Arabaşı

04:0027/03/2022, Pazar
G: 27/03/2022, Pazar
İsmail Kılıçarslan

“Yazı bir dert, kışı bir dert” diye uyandı o karışık rüyadan. Yatakta doğruldu. Uykusu biraz açılınca “yazı hiç görmedin ki derdini bilesin” diye fısıldadı yanında uyuyan yabancıya bakarak. Nice sonra uykusu boyunca sıktığı dişlerinin sızlamasını yanına alıp balkona çıktı.Bozkırın insanın yüzünü ısırıveren ayazına alışamamıştı bir türlü. Burada, bozkırın ortasında doğup burada büyümesine rağmen soğuktan nefret ediyordu. “İçin” de olabilirdi. Bozkırın ortasında doğduğu için yani. Karar veremedi.


“Yazı bir dert, kışı bir dert” diye uyandı o karışık rüyadan. Yatakta doğruldu. Uykusu biraz açılınca “yazı hiç görmedin ki derdini bilesin” diye fısıldadı yanında uyuyan yabancıya bakarak. Nice sonra uykusu boyunca sıktığı dişlerinin sızlamasını yanına alıp balkona çıktı.

Bozkırın insanın yüzünü ısırıveren ayazına alışamamıştı bir türlü. Burada, bozkırın ortasında doğup burada büyümesine rağmen soğuktan nefret ediyordu. “İçin” de olabilirdi. Bozkırın ortasında doğduğu için yani. Karar veremedi. Uzağa, ufka, o tuhaf kahverengiliğin oluşturduğu bungunluğa baktı. Nefesini tuttu sonra. Tuttuğunu salmamayı düşündü. Gücünün yetmediği şeyleri değiştirmeye çabalayan bir deli gibi hissediyordu kendini nicedir. Ne demişti o şair eskisi: “O senin dediğin Sisifos abicim. Kayayı dağın doruğuna çıkarmaya mahkûm etmişler seni. Ya gücün yetecek ya çabalayıp duracaksın.”

Kaya dağın doruğuna çıkmıyordu işte. Çabalayıp durmaktan da bunalmıştı.

Ellerini saçlarının arasında gezdirdi. Çocukların banyo sırası kavgası ilişti kulağına. “Bir siz varsınız” diye geçirdi aklından. Bozkırın bütün çetrefil meselelerini bir olacak yere bağlayan iki kelimeden ikincisini seçip saldı o kahverengiliğe: “Nasip be.”

Her bir insanın hikâyesini biricik ve benzersiz saydığı bu zamanda elbet o da hikâyesini biricik ve benzersiz sayıyor, sıkışıp kaldığı yere daha önce hiç kimsenin sıkışıp kalmadığını düşünüyordu.

Hâşâ. Bu hikâye parçasını size anlatan adam inanır ki her bir insanın hikâyesi hem benzersiz hem biriciktir. Lakin şuna da inanır. Bütün iyi hikâyelerin sonunda önerdiği çıkış aşağı yukarı aynıdır: “Bir karar vereceksin.”

Karar vermek çok zor geliyordu ona. Hâlbuki sıkışıp kaldığı yerin giderek daralacağını, her sabah tedirgin düşlerden uyanarak dişlerinin sızısına katlanmanın giderek zorlaşacağını, en nihayet hayat isimli kara trenin buhar üreten makinesinin ıhıp pısıp kalakalacağını bir sezse belki de her şey yeniden başlayacaktı.

Sızı geçmez, tedirgin düşler bitmez, sıkışıklık yerini bir ormana bırakmaz gibi geliyordu ona.

Bir bakıma haklıydı da. Çünkü burada, insanlığın sıfır noktasında, kendisi için yaşamanın ayıp olduğu öğretilmişti ona. Kirazın iyisini kendisine istemenin ayıp olduğu, misafirlikte aç olduğunu belli etmenin ayıp olduğu, mutlu olmayı istemenin ayıp olduğu.

Bozkırda bıçak kimin elinde belli değildir fakat İsmailler bellidir. Gördüğünüzde seçersiniz hemen. Boynunu bıçağa uzatmış, keskinliğe teslim olmuş, “hayırlısı” ve “nasip” ağaçları arasına kurulu bir salıncakta sallanıp dururlar.

Sallanırlar sallanmasına da anaları çölde bir o tepeye bir bu tepeye seğirtip dururken ayaklarını sıcak toprağa vurup suyun çağlamasını sağlamaya bir türlü gelmez sıra. Kimse “akma akma” diye seslenmez onlara. “Akıver bakalım” derler hatta. Akıver, yaşa git, herkesler nasıl yaşayıp gidiyorsa sen de öyle yaşa git.

Yahut şöyle derler: “Canın az sıkkın gibi. Arabaşı mı içsek?”

Basit çözümlerin yetmediği yere geldiğini fark etmeden gelmişti basit çözümlerin yetmediği yere. Bu benzersiz tuhaflığı ve karmaşık şaşkınlığı ondandı en çok.

İstemiyordu. Oturup kalmak, kalkıp gezmek, alıp satmak, her gün başka bir şehirde uyanmak istemiyordu. İstememeyi bile istemiyordu.

Kendine doğru açtığı kuyunun fark edilmesini istiyordu bir tek. O kuyunun derinliğini, dipteki serinliğini, suyunun kandırıcılığını biri görsün ve hikâyesi biraz olsun değişsin istiyordu.

Bedeli çok bir hayatın faturasını tek başına ödemekten yorgun düşmüştü.

Arabasını ofise doğru sürerken sağa çekmek istedi. Sağa çekip durmayı. O sıra telefonu çaldı. Bin yıllık arkadaşı “kaz buldum ortak” diye seslendi coşkuyla, “akşama arabaşı yapacam. Hiç kimseye söz verme.”

Bir an “kendime verdiğim sözler var ama onları da tutamıyorum” demeyi geçirdi aklından. Demedi. “Gelirim” dedi, “kazın da tam mevsimi zaten.”

#Arabaşı
#Bozkır