Geniş bir bölgede yaşayan insanımızı fiziken, Türkiye’de yaşayan herkesi ise ruhen sarsan, yaralayan depremin üzerinden tam tamına altı ay geçti.
Depremin olduğu günlerin “sıcağı” geçince ve deprem beklenildiği gibi gündemdeki yerini ağır ağır kaybedince böyle olacak işte. “Altıncı ayında deprem”, “birinci yılında deprem” falan gibi başlıklarla anacağız depremi. Bu, hayatın olağan akışı içerisinde bir güzergâh, bunda çok da garipsenecek bir şey yok.
Depremin altıncı ayında bilhassa deprem bölgesiyle ilgili bakanlar ve kurumlar tabiri caizse birer karne sundular kamuoyuna. Gördüğüm, okuduğum kadarıyla bu karnelerin hemen hepsi gayet iyi. Hem bakanlıklar, hem devletin kurumları hem de STK’lar üzerlerine düşen ne varsa yapmışlar yahut yapmaya çalışmışlar. Türkiye, senelerdir biriktirdiği “insani yardım ve afet yönetimi” konularındaki yetkinliğini doğru şekilde kullanmış görünüyor deprem bölgesinde. Ufak tefek eksiklikleri, bazı yanlışlıkları bir kenara bırakarak konuşacak olursak depremin yol açtığı maddi-manevi hasarla mücadele etme biçimimizdeki hız da, profesyonellik de gayet iyi duruyor.
Birkaç hatırlatma yapayım bu noktada. Sonra meramıma geçeceğim.
Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, depremden etkilenen bir milyon yüz yirmi üç bin hastaya tedavi hizmeti verildiğini, bölgede yetmiş bini aşkın ameliyat gerçekleştirildiğini açıkladı bu altı ay içerisinde. Ama bence dahası da var. Depremin ilk gününden itibaren, bazı zamanlarda zorlanılmış olunsa bile, sağlık hizmetleri bir an olsun aksamadı. Kızılay’ı yerin dibine sokup “bundan sonra Kızılay’a kan vermeyeceğim” diyen aptallara rağmen kan ihtiyacı hep giderildi. Dahası o kadar büyük alanda, o kadar çok insanı etkileyen bu depremde herhangi bir salgın hastalığın değil kendisi, izi görülmedi bölgede. “E, ne var bunda?” diyenlere hemen yanıt vereyim. Türkiye’deki asıl sorunlardan biri de bence bu. Bir şeyin olmaması için aldığınız tedbirler, yaptığınız çalışmalar asla “o şey olmadan” takdir edilemiyor. Olağanüstü başarılı bulduğum Fahrettin Koca yönetimindeki Sağlık Bakanlığı bölgede herhangi bir salgın hastalık olmasın diye insanüstü bir gayret sarf etti, Allah da bu gayretin karşılığını verdi de ondan olmadı herhangi bir salgın bölgede.
Deprem bölgesiyle doğrudan ilgilenen bir diğer bakanlık olan Çevre Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın karnesi de oldukça iyi bu arada. Hem yapılan ve teslim edilen, hem yapımı devam eden konutlar meselesinde hızla ilerleniyor. Bir de üzerine yeni Bakan Mehmet Özhaseki’nin son derece doğru bir kararla “yerinde dönüşüm”e yani vatandaşın kendi evini, işyerini yapmasına izin vermesi büyük isabet oldu. Bölgede baş döndürücü hızla “yaralar sarılıyor” böylelikle.
STK’ları söylemeye bile gerek duymuyorum. IHH, Beşir, Yetim Vakfı gibi dünyanın dört bir yanına insani yardım ulaştırmayı bir “bilimsel proses” haline getirmiş kurumlarımız deyimin gerçek anlamıyla “yüzümüzü ağarttı.” Kızılay konusundaki sevimsiz süreçle bir takım zıpçıktıların “yardım” adı altında yaptıkları leş algıyı pas geçebiliriz gönül rahatlığıyla zira adına “Türk STK’sı” dediğimiz kurumlarımız bize bu sevimsizliklerin hepsini unutturacak bir performans ortaya koydular, koymaya da devam ediyorlar. Allah hepsinden razı olsun.
Gelelim meramıma.
Depremin ilk günlerinde “bölgedeki insan kaynağına dikkat” dediğimi hatırlıyorum. Bölgeden yaşanan göçler nitelikli insan kaynağında ciddi sıkıntılar oluşturacak gibiydi zira. Kurumlarımızın bazıları bu tehlikeyi görüp önlemlerini aldılar ama ben bunu yeterli görmüyorum. Zaten canı yanmış, ruhu yaralanmış insanımızı bir de “yetersiz insan kaynağı” ile imtihan etmeyelim. Bu konudaki tedbirlerin artırılması elzem.
Bir diğer mesele, depremzedelere sağlanan ekonomik ayrıcalıkların pek çoğunun sonuna gelinmiş olması. Ekonomimiz malum, durum hiç parlak değil falan ama daha ne yaşadığını anlamamış, acısını bile tam manasıyla yaşayamamış depremzede kardeşlerimizin ekonomik olarak zorlanacakları her türlü eylemden kaçınmak gerekir. Bu hususta yapılacak ne varsa yapılması gerekir. Doğru, sıka sıka kemerde delik, ağızda diş kalmadı ama söz konusu depremzede kardeşlerimiz olunca akan sular durmalı.
Ve bence en önemlisi: Devlet bakımından “yalnız bırakıldık” duygusu yok depremzede kardeşlerimizde. Devlet, bütün imkânlarıyla bölgede. Ona şüphe yok. Ama bize, üzerimize düşen şeyler var. Onları hatırlamak, gönülde ve akılda tutmak bize düşenlerin en önemlisi.
Büyüktü, çok büyüktü deprem. Doğal olarak etkileri de büyük, çok büyük oldu. “Yahu işte devlet yapıyor ya” diyerek sorumluluğumuzu üzerimizden atmış olmuyoruz. Her birimiz fert fert “depremzedeler için ne yapabiliriz?” sorusunu sormaya ve cevabın gereğini yapmaya devam edelim lütfen. Edelim ki “kardeş” olduğumuz belli olsun, hiçbir depremzede kendisini yalnız hissetmesin.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.