Yeni havalimanı ve civarı

04:0031/10/2018, Wednesday
G: 31/10/2018, Wednesday
İbrahim Tenekeci

İstanbul posta damgalarından oluşan müstakil bir koleksiyonum var. Tatar postasından harf inkılâbına kadar olan dönem. Yani 1840 ile 1928 yılları arası. Bu koleksiyonun adı, Aziz İstanbul.Çatalca, İstanbul’a bağlı küçük bir sancak merkezi. Yıllar içinde bu bölgeye özel bir ilgim oluştu. Köylerini, yollarını ezberledim. Mesela Osmanlı zamanında Karacaköy, Karaburun, Midye ve Istranca’da postane varmış. Midye’nin ismi Kıyıköy olarak değiştiriliyor. Istranca Binkılıç, Podima Yalıköy oluyor. Buna benzer

İstanbul posta damgalarından oluşan müstakil bir koleksiyonum var. Tatar postasından harf inkılâbına kadar olan dönem. Yani 1840 ile 1928 yılları arası. Bu koleksiyonun adı, Aziz İstanbul.


Çatalca, İstanbul’a bağlı küçük bir sancak merkezi. Yıllar içinde bu bölgeye özel bir ilgim oluştu. Köylerini, yollarını ezberledim. Mesela Osmanlı zamanında Karacaköy, Karaburun, Midye ve Istranca’da postane varmış. Midye’nin ismi Kıyıköy olarak değiştiriliyor. Istranca Binkılıç, Podima Yalıköy oluyor. Buna benzer isim değişiklikleri buralarda çok fazla. Eski anlaşmalarda geçen “Midye – Enez Hattı” bize uzak bir ifade gibi geliyor. Fakat Midye’nin Kıyıköy olduğunu öğrenince iş değişiyor. Hemen şurası. Yeni İstanbul Havalimanı’nın biraz ilerisi.

Kıyıköy’e gelmişken hemen gitmeyelim. Çatalca Savunması sırasında, Trabzonlu gönüllülerden oluşan bir birlik, Bulgar ordusunu arkadan çevirmek maksadıyla Kıyıköy sahiline çıkarma yapıyor. Bulgar nöbetçiler, gecenin içindeki hareketliliği erken fark ediyor. Kayıp sayımız kesin olmamakla birlikte, birçok şehit ve esir veriyoruz. Ne yazık ki sahilde ve köyün içinde, bu acı olayla ilgili herhangi bir bilgi notu ve işaret göremiyoruz. İnsanlar habersiz bir şekilde plajda yüzüyor, güneşleniyor, eğleniyor. Furkan Çalışkan’ın yeni çıkacak kitabından bir cümle: “Artık toprak değil, anlam kaybediyoruz.” (Uzakların Saldırısı, Profil Yayınları, sayfa 59.)

Yazımıza konu olan bölge, acı ve tatlı olmak üzere, sayısız millî hatırayı içinde barındırıyor.

Yeni İstanbul Havalimanı, Kuzey Ormanları’nın bittiği yerden başlıyor. Buralar eski kömür havzalarının olduğu yerler. Geniş arazide irili ufaklı çok fazla tatlı su gölü vardı. Bu göller, kömür çıkarılan ve sonra kapatılmayan çukurların suyla dolmasından oluşmuş. Boğulma vakalarının çok sık yaşanması, diplerinin balçık olmasından kaynaklanıyor.

Kömür bahsine biraz devam edelim. Ağaçlı ve Çiftalan köylerinden çıkarılan kömür, bir dekovil hattı vasıtasıyla Silahtar’a getiriliyor. Uzunluğu kırk kilometreyi aşan bir demiryolu hattı bu. Belgrad Ormanı ve Kâğıthane’den geçip Eski Elektrik Fabrikası dediğimiz tesise ulaşıyor. Orası bugün özel bir üniversiteye verildi. Ne yazık ki tarihi dokusunu ve kimliğini her geçen gün kaybediyor. Çünkü sürekli ek binalar inşa ediliyor. Bu biçimsizliğe kim dur diyecek?

Kaç vakittir, bu dekovil hattının tekrar canlandırılması gündemde. Uzun süre ihmale uğramış bölge için başka şeyler de yapılabilir. Mesela Ağaçlı köyünün parkında, Roma ve Bizans dönemlerinden kalma sütun başlıkları ve lahit parçaları var. Çiftalan köyünde, düşmanın denizden gelme ihtimaline karşı hazırlanmış beton koruganları, makineli tüfek yuvalarını hâlâ görmek mümkün. Bunlar koruma altına alınabilir. Aynı şekilde, Eyüp Sultan ilçesi sınırları içinde kalan Belgrad Ormanı’nda birçok bent, su toplama havuzu ve kemer bulunuyor. Buralarda esaslı bir temizlik ve düzenleme şarttır. Restorasyon demeye dilim varmadığı için ‘düzenleme’ diyorum.

Kemerburgaz’dan başlayıp Durusu’ya kadar uzanan bu şerit, önce üçüncü köprünün yollarına, şimdi de yeni havalimanına ev sahipliği yapıyor. Metro için çalışmalar devam ediyor. Bir de buna Kanal İstanbul’u ekleyelim. Kısa sürede yoğun bir inşaat faaliyetine maruz kalmak, elbette olumsuzlukları da beraberinde getiriyor. Kaçınılmaz bir durum.

Yapılması gerekenler belli: Bölgenin ciddi bir değer kazandığı ve rant oluşturduğu aşikâr. Ölçüyü kaçırmamak ve dengeyi korumak gerekir. Buralar canlı varlığının yoğun olduğu yerler. Yaban hayatı her şeye rağmen devam ediyor. Tatlı su kaynakları varlıklarını sürdürüyor. Göçmen kuşlar bu topraklarda mola veriyor. Şimdi sıra saka kuşlarında. Sırf onları seyretmek için dürbün aldım.

Kalan yerleri daha iyi korumak, ağaçlandırmak, avcılığın önüne geçmek, kaçak moloz dökümünü önlemek, tabiatı tahrip değil tahkim etmek vazifemizdir. Ormanları ve su kenarlarını çöplüğe çeviren piknikçileri de unutmayalım. Günübirlik geliyor ve kalıcı zarara neden oluyorlar. Yalnız ağaçlık alanlarda değil, Odayeri, Akpınar, İhsaniye, Tayakadın gibi köylerde de esaslı bir temizlik seferberliği başlatılmalıdır.

Yazıyı teknik ayrıntılar ve türlü rakamlarla doldurmak istemedim. Yakından tanıdığım bir bölgeyle ilgili basit bilgiler verdim sadece.

İstanbul, sur içinden köylerine kadar bizim için azizdir. Büyük devlet olmanın yolları ise mühim işlerden geçer. Osmanlı, o kıyamet yıllarında bile, bölgeye demiryolu hattı kurmasını bilmişti. Şimdi de onca engele rağmen, kara ve hava yolları tamam ediliyor.

İstanbul’un ve ülkemizin böyle bir havalimanına ihtiyacı vardı. Millete ve memlekete hayırlı olur inşallah.

#İstanbul
#İstanbul Havalimanı