Seçimden sonra

04:006/04/2019, Cumartesi
G: 6/04/2019, Cumartesi
İbrahim Tenekeci

Bereket meselesini rakamla izah edemeyiz. Misal: Ankara ve İstanbul’da ilçe belediyelerinin önemli bir kısmı kazanıldı. İl genel meclislerinde çoğunluk sağlandı. Buna rağmen büyükşehirlerin biri kaybedildi, diğeri de sıkıntılı durumda.Hem eğri oturmayalım, hem doğru konuşalım:Bir şeyin kıymetini bilmez, onu hor kullanırsanız, mutlaka elinizden alırlar. Kaybedersiniz. Buradan söyleyelim: Aslına bakarsanız, her iki şehri de uzun zaman önce kaybetmiştik. Seçimler vesilesiyle şimdi farkına varıyoruz.

Bereket meselesini rakamla izah edemeyiz. Misal: Ankara ve İstanbul’da ilçe belediyelerinin önemli bir kısmı kazanıldı. İl genel meclislerinde çoğunluk sağlandı. Buna rağmen büyükşehirlerin biri kaybedildi, diğeri de sıkıntılı durumda.



Hem eğri oturmayalım, hem doğru konuşalım:
Bir şeyin kıymetini bilmez, onu hor kullanırsanız, mutlaka elinizden alırlar. Kaybedersiniz. Buradan söyleyelim: Aslına bakarsanız, her iki şehri de uzun zaman önce kaybetmiştik. Seçimler vesilesiyle şimdi farkına varıyoruz. Adı konuluyor.

1994 yılının mart ayında, İstanbul zaferini kutlayan heyecanlı gençlerden biriydim. Çocuklar gibi şendik. Bir mucizenin şahitleri olmuştuk. Çeyrek asır sonra o günleri düşünüyorum. Herkes yanındakinden emindi. Hakikatli bir kardeşlik vardı. Yani birbirimizi Allah için seviyorduk.

Sonra insanların (safların) arasına imkân ve kibir girdi. Öne çıkan geriye bakmaz, eski çevresini beğenmez oldu. Kardeşlik duygusu, yerini menfaat dayanışmasına bıraktı. Birbirimizin etiyle beslenmeye başladık. Siyaset ve edebiyat dünyasının son birkaç yılına bakmak, bize çok şey söyleyecektir.

Gönüllere dokunmayı unuttuk. Projelerden bahsetmekten, nasılsın diye sormaya vakit kalmadı.
Sahi, nasılsın, iyi misin, bir ihtiyacın var mı? Bu soruyu bana en son, on yıl kadar önce, Süleyman Çobanoğlu sormuştu. Cevabımı şiirde de kullanmıştım: Hiç iyi değilim, sordun diye söyledim.

Savunduğumuz değerlere karşı yabancılaştık. Bizden olana yabancı gibi davrandık. Olmayana ise hürmetlerimizi sunduk. Onlara yer açmak için birçok emektar ve fedakâr kardeşimizi yerinden ettik.

Bize mahsus kavramları hatırlattıkça, gerçekçi olmamakla, duygusal davranmakla suçlanmaya başladık. Haklı eleştiriler bile “şimdi sırası değil” denilerek geçiştirildi.
Gerçek, hakikatin yanında nedir ki?

Günün sonunda, kendi kurumlarımıza bile bir yabancı tedirginliğiyle girmeye başladık. Bu bahis ayrıca açılabilir.

Beşiktaş’ın bir Avrupa kulübüyle maçı vardı. Sahaya çıkan kadronun dokuz veya on tanesi yabancı futbolcuydu. Yenildik. “İki yabancı takım oynadı, biz kaybettik” diye yazacaktım, yazmadım. Bilmem anlatabildin mi?

Adalet, hamiyet, merhamet ve samimiyetin olmadığı, hasedin boy gösterdiği yerde bereket de yoktur.
Bütün bunların eksikliği huzursuzluk olarak açığa çıkar. Kiminle oturup sohbet etsem onu huzursuz buluyorum. Doğrusu ben de öyleyim.
Esas mesele oy oranları ve mahalli seçim sonuçları değildir. Dünya hayatı kayıp ve kazanç üzerine kuruludur.
Her şey gelip geçer, geriye sadece tavrımız kalır. Evvela neyi kaybettiğimizi hatırlamamız gerekiyor. Nasıl oldu bu?

Kaç gündür sosyal medyaya girmekten çekiniyorum. Daha fazla üzüntü duymamak için. Muhasebe yapmak yerine hâlâ birbirimizle uğraşıyor, fitneye neden olacak sözler ediyor ve yeni kırgınlıklara kapı aralıyoruz. Bir gönül yorgunluğu oluştu. Araya girip “yapmayın, siz kardeşsiniz” dahi diyemiyoruz.

Oysa:
İyilik kötülükten, güzellik çirkinlikten, kardeşlik düşmanlıktan, tevazu kibirden, cennet cehennemden büyüktür.
Bunu tekrardan bilmemiz şarttır.
Yeniden başlamak için illa kaybetmek gerekmiyor. Öndeyken bile yeni bir başlangıç yapmak mümkündür.
Üstelik şimdi tam sırasıdır.

Yazımızı Osman Konuk’un dizesiyle bitirelim: “Bunlar üzgün birinin cümlelerine benzemiyorsa üzgünüm.”

#Ankara
#İstanbul
#Meclis
#Osman Konuk