Türkiye’nin jeopolitik aklı, yüz yıl sonra harekete geçti. Tarih yapan, coğrafya inşa eden, yeryüzünde çok güçlü imparatorluklar kuran bir akıl bu. Bu güç, bir siyasi genetiktir.
Bugüne kadar Anadolu dâhil, kendimize ve yakın coğrafyamıza ait bütün doğrular ve yanlışlar başkaları tarafından tanımlanmıştı. Stratejik değer dâhil, güvenlik, ekonomi, siyaset, kültür daha da ileri gidelim; varoluş mücadelemiz bile başkalarının önceliklerine göre formatlanmıştı.
Ama artık o bitti, bitirdik. Bir daha da aynı noktaya dönmeyeceğiz.
“Türkiye Duruşu” derken, “Türkiye Ekseni” derken, “Türkiye’yi durdurma” planları derken, “Güney’den ve Batı’dan kuşatma” hesapları derken, “Doğu Kapısı’nı açık tutacağız” derken, aslında yüzyıllara dayanan hesapların çarpışmasından söz ediyorum.
Bugün o jeopolitik aklı her yerde görüyoruz. Önce Irak’ın kuzeyinde gördük. Sonra Suriye’de gördük. Sonra Doğu Akdeniz’de gördük. Ardından Ege’de (Adalar Denizi’nde) gördük.
Son olarak da Güney Kafkasya’da görüyoruz. Sadece biz görmüyoruz, bütün dünya görüyor. Dünya sisteminin merkez aktörleri, yüzyıllardır küresel güç haritasını belirleyen ülkeler görüyor ve büyük bir şaşkınlıkla izliyor.
Daha düne kadar; Avrupa’nın, ABD’nin “cephesi” olarak tanımlanan, onların vesayetinde tutulan, 28 Şubat’ta İsrail’in peşine eklenen, dört yıl önce bir çokuluslu müdahale ile çökertilmek istenen Türkiye’nin; bugün coğrafyanın en geniş sınırlarında güç inşa etmesine, inisiyatif almasına, 20. yüzyılın başlarında kurulan statükoyu parçalamasına tanık oluyoruz.
Bizler; bu siyasi genetiğe sarılan insanlar olarak, bu yükselişi büyük coşkuyla besliyoruz. Amacımız çatışmaları yaymak değil. Amacımız; bize ait olanı, hak olanı yerine koymak. Amacımız; coğrafyamızı, insanımızı, kaynaklarımızı, kimliğimizi ve aidiyetimizi diri tutmak, ayakta tutmak.
Bu yüzden derin siyasi aklımız, Türkiye’nin en güçlü varlığıdır. Sadece bizim değil, Azerbaycan’dan Bosna’ya, Kızıldeniz’den Basra Körfezi’ne, Akdeniz’den Karadeniz’e, bütün milletler ve ülkeler için bir kurtuluş söylemi, yoludur.
Çünkü; Atlantik’ten Pasifik kıyılarına uzanan, yeryüzünün ana eksenini oluşturan Müslüman Orta Kuşak’taki bütün ülkeler; aynı çaresizliği, rehin alınmışlığı yaşamaktadır.
Türkiye, Anadolu’da başlattığı güçlü siyasi dalgayı, bütün coğrafyaya yaymaktadır. Korktukları budur. Bu korku yüzünden, bütün terör örgütlerini, bütün taşeron ülkeleri, bütün tetikçilerini Türkiye’nin önüne, cepheye sürüyorlar.
Ama bu olmaz, bu yetmez, bu Türkiye’yi durdurmaz. Doğu Akdeniz’deki son krizde Macron’un düştüğü duruma bakın. O bile hiçbir şey yapamadı. Yapamaz. Türkiye’nin iddiaları taşeronlarla değil, efendileri ile hesaplaşma üzerine kuruludur. Çünkü bu, yüzyıllardır hep böyle olmuştur.
Öyle BAE ile, Suud desteği ile, Körfez emirlikleri ile Türkiye’yi kuşatabileceklerini sananlar, bir önceki yüzyılın ezberleri üzerine hareket ediyor. Ama artık dünya yirminci yüzyıl parantezini kapattı.
Türkiye’deki bu jeopolitik aklı şimdi Güney Kafkasya’da. Azerbaycan’la birleşti ve şaşırtıcı bir enerji oluşturdu. Bu, Kafkaslar’da yeni bir güç alanının açılması demek. Ve bu güç, Sovyetler’den sonra bölgede ikinci kez denklem değişikliği demek. Azerbaycan-Ermenistan savaşı, cephe dışında dünyaya, bize olağanüstü şeyler anlatıyor. Çok yeni durumlar ortaya çıktı:
1. Artık Azerbaycan için de “savunma dönemi” bitti. Bağımsızlığından beri Ermenistan saldırılarına maruz kalan, toprak kaybeden, katliamlara maruz kalan, yalnız bırakılan Azerbaycan, ilk kez gücünü fark etti ve harekete geçti.
2. Güç denklemi tersine döndü. İlk kez Ermenistan savunmada, Azerbaycan kendi toprakları için müdahale eden ülke durumuna geçti.
3. Bakü için bu savaş bir “İstiklal mücadelesi”dir. Ermenistan’a bir saldırı yok, Azerbaycan toprakları üzerindeki terör işgaline son veriliyor.
4. Bundan sonra hiçbir zaman Azerbaycan yeniden savunma pozisyonuna çekilmeyecek. Karabağ savaşının en büyük sonucu budur ve daha ilk gün ortaya çıkmıştır.
5. Söyle bir durum var: İran ve unsurları; Müslüman Azerbaycan’a karşı Ermenistan safında yer aldı. Erivan’a yoğun askeri sevkiyat yapıyor. Nüfusunun yarısına yakını Türk kökenli olmasına rağmen, o kitlelerin neler hissettiğini umursamıyor bile.
6. BAE, Suud, Mısır rejimleri de, Müslüman Türkiye’ye karşı Yunanistan, Fransa, İsrail safında yer aldı. İki blok, bütün cephelerde Türkiye’yi sınırlamaya çalışıyor. Aslında Batı’nın Türkiye’yi durdurma tezine destek veriyor.
7. Bu durum çok yeni ve bugüne kadarki bütün ezberlerimizi bozuyor. Öyleyse her şey yeniden tanımlanacak. Türkiye kamuoyunun zihin haritası değişecek. İran ve Suud ekseni ile ilgili algısı kökten değişecek. Ama şu unutulmamalı ki; İran’daki Türk kökenli nüfusun da zihinleri sarsılacak. Sarsılmaya başladı bile.
8. Bu derin değişimleri Suriye ve Irak’ta gördük. Doğu Akdeniz’de gördük. Libya’da gördük. Ege’de gördük. Akdeniz’deki bütün ittifak arayışlarında gördük.
9. Şimdi Kafkasya’da görüyoruz. Azerbaycan’ın, topraklarını işgalden kurtarma dışında hiçbir seçeneği yok. İşgalin patronları bile masada hiçbir şey kazanamayacağını biliyor.
10. Asla geri adım atılmamalı. Yoksa Azerbaycan otuz yıl daha kaybedecek. Türkiye yıldızlaştı. Şimdi Azerbaycan yükseliyor.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.