1976 yılında Ankara’da doğdu. Lisans eğitimi dahilinde ilahiyat ve iletişim okudu ancak tamamlamadı. Hece, Yedi İklim, Kaknüs, Kırkayak, Fayrap, Kırklar ve İtibar dergilerinde şiirleri yayınlandı. Portakal Turta Bir de Kirpi, Ablam Uzak Ülkede ve Amerika Sen Busun isimli şiir kitapları, Başka Masallar isimli “büyüklere masallar” kitabı yayınlandı. Kanal 7'de metin yazarlığı, çeşitli radyo ve televizyonlarda programcılık, senaryo yazarlığı, belgesel ve televizyon filmleri yönetmenliği yaptı.
Tarihçilerin anlattığına göre 1389 yılındaki Kosova Muharebesi, bir imparatorluk olma yolunda hızla ilerleyen Osmanlı’nın en zorlu duraklarından biri olmuştur. Kalabalık bir Balkan ordusu ile 8 saat boyunca kılıç şakırdatan Osmanlı açısından savaşın dönüm noktası, o sıralarda yaman bir şehzade olan Yıldırım Bayezid’in bütün savaş alanını sağdan sola geçerek o esnada zor durumda bulunan ordunun sol kanadını toparlaması olmuştur.
Malumunuzdur. Bir Sırp suikastçısı, savaş bittikten sonra Murat Hüdevandigar’ı hançerlemiş, padişah savaş meydanında ruhunu teslim ederek şehit düşmüştür.
Rivayet odur ki, son nefesinden hemen önce oğlu Yıldırım’a tavsiyeler veren, ardından kelime-i şahadet getiren Murat Hüdevandigar’ın ölmeden önceki son sözü “Attan inmeyesüz” olmuştur.
Murat Hüdevandigar, şüphe yok ki bu son cümlesini büyük bir tecrübenin içinden söylemişti. Dedesi Osman’ın tabiri caizse “bir evlek” olan topraklarını babası Orhan sadece 33 yılda Ankara’dan Rumeli’ye değin genişletmişti ve bunu “attan inmeden” başarmıştı. Murat Hüdavendigar ise, 30 yıl süren saltanatında Osmanlı Devleti’nin sınırlarını Antalya’dan Macaristan’a uzanan geniş bir araziye yaymıştı. Tabii ki “attan inmeden…”
Bunu biraz geriden alayım.
Biz, yani başta Osmanlı olmak üzere tüm Müslümanlar attan ineli beri, merhameti de, vicdanı da, adaleti de başkalarından arar hale geldik. İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin, Cenevre Sözleşmesi’nin, Birleşmiş Milletlerin, Lahey’in, Brüksel’in merhametine kaldık geldiğimiz nokta itibarıyla.
Mesele sadece bununla kalsa “neyse” deyip geçeriz belki de ama mesele sadece bununla sınırlı değil. Attan indik ineli, düşmanlarımızın asla mağlup edilemeyeceğine dair bir tutukluk, eziklik, cesaretsizlik biçimi de geliştirdik. Üstelik bunu, düşmanlarımızla mücadele etmenin değil de onları yenmenin üzerimize farz olduğunu düşünerek, bu zihinsel sapmayı da ta iliklerimize kadar hissederek hayata geçirdik.
Attan indik ineli tüm İslâm dünyasında her şey şarta, hazırlığa ve güce bağlı hale geldi. Düşmanlarımızla mücadele etmek için şartlar asla olgunlaşmıyor, hazırlığımız asla tamamlanmıyor, gücümüz asla toparlanmıyor. Hal böyle olunca da “düşmanın yenilmezliği”, bir mitolojik canavar, bir ejderha olarak esir alıyor zihinlerimizi.
Bugün Resulullah (s.a.v) aramızda olsaydı ve 300 kişilik İslâm ordusunu, 1.000 kişilik Kureyş ordusunun üzerine yürütmeye karar verseydi, İslâm ülkelerinin liderleri başta olmak üzere bütün Müslümanlar O’na, “Hele biraz güçlenelim, savaş teknoloji-lerimiz gelişsin, şartlarımız olgunlaşsın, hazırlığımız tamam olsun da öyle savaşalım” derlerdi. O mitolojik canavar, o ejderha, Allah’a imanımıza galebe çalardı ve yapardık bunu.
Attan indik ineli bahaneleri bahanelere eklemekte uzman hale geldik. Ne de olsa İsrail ve Amerika çok güçlü ama (hâşâ) Allah ve O’na iman ettiğini söyleyenler (“iddia edenler” mi demeliydim?) çok güçsüz.
Attan indik ineli sinik, güçsüz, yılgın bir insan topluluğuna dönüştük topyekûn.
Bugün geldiğimiz noktada Çin’in bir ucundan Avrupa’nın bir ucuna kadar tüm Müslümanlar, neredeyse kayıtsız ve şartsız olarak “Emperyalistler gelsin de bizi öldürsün” diye bekleyen yahut merhameti de, adaleti de bizatihi bu aşağılık emperyalistlerden bekleyen bir “kütle”ye dönüşmüş durumda.
Bu sinik, güçsüz, yılgın halimiz bizi öyle bir noktaya getirdi ki liderlerimizden biri açıktan “Hamas terör örgütü değil, mücahitler topluluğudur” dediği için umutlarımız yeşeriyor, gözlerimiz yaşarıyor. Bu tepkimizin “bütün utancımızı ifade eden kusursuz bir örnek” olduğunu söylememiz gerekirken üstelik.
Nedir geldiğimiz nokta? Şudur: Bugün İsrail gözümüzün önünde, canlı yayında “atından inmeyen son topluluklarımızdan biri”ne soykırım uyguluyor. Biz de ülkelerimize, liderlerimize “Hiç olmazsa İsrail ile ticareti kesin” diye yalvarırken buluyoruz kendimizi.
Aramızda “yalnız yürür, yalnız ölür ve yalnız haşrolur” tespitine mazhar olacak Ebu Zer yok. Bunu biliyoruz. Aramızda o sefere gitmek için elinde avucunda ne varsa satıp deve ve silah alacak kimseler yok. Bunu da biliyoruz. Aramızda nefsine uyup o sefere katılmadığı için 50 gün 50 gece gözyaşlarına boğulup tövbe edecek ve dürüstçe “Nefsime uydum” diyebilecek Kab bin Malik de yok. Bunu da biliyoruz.
Bütün bu yokluğun içerisinde helâk olup gitmeyi, sıranın bize gelmesini bekliyoruz. Öyle inanıyorum ki sıra bize geldiğinde Hayber Yahudilerinin infaza direnmeye çalıştığı kadar bile direnmeyeceğiz. Başımıza ne geldiyse bütününü hak ettiğimiz duygusuyla yok olup gideceğiz.
Attan indik ineli, korkunç bir bezginlikle “kurtarıcı” bekliyoruz.
Üzgünüm. Kimse gelmeyecek. Ata binmeyi yeniden öğrenmezsek kimse kurtarmayacak bizi.
Merhaba, sitemizde paylaştığınız yorumlar, diğer kullanıcılar için değerli bir kaynak oluşturur. Lütfen diğer kullanıcılara ve farklı görüşlere saygı gösterin. Kaba, saldırgan, aşağılayıcı veya ayrımcı dil kullanmayın.
M.uenal reel politiği bilmediğinden sallamışsın! Nükleer silahın yok henüz ve o İsrail bir füze ile sana ulaşacak zarar verecek seni cokertecek güçte! Önce donanımını silah sanayiini azıgini hazır et sonra meydan oku! Klavye kahramanlığı en kolay ve revaçta
Attan İnmezük , hele Reis Deehhh desin , Roketsan ürünü benden ...
Ismail Kilicarslan sen bir tanesin. Allah razi olsun. Yorum yazan m.uenal kardesimiz de cok dogru soyluyor. Neden bizim hukumetimiz hic olmazda rafah kapsini ya da Gazze kiyilarini yardimlarin gecmesi icin acip koruyamiyor.?
Çok iyi bir makale. Tebrik ederim. Yalnız sonu eksik olmuş. Evet İsrail ile tüm ticari ve diplomatik ilişkileri kesme talebi doğru. Yalnız Gaze’lilerle savaşmak isteyen Müslüman yok demek yanlış. Özellikle Cezayir’den, Türkiye’den, Afghanistan ve Pakistan’dan yüzbinlerce mücahit seve Gazelilerin safında şehadete koşar Gaze’ye bir giriş yolu bulsa. Türkiye’nin ve tüm Müslüman devletlerin ayıbı ve günahi 07. Ekimden 2023 bu yana İsrail’e “Saldırılarını derhal durdur yoksa sivil halkı korumak için Gaze’ye asker ve sivil göndeririz” demedi. Halbuki uluslararası hukuk üçüncü devletlere böyle bir hak tanıyor. Misal ABD 1995’de Sırp menzillerini böyle vurdu. Rusya Birleşik Milletleri Güvenlik konseyinde Sırbistan’ı karşı herhangi bir olumsuz kararın çıkmasını Veto hakkını kullanarak engelliyordu. Bu yüzden ABD 1995 bağımsız bir şekilde soykırıma uğrayan Müslüman Boşnakları korumak için “Humanitarian Intervention” kavramı altında müdahale etti. 1999’de benzer bir şekilde bu sefer Kosovo savaşında yine Sırp menzileri vurdu ABD. Geç kalınmış olsa da Türkiye böyle bir adım atmalıydı. Tüm ümmet de Türkiye’ye biat eder ve Türkiye’yi ümmetin doğal lideri olarak kabul ederdi. Allah’tan İran veya Hizbullah böyle bir girişimde bulunmuyor.
Maalesef imanın en zayıf halini yaşıyoruz.
ağzına yüreğine sağlık sağ olasın var olasın gerçekte o yani İslam alemi daha hala tövbeler tövbesi ne inanç ne dine inanca Güvenç daha kendinde hissettiği Yok bir şey gözü görüyor izliyor sinema şeridi gibi ama hiçbir şeye de güvenmiyor yani güvence yok yani tövbe estağfurullah halk şurasından çıkmış Türkiye Cumhuriyeti olarak Adalet gelmeye çalışıyoruz insan haklarını yaymaya çalışıyorsun kendi içerisinde adaleti sağlayamamış bir toplum olarak
Tozu dumana katan bir “at”ımız olsa önce, binmeyi bilenlerimiz de vardır inşallah… :(
Allah razı ola İsmail abe
Olanlara kayıtsızlık ancak bu kadar güzel anlatılabilirdi, yazarı tebrik ediyorum.
çok güzel bir makale ... TEŞEKKÜRLER İSMAİL BEY
Ata binecek yürekler de lazım maalesef o da yok!
Allah razı olsun İsmail bey doğru bir tespit
Geçmişte biz Türkler İslam topraklarını hem genişlettik hem de koruduk. Batıcı yagmacılara, Haçlılara, Moğol istilasına, haşhaşiler gibi pek çok sapkın oluşuma karşı İslam adına, Allah rızası için mücadele verdik. Türk çocukları ailesine özlem içinde Osmanlı coğrafyasında çölden, tunduraya at koşturdu. Sonunda 5 milyon Türk kendi korudukları topraklarda, işgalci güçler ve bir kısmı din kardeşi, işgalcilerle işbirlikçi komşuları tarafından şehit edildi. Bu komşuların azı hariç, çoğu yaptıkları ihanetin utancını örtmek için Türkler bizi sömürdü türküsü söylüyor hâlâ. Türkler attan isteyerek inmedi. Atta artık duramayacak kadar çok yaralanmıştı, yorulmuştu.hem artık binecek atı bile kalmamıştı. Kalpte ve bedende açılmış bu yaralar iyileşmeden nasıl geri ata binsin? Unutmadı at binmeyi,yeni atını eğitecek ve yaralarını iyileştirecek zamana ihtiyacı var diye kızmayın Türk'e.bu haksızlık olur. İsterseniz buna da bahane diyebilirsiniz ama doğru değildir diyemezsiniz.
Türkler toprağına saldırıldımı onu korumasını iyi bilir ama Ümmet olma şuuru, bilinci yok artık
keşke Filistinli kardeşlerimiz bu yazıyı okusalar da bu yazının asıl öznesinin kendileri olduğunu anlasalar. Yazar özneyi Filistin dışındaki diğer müslümanlar için kullanıyor ama asıl özne Filistinliler. Kader’in ne olduğunu hala anlamamış bir ümmet var. Kıldıklar beş vakit namaza güvenip Ebabil kuşlarını bekleyen bu ümmet, eline ne geçerse karşı tarafa saldırmadıkça o Kader gerçekleşmez. Sünnetullah böyle.
biz attan inmedk sanki en hafif tabirle düştük en büyük kayıplı ağır savaşlarda hem de ... bu travmayı atlatıp toparlanmadan tekrar o ata bineneyeiz gibi geliyor...
Günün en önemli haberlerini e-posta olarak almak için tıklayın. Buradan üye olun.
Üye olarak Albayrak Medya Grubu sitelerinden elektronik iletişime izin vermiş ve Kullanım Koşullarını ve Gizlilik Pollitikasını kabul etmiş olursunuz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.