Yerlileşme dalgası ilk “Muhafazakâr Muhalefet”i vuracaktır. O ‘aklı’ küçümsemeyin!

04:0018/07/2018, Çarşamba
G: 18/07/2018, Çarşamba
İbrahim Karagül

Önümüzdeki dönemin en büyük riski “açığa düşmek”tir. Kişiler, kurumlar, sivil örgütler, cemaatler, siyasi hareketler dünyadaki genel eğilimi, Türkiye’nin büyük dönüşümünü doğru okuyamaz, nereden gelip nereye doğru gittiğini kavrayamaz, önümüzdeki yıllarda çok daha hızlanacak bu değişime yatırım yapamazsa “açığa düşecek”, iddialarını kaybedecek, bazıları siyasi ve ideolojik tezlerini yitirecektir.Çok güçlü yapıların eridiğini, akıllıca hareket eden kişi ve çevrelerin büyük güce dönüştüğünü, bu anlamda


Önümüzdeki dönemin en büyük riski “açığa düşmek”tir. Kişiler, kurumlar, sivil örgütler, cemaatler, siyasi hareketler dünyadaki genel eğilimi, Türkiye’nin büyük dönüşümünü doğru okuyamaz, nereden gelip nereye doğru gittiğini kavrayamaz, önümüzdeki yıllarda çok daha hızlanacak bu değişime yatırım yapamazsa “açığa düşecek”, iddialarını kaybedecek, bazıları siyasi ve ideolojik tezlerini yitirecektir.


Çok güçlü yapıların eridiğini, akıllıca hareket eden kişi ve çevrelerin büyük güce dönüştüğünü, bu anlamda dramatik değişimlerin yaşandığını görebiliriz. Çok güçlü kişiliklerin unutulduğunu, dev ekonomik yapıların zayıflayıp dağıldığını, yeni aktörlerin öne çıktığını, bugün küçümsenen bazı yapı ve çevrelerin merkeze kaydığını, Türkiye’nin geleneksel iktidar alanında önemli yer tutanların o dairenin dışına itildiğini görebiliriz. Çünkü bu dönemde “açığa düşme”nin sonucu erimek, yanlış hesapların içine düşüp zayıflamak ve kaybolmaktır.

Geleneksel siyasi tezler de

medya refleksi de çökmüştür

Bunun çok örneklerini göreceğiz. Bugüne kadar görmediğimiz hızda değişikliklere tanık olacağız. Türkiye’de geleneksel siyasi tezler çökmüş, siyasi dil eskimiştir ve iktidar alanında da toplumsal alanda da karşılığı kalmamıştır. Marjinal siyasi kimlikler dışında bu geleneksel alan dağılmıştır. Siyasi çevreler ya da partiler, yen bir dil geliştiremedikleri ölçüde toplumsal zemin kaybı yaşayacaklardır. 24 Haziran seçimlerinin en önemli sonucu budur.

Türkiye’de geleneksel medya refleksi çökmüştür. Kullanılan dil de, siyasi duruş da tükenmiştir. Medya’nın devlet ve toplumla ilişkisi boşa çıkmış, eskinin medya guruları unutulmuştur. Çünkü hiçbir karşılıkları kalmamıştır. Çünkü devletin ve toplumun genel eğilimine, yükselen o dalgaya uyum sağlayamamışlardır, okuyamamış, kendilerini yeniden kuramamışlardır. Medyadaki yerlileşme ve millileşme bir süre sonra kendi değerlerini, entelektüel ürünlerini öne çıkarmaya başlayacaktır.

Herkesin bunları kişisel, kurumsal, ekonomik ya da kültürel açılardan değerlendirmesi, durduğu veya duracağı yeri buna göre biçimlendirmesi gerekiyor. Türkiye’yi bu büyük dönüşüme taşıyan bazı çevre ve kurumlar için de bir “açığa düşme” riski çok aleni biçimde mevcuttur.

Türkiye’yi bugünlere taşıyan

“aklı” küçümseyen kaybeder

24 Haziran sonrası bu çevrelerden yükselen itirazlara, eleştirilere, memnuniyetsizliklere bakınca, bu “şaşırma hali”nin aslında bir şeyleri görememeden kaynaklandığı ortadadır. Birçoklarının, Türkiye’yi 15 yılda bu seviyelere getiren “aklı” küçümsediğini, sürekli yanlışlarına vurgu yaptığını görüyoruz.

Son 15 yılda yaşanan değişime destek verenlerin, farkında olmadan değişimi de, ülkeyi de sahiplendiklerini, bu sahiplenmeyi şahsileştirdiklerini, büyük ödüller beklediklerini, istedikleri ölçüde merkeze yerleşemeyince de bir dip dalga eleştiri korosuna katıldıklarını görüyoruz. İşte bu, bundan sonrasını okuyamamaktır. İşte bunu yapanlar kaybedecektir.

24 Haziran sonrasında

hayal kırıklığı yaşayanlar

Çünkü onlar, dünyadaki genel eğilimi, o güçlü dalgayı, Türkiye’deki büyük dönüşümü, yeni tarih yürüyüşünü okuyamayanlar, kavrayamayanlar zihinlerindeki soru işaretlerine, eski usul itirazlara, artık bir karşılığı kalmayan ve son derece kişiselleşen eleştirilere teslim oluyorlar.

Birçokları, anlayamama, ölçememe başarısızlığını bu eleştirilere haklılık kılıfları giydirerek aşmaya çalışıyor. Bunu yaparken de, 30 yıllık, 20 yıllık, 10 yıllık beklentilerini, varolanı koruma dürtülerini, dar kişisel güç/iktidar tutkusunu gizleyerek yol alacaklarını sanıyor.

Özellikle 24 Haziran seçimlerinden sonra derin hayal kırıklıkları yaşayan çevreler, tepkilerini kişilere odaklıyor. “O bakan kötü, şu müdür kötü, böyle atama mı olur, ne yapıyor bunlar, biz bunun için mi mücadele ettik” gibi şikâyetleri sıralarken aslında biz o kişinin beklentilerinin ne olabileceği üzerine düşünmeye çalışıyorsunuz.

Çok güçlü yapıları

bile ezip geçebilir

Artık kişilerin çok ötesinde, kurum ve çevrelerin çok ötesinde bir akıl, yürüyüş, dinamizm ve değişim dalgası var. Bu dalga Türkiye’yi olağanüstü ölçekte büyütüyor, büyütecek. Cumhuriyet tarihinin bütün klasik algılamaları da ölçekleri de değişecek.

Dolayısıyla kimse hesaplarını, bugüne kadar edindiği alışkanlıklara göre yapmasın. Bu öyle bir dalga ki, çok güçlü yapıları bile ezip geçebilir. Kurumları, cemaat adı altında örgütlenen iktidar gruplarını, medya organlarını, entelektüel direnç odaklarını un-ufak edebilir.

Dünyada merkez ülkelerin tamamı kendine dönüyor. Tarihine ve iddialarına dönüyor. Merkezi güçlendirmeye, toplumu diri tutmaya çalışıyor. Savunma hatlarına güç veriyor, ekonomisini diri tutacak adımlar atıyor, toplumsal kimliğini olağanüstü ölçekte yerlileştiriyor, “yabancı” nitelikli bütün akım ve hareketlere kendini kapatıyor.

Türkiye de bunu yapıyor işte. Güce odaklanıyor, merkeze odaklanıyor, devletin merkez iktidar alanına güç veriyor, toplumsal kimliğini bir milli eksende topluyor, savunma kalkanlarını güçlendiriyor, siyasi dili yerlileştiriyor. Ama Türkiye, birçoklarından çok daha hızlı biçimde güç biriktiriyor. Bu olağanüstü güç merkezi, kendine direnecek her şeyi ezip geçecek nitelikte.

“Yerlileşme”ye muhafazakârlık

kimliği ile direnmeye çalışmak

Bu öyle bir gelecek yatırım ki; bireylerin, siyasi çevrelerin, kurumların, şirketlerin, medya organlarının, cemaatlerin, küçük İslâmcı yapıların tamamını yerlileşme testinden geçirecektir. Süreç ve o büyük dalga ister istemez bunu yapacak, önünde hiçbir engele izin vermeyecektir. Çünkü bu, olağanüstü bir değişimdir, tarih değiştiren bir dönemdir. Bu yerlileşmeye muhafazakârlık ya da İslâmcılık kimliği altında bile direnmek mümkün olmayacaktır.

Çünkü Türkiye, çok büyük ölçekli adımlarla izlenecek, coğrafyayı biçimlendirecek bir güce dönüşecektir. Artık kimse bugünkü Türkiye ölçeğinde düşünmesin. 24 Haziran’dan sonra, “Erdoğan ne yapmaya çalışıyor” sorusunu soran “bizden” bazı çevrelerin ciddi bir körlüğe saplandıkları ortada. Bugünlerde duyduğum bütün itirazların bu körlükten kaynaklandığını biliyorum.

Dalga ilk “muhafazakâr

muhalefet”i vuracaktır

Siz siz olun, bu büyük yerlileşme, güçlenme, yükselme döneminde eski defterlerden notlar bulmaya çalışmayın. Siz siz olun, cemaatlerinizin ve İslâmcılığınızın bu dönemde “yabancı”laşabileceğini aklınızdan çıkarmayın. Siz siz olun, eski alışkanlıklarınızla kendinizde merkezi güç vehmedip hayal dünyasına kapılmayın.

Türkiye’nin yürüdüğü yol yerlileşme, millileşme, Müslümanlaşmadır. Tarihe dönüştür, geleceğe yürüyüştür. Sakın ola ki, “muhafazakâr muhalefet”in süslü cümlelerine, büyük iddialarına kulak asmayın. Çünkü bu dalganın ilk vuracağı çevre burasıdır. Çünkü “muhafazakar muhalefet” yerli değildir. Aslında muhalefet de değil, Türkiye’nin yükseliş dönemine karşı muhtemel “operasyonel alan” olarak görülmektedir.


#Türkiye
#Yerli üretim
#Muhalefet