, belli ki beni hiç tanımıyorsunuz. Ben o arada kaybolmam. Başka türlü kaybolurum ben.
Arkadaşlarım vardı sonra. Onlara ne çok şey borçluyum. Onlar olmasaydı bugün olduğum adam olamazdım. Onların o her şeyi bilen sırıtışları, o incecik ihanetleri, o tereyağından kıl çeker gibi kolayca planladıkları suikastları olmasaydı derim bu kadar kalınlaşmaz, sıklıkla incinirdim.
Hayır. Hiçbir doktor bana “incinmişsin” demedi. Çünkü ben çoktan gereğini yapmıştım bütün incinmelerin.
Yine de hiç beklemediğim anda, beklemediği köşeden gelen topu tutabilmek için gereksiz bir hamle yapmaya çabalayan bir kalecinin parmaklarının ucu gibi kayboldum.
İşte tam böyle kayboldum.
Şimdi kimseye yol sormak istemiyorum. Yol sorunca borç yazıyorlar hanenize. Yol sorunca birden olmayan bir güç vehmediyorlar kendilerinde.
O yüzden bütün kaybolmuşluğumla bazı şehirler için bazı şarkılar seçtim kendime. Korgan için Mehmet Sabir Karger’den “Kapkaradır Kaşıng”ı seçtim. Isfahan için Fergana ile Davud’dan “İstemez”i seçtim. Travnik için “U Stambolu Na Bosforu”yu seçtim. Safet İsoviç’ten.
Sıcak bir yazdan serin bir güze doğru değildi yolculuk. “Kimsesizlikten daha keskin bir kimsesizliğe” denilebilir mi? Denilemez, hayır.
Yolun bir noktasında “artık bütün şarkılar bana gelsin” diye düşündüm. Hepsi bu kadar değil ama daha fazlasını anlatmak istemiyorum.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.