Adalet gereği yazılmış bir yazı

04:003/09/2024, Salı
G: 3/09/2024, Salı
İsmail Kılıçarslan

Türkiye’nin Paris Olimpiyatları’nda yaşadığı kıyafet krizi ve sportif başarısızlık üzerinden Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’a yönelttiğim eleştirilerin ardından çok sevdiğim bir arkadaşım, “sen hep eleştiri işiyle mi iştigal edeceksin abi?” diye sordu. Ben de yaptığım işin doğasının bu olduğunu, “yolunda gitmeyenin tespitinin ve tahlilinin yapılması”nın benim açımdan çok önemli olduğunu anlattım. Hak verdi bana ama şunu da söyledi: “Valla bilmiyorum abi, bence arada bir yolunda giden şeyleri



Türkiye’nin Paris Olimpiyatları’nda yaşadığı kıyafet krizi ve sportif başarısızlık üzerinden Gençlik ve Spor Bakanı Osman Aşkın Bak’a yönelttiğim eleştirilerin ardından çok sevdiğim bir arkadaşım, “sen hep eleştiri işiyle mi iştigal edeceksin abi?” diye sordu. Ben de yaptığım işin doğasının bu olduğunu, “yolunda gitmeyenin tespitinin ve tahlilinin yapılması”nın benim açımdan çok önemli olduğunu anlattım. Hak verdi bana ama şunu da söyledi: “Valla bilmiyorum abi, bence arada bir yolunda giden şeyleri de kaleme al. Teşvik olur güzel işlere. Misal Gençlik Spor Bakanlığı’nın yaptığı güzel bir işi yazsan ve böylelikle Bakan Osman Aşkın Bak ile de kişisel bir derdin olmadığı anlaşılsa güzel olmaz mı?”

İşin burasında küçücük bir paranteze ihtiyacım var. Tanımadığım, dahası zihnim beni yanıltmıyorsa tanışmadığım Bakan Osman Aşkın Bak ile nasıl ve ne gibi bir kişisel problemim olabilir? Ayrıca neden olsun? Böyle mi anlaşılıyor acaba artık Türkiye’de bu işler? Efkan Ala ya da Nihat Zeybekçi ile ilgili yazdığımda da (ki ikisini de tanımam, ikisiyle de tanışmıyorum) “kişisel” mi zannedildi acaba mesele? Halbuki birini “müdahillerinden biri olduğu yerel seçim sürecinde alınan net mağlubiyet”, diğerini de “soykırım devam ederken Türkiye’nin İsrail ile ticaretinin devam etmesini savunması” üzerinden eleştirmiştim. Ve iki mesele de bence hiç kişisel değildi. Kapattım parantezi.

Bahsi geçen arkadaşım bana Gençlik Spor Bakanlığı Gençlik Hizmetleri Müdürlüğü’nün yaptığı ve olağanüstü parlak bulduğum bir gençlik kampının bilgilerini attı birkaç gün önce. “Beğendiysen yaz abi mesela bunu” diyerek. “Beğenirsem yazayım abi. Hem adaletin gereği olur hem de şu kişisel zannedilme işine bir itiraz geliştiririm sayende” oldu cevabım.

Derdimi bir tamam anlattıktan sonra söyleyeyim. O projeyi “beğendim” kelimesiyle tanımlamak projeye haksızlık olur. Projeye kelimenin gerçek anlamıyla bayıldım. “İşte tam bu ve işte tam buna ihtiyacımız var” dedim detaylara baktıkça.

Projenin adı “Vizyon Kampları.” Beş yıldızlı otellerin getir götürünü yapacağı nitelikte gençlik kamplarında üniversite sınavında ilk 5.000 listesine girmiş gençlerimizi ağırlamış bakanlık bu kamplar kapsamında.

Kampın içeriğine geleceğim ama önce şunu söyleyeyim. Bu “eşitsiz hayat”ta ülkemizin en başarılı gençlerinin “kuş sütünü de eksik etmeyerek” devletimizin bakanlığı tarafından ağırlanmasının anlamsal karşılığını çok ama çok önemli buluyorum. Çünkü bu çocuklar, çok zeki ve donanımlı oldukları için sürekli birileri tarafından “kafalanmaya” çalışacaklar öğrenim hayatları boyunca. Bir dizi yasa dışı örgütten bir miktar yabancı etki odağına değin bir sürü mayın döşenecek bu gençlerimizin arazisine. Et isteyene et, ot isteyene ot vererek bu gençlerimizi adına “Türkiye” dediğimiz vatandan ve fikirden ne denli koparabilirlerse o denli başarılı olacaklar işlerinde. Dolayısıyla yolun en başında devletin, bütün gücü ve şefkatiyle bu çocuklara “sizinleyiz” demesini, “arkanızdayız, yanınızdayız, önünüzdeyiz” demesini neredeyse bir “ölüm kalım meselesi” mesabesinde değerlendiriyorum. Zaten kampların asıl amacının da Gençlik Spor Bakanlığı’nın bu gençlerimizi öğrenim hayatları boyunca “short list”te tutmak olduğunu seziyorum.

Sadece bu başarılı gençlerimizin değil elbette. Tüm gençlerimizin “Türkiye fikri” dediğimiz fikir etrafında toplanmasını sağlayacak her türlü işin hayati önemde olduğunu yüz sayfa, bin sayfa anlatsam yetmez. “Yangından mal kaçırmakla mükellef olduğumuz çok sert bir atmosferin içindeyiz. Bu atmosferde herhangi bir gencimizi, hele hele en niteliklilerini elden kaçırmak fikri bizi yataklara düşürmeli” diyeyim de anlaşılsın derdim biraz.

Geleyim kampın içeriğine. Gençlerimize modern dünyanın temel oryantasyonunu veren bir kamp olmuş. Derslerin içeriğine bakmak bile kafi: Tarihin ve felsefenin derinliklerine yolculuk, makine öğrenmesi, çevrimiçi etik, iletişim ve zarafet, genetiğin gizemleri, tasarım odaklı düşünme, bilimsel temelli araştırma, öz düzenleme yoluyla öğrenme.

Hani “şunları bir program dahilinde öğreneyim” deseniz binlerce lira harcamanız gereken, gençlerimizi onları bekleyen “modern durumdan” haberdar eden, aşırı iyi bir eğitim içeriği.

Şimdi gelelim işin bana bakan tarafına. Yani “kişisel” olarak bam teline.

Gençlik Spor Bakanı Osman Aşkın Bak ile hala tanışmıyorum. Bakanlığın yaptığı “Vizyon Kampları”nı ilgili müdürlükte kimin düzenlediğini bilmiyorum. Dahasını söyleyeyim. İlgili müdürlüğün yöneticisinin kim olduğunu da bilmiyorum. Dolayısıyla eleştirirken de, heyecanla desteklerken de mesele kişisel değil benim açımdan.

Olimpiyatlar konusunda kıyasıya eleştirdiğim Bakan Osman Aşkın Bak’ı, bu şahane proje için de alkışlıyorum avuçlarım patlayana kadar. Hepimizin tek derdinin “Türkiye fikri” olduğu bir ülke hayal ediyorum çünkü. Başka da derdim yoktur. Arz ederim.

#Aktüel
#Adalet
#İsmail Kılıçarslan