Vatan edindiğimiz bu coğrafya, yüksek risk taşıyan bir bölge. Rahat bırakmadılar, bırakmıyorlar, bırakmayacaklar.
Kendimi bildim bileli hep aynı sözü duyuyorum: “Birlik ve beraberliğe en çok ihtiyaç duyduğumuz şu günlerde…” Selçukludan bu yana, ‘şu günler’ geçmedi, geçmez. Yahya Kemal, “Ölenler en sonu kurtuldular bu dağdağadan” der. Öyle.
Bunun üstüne, bir de biz yerimizde durmuyoruz. Tamam, ‘birlik ve beraberlik’ ifadesi kulağa hoş geliyor, gönlümüzü okşuyor. Öte yandan, tuttuğumuz takım berabere kalınca dahi sevinemiyor, üzülüyoruz. Asıl dikkatimi çeken ise birlik ve beraberlik mesajları verenlerin çoğunun, başka bir bütünden kopup gelen insanlar olması. Bunu da bir kenara not edelim.
Şunu da belirtmek zorundayım: En çok bölünmeyi İslâm Birliği’ni savunanların yaşaması, ayrı bir garipliktir. Tam da burada, Nuri Pakdil’in şu güzel sözü aklıma geliyor: ‘Önce, titiz olma sınavını kazanmalıyız.’
***
Bir zamanlar sosyalistler için şu söylenirdi: “Üç kişi bir araya gelince, örgüt kuruyorlar.” Konuyla ilgili az-çok bilgisi olanlar, bu söze ‘yanlış’ diyemezler. Aynı şey, şimdi de ‘bizim’ başımıza geldi, geliyor. Üç kişi bir araya gelince dernek, vakıf vs kuruyoruz. Olmadı, ajans.
Önceden bir Milli Gençlik Vakfı vardı ve iyiydi. En azından, kimin ne olduğunu biliyorduk.
İlginç olan şu ki, her yeni kuruluş, ‘gün, birlik olma günüdür’ diyerek yola çıkıyor. Oy oranlarına bakılırsa, bunlar, büyük bir bütünün parçası gibi görünebilirler. Ben buna, ‘düzenini kurmuş bir düzensizlik’ diyorum.
Türkiye’nin hızla muhafazakârlaştığı doğrudur. Fakat bu muhafazakârlık, neye yansıyor, nerelere yarıyor, ona bakmak lazım. Eyüp mü, Nişantaşı mı?
Maalesef, incelikleri geride bırakarak ilerliyor, çoğalıyoruz. Sözgelimi şiir kitaplarının baskı adetlerinde artış var mı? İlgili biri olarak söyleyeyim: Yok.
Görmek istemediğimiz ne varsa, şimdi, onun içinde yaşıyor muyuz, yaşamıyor muyuz? İlk olarak, bu sorunun cevabını vermemiz gerekiyor.
***
Yusuf Genç’ten ödünç alıp söylersek, yaptığımız her toplantı, daha fazla dağılmamıza neden oluyor. Kurduğumuz her dernek, her vakıf, her parti, hatta her televizyon... Bir kez daha hatırlayalım: Çok seslilik ile çok başlılık, aynı şey değildir, olamazlar.
Kendi başına hareket etmek, işin kolayına kaçmak anlamına da gelebiliyor. Bu durumun, “kurtulmak için kurtarıcı olmaktan başka çare yoktur” sözüyle bir ilgisi olduğunu da sanmıyorum. O başka. Bu da gerçek: İşin kolayına kaçarsak, mutlaka yakalanırız.
‘Paramız yabancıya gitmesin diye hep tanıdıklardan alış-veriş ettik. Sonuç: Onlar da birer yabancıya dönüştüler’ diye yazmıştım. Hak ve hukukumuzu savunmak için kurulan birçok kurumun sonradan başka bir şeye dönüşmesi de ancak bu şekilde izah edilebilir.
Ayrıca şu da söylenebilir: Hesap yapmaktan iş yapmaya vakit bulamayanların sayısı hiç de az değil. Çünkü bazı kurumlar, insanların sadece birkaçına hizmet etmek için kuruluyor. Üzülerek söylemeliyim ki, kuruluş gerekçesi tek kelimeden ibaret olanlar bile var: Kibir.
Galiba meselenin çıkış noktası şurası: Birbirimize tahammül oranı azaldıkça, adres sayısı artıyor.
Kalbî beraberlik ve çıkarsız birliktelik, bereket kapısını açıyor. Evvela bunu hatırlamamız gerekiyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.