İstiklal Harbi, ağırlıklı olarak Yunan istilacılara karşı verilmiştir. Yani büyük devletimizi parçalayan Batı dünyasıyla herhangi bir hesaplaşma içine girilmemiştir. Savaş bitmiş ve önümüze yeni bir yol haritası konulmuştur. Batıya gidiyor gibi görünen ama hiçbir yere çıkmayan, bizi sadece aslımızdan ve coğrafyamızdan uzaklaştıran bir haritadan bahsediyoruz. Ara bölgeden öteye geçemedik, geriye de dönemedik.
Sayın Süleyman Soylu, batı dünyasını kastederek, “kendi topraklarımızda egemen olmamızı istemiyorlar” dedi. Yüz yıllık hikâyenin özeti işte bu cümledir.
Dâhili ve harici gelişmeler, iktisadî operasyonlar, darbe teşebbüsü, iç işgal girişimi, beklenmedik siyasî hamleler vesaire. Batı dünyasıyla bağımsızlık savaşına daha yeni giriyoruz. Yaşananların ‘istiklal ve istikbal mücadelesi’ olarak görülmesinin esas nedeni budur. Denklik sınavından geçiyoruz.
Siyaset, kamplaşmayı da ister istemez beraberinde getiriyor. Ayrıştırıcı dil, seçim boyunca hâkimiyet kuruyor. Kimine göre bu dili en çok Sayın Erdoğan kullanıyor. Bir şey diyemeyiz. Dileyen dilediği gibi düşünmekte serbesttir.
Ana muhalefet partisinin lideri, bir doğu ilimizde konuşma yapıyor. “Türkiye’nin en büyük derdi, on yedi yıllık mevcut iktidardır” diyor. Bölücü terör örgütüne bu gözle baksaydı gerçekten de şaşırırdık.
AK Parti darbeyle iktidara gelmiş olsaydı yahut birtakım güçler tarafından atansaydı, ana muhalefetin bu cümlesi haklı bir çıkış olarak kayıt altına alınabilirdi. Sayın Erdoğan’ı iktidara taşıyan ve ısrarla orada tutan, sanki milletin kendisi değilmiş gibi konuşanlar, ikincilik için yarışmaya mahkûmdur. Dokuz mu oldu?
Tek Adam zihniyetine karşı demokrasiyi savunduklarını iddia edenlerin önemli bir kısmı, darbe teşebbüsünün yaşandığı gece, bankamatiklerin veya market raflarının önündeydi. Evinin balkonundan darbecileri alkışlayan da az değildi. Peki, meydanlara koşan, vücutlarını tanklara siper edenler kimlerdi?
Elbette ülkemizin birçok derdi, sorunu, sıkıntısı var. Bunlardan biri de millî bir ana muhalefet partisinin olmayışıdır.
Tekrar beka meselesine dönelim. Beka kavramını sadece parçalanmak olarak anlayanlar hayli fazla. Kelime aslında devamlılık manasına da geliyor.
Türkiye, son yıllarda bir istikamet tutturmuştur. Gücü ölçüsünde başarılı da olmuştur. Resmi ve sivil birçok kuruluşumuz, İslam coğrafyasında imar ve ihya faaliyetlerini sürdürmektedir. Kızılay, Yunus Emre Enstitüsü, TİKA, AFAD, İHH ve niceleri. Arakan’dan Afrika’nın uzak köşelerine kadar gidilmekte, yaralar sarılmakta, gönüllere dokunulmaktadır. (Konuyla ilgili fikir edinmek isteyenler TİKA’nın resmi twitter hesabına bakabilir mesela.) Millî gelire göre en çok insanî yardım yapan milletiz, ülkeyiz. İkinci veya üçüncü parti iktidara geldiğinde, bunlar devam edecek mi dersiniz? İstikametin değiştirileceğini kendileri söylüyor zaten. Beka kelimesinin anlamlarından birini yineleyelim: Devamlılık.
Öte yandan: Sınırlarımızın hemen üstünde namlusu ülkemize dönük bir terör ordusu kuruldu ve süratle modernize edildi. Orada bir devlet kurulması halinde burada neler yaşanır? Bunu sorun etmeyenlerin hiç durmadan domates ve patates demesi, bizi Sayın Bahçeli’nin haklı itirazına götürüyor.
Aynı tereddüt yine önümüze geliyor: Yerel seçimlerin bütün bu konularla ne ilgisi olabilir?
İktidar partisinin bu seçimlerde hatırı sayılır miktarda oy kaybetmesi, erken seçim tartışmalarını hızlandıracak, hatta önü alınmaz bir isteğe dönüştürecektir. Sonrasını az çok tahmin edebiliyoruz. Kimler kimlerle…
Devleti yönetenlerin ve karar mertebesinde olanların hatalarını en sık dile getiren, hatta bundan dolayı sıkıntı yaşayan isimlerden biriyim. Buna rağmen böyle düşünüyorum.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.