Türkiye Afrin’e neden girdi? *Sadece PKK ile mi çatıştık? *O gün kapıyı kapatmasaydık bugün Hatay’ı yakacaklardı.. *Bu coğrafya hepimiz için bir kaderdir. Ayrılmak ölümdür..*

04:0021/01/2019, Pazartesi
G: 21/01/2019, Pazartesi
İbrahim Karagül

Bir yıl önceTürkiye Afrin’de sadece PKK/PYD ile çatışmadı.Bu örgütün arkasına gizlenmiş bölge ülkeleriyle, bu örgüt üzerindenAnadolu’yu çevrelemeyeçalışanABD, İsrailve müttefikleriyle mücadele etti.Afrin müdahalesi bir terörle mücadele değildi, bir yabancı işgalle, bir dış tehditle mücadeleydi,Türkiye’nin geleceğini güvence altına alma mücadelesiydi. Bu anlamda Afrin’de, Suriye toprağında biriken bir tehdidi ortadan kaldırmanın çok ötesinde bir hesap vardı.Bu hesap; ilmik ilmik işlenen, her aşaması

Bir yıl önce
Türkiye Afrin’de sadece PKK/PYD ile çatışmadı.
Bu örgütün arkasına gizlenmiş bölge ülkeleriyle, bu örgüt üzerinden
Anadolu’yu çevrelemeye
çalışan
ABD, İsrail
ve müttefikleriyle mücadele etti.


Afrin müdahalesi bir terörle mücadele değildi, bir yabancı işgalle, bir dış tehditle mücadeleydi,
Türkiye’nin geleceğini güvence altına alma mücadelesiydi. Bu anlamda Afrin’de, Suriye toprağında biriken bir tehdidi ortadan kaldırmanın çok ötesinde bir hesap vardı.
Bu hesap; ilmik ilmik işlenen, her aşaması bir başka bahaneyle “yutturulan” bir büyük coğrafya tasarımıydı.
Irak işgaliyle, Suriye savaşıyla, Türkiye sınırlarının aşındırılmasıyla ulaşmak istedikleri yeni bir coğrafya haritasıydı.
İran sınırından Akdeniz’e: Yüz yıl önceki oyunu bu
sefer bozacağız..
Yüz yıl önce yaşadıklarımızı bize yeniden dayatanların, bütün zaaflarımızı, kimliklerimizi çatışma diline dönüştürerek bizi yeniden derin bir uykuya sürükleyecekleri
, gerçekleştirecekleri bir büyük yıkımdı. Türkiye dâhil, parçalama planı yapmadıkları,
yeni harita
larını çizmedikleri ülke yoktu.
Türkiye’nin Afrin’e müdahalesi,
DEAŞ ve PKK üzerinden coğrafyayı ve Anadolu’yu imha etmek isteyenlere
yönelik en ağır cevap, en ciddi karşı koyuştu. Terörle mücadelenin çok ötesinde bir hesaplaşma, bir
jeopolitik
müdahaleydi. O harita planlarına en ağır darbelerden biriydi.
İran sınırından Akdeniz’e
kadar şekillendirdikleri haritaya çok ağır bir
darbeydi. “Koridor”un Batı kapısı, Akdeniz kapısı kapatılmış,
bütün hesaplar
sıfırlanmıştı.
Biz o kapıyı
kapatmasaydık bugün Hatay’ı yakacaklardı
Bir yıl önce o kapı kapatılmasaydı bugün Hatay’ı tartışıyor olacaktık, Hatay terörle kasıp kavrulacaktı.
Bugün
Fırat’ın Doğu’su
na müdahaleyi engellemek için Türkiye’nin kapısını çalanlar, oyun üstüne oyun kuranlar, içeriden bu operasyona katılanlar, o zaman
bütün mesailerini Hatay için harcıyor,
öneri üstüne öneri getiriyor olacaktı.
Akılalmaz bir
zihinsel tutulma
ya mahkûm edilecektik, içeride olağanüstü hassasiyet ve zihin karışıklığı oluşturulacaktı. Türkiye’nin pozisyon alması bile engellenecekti.
Belki de bir toplumsal infialle karşı karşıya kalacaktık.
Çünkü
“Harita”nın önündeki tek engel Hatay’dı.
Her şey bittiğinde
bütün örgütler ve güçler oraya dayanacaktı.
İşte o zaman
Fırat’ın Doğu’su için bir seçeneğimiz
bile, konuşacak cümlemiz bile
olamayacaktı.
Kuşatma aynen devam ediyor ama ‘kurtarıcı akıl’ sahaya indi
Fırat Kalkanı
ile DEAŞ, Afrin müdahalesiyle
PKK
sınırlarımızın bir kısmından uzaklaştırıldı. Ama bu örgüt ve arkasındaki güçler
yüzlerce kilometrelik “Türkiye Cephesi”ni güçlendirmeye devam ediyor.
Kuşatma, çevreleme aynen devam ediyor. Batı Kapısı kapatıldı ama İran sınırına kadar büyük tehdit devam ediyor.
Eğer bu operasyonlar yapılmasaydı, bugün her iki bölge için de
diplomatik kıvırmalarla, entrikalarla
baş etmeye çalışıyor olacaktık ve hiçbir sonuç alamayacaktık. O iki operasyon yapılmasaydı bugün
Türkiye tamamen kilitlenmiş, köşeye sıkışmış
halde büyük bir çaresizlik içinde kıvranıyor olacaktı.
20 Ocak 2018’de başlayan
Afrin müdahalesinin arkasındaki “kurtarıcı akıl”
bunlardı. Bundan sonra bölgeye yönelik akıl da böyle olacaktır.
Fırat’ın Doğu’suna yönelik hesap da böyle bir hesaptır.
Bölgenin ve dünyanın bütün yıkım planlarına karşı
bir ülkenin kendini ve coğrafyasını savunma çabası
olacaktır. Sadece bugünü değil
geleceği kurtarma
mücadelesi olacaktır. 20. yüzyılın ilk döneminde yaşadıklarımız bize ihtiyaç duyduğumuz bütün
akıl ve basireti
sunmaktadır.
O gün Afrin’deydik: ÖSO, “Irak sınırına
kadar gidelim” diyordu
Müdahale sona erdiği gün Afrin’deydik.
Çatışmalar yeni bitmişti. Her yerden silah sesleri geliyordu. Yol boyu
çatışma izlerini
gördük, şehrin ilk anlarına tanık olduk.
Orada bir terörle mücadele değil, çok ciddi bir harita planının boşa çıkarıldığını biliyordum,
bölgesel denklemi tersine çevirdiğimizi biliyordum. Buna
tanıklık etmek
için istiyordum. Afrin’de dolaşırken -ki, sanırım orada o gün
tek takım elbiseli kişi
bendim-, bunları düşünüyordum.
Şehrin dışında, bir tepeden şehri izliyorduk. TSK ile birlikte operasyona katılan ÖSO liderleri ile konuşuyorduk.
“Türkiye yolu açsın, karar versin Irak sınırına kadar gidelim”
demişlerdi. Niyetleri Suriye’nin kuzeyinin, Türkiye’nin güneyinin tamamen temizlenmesiydi. ABD ve müttefiklerinin PKK ve DEAŞ üzerinden bu kuşakta
“kalıcı” bir işgal planı
uyguladığını çok iyi biliyorlardı.
Devletten devlete savaş için hazırlıklar yapılmıştı!
Afrin’deki
silah yığınaklarını, depoları
gördük.
Asla bir örgüt meselesi, terör meselesi değildi.
Binlerce kişilik askeri birimleri donatacak yığınaklar yapılmıştı.
Yeraltında
kamyonlarla girilebilen,
NATO standartlarına
uygun hazırlıklar yapılmıştı. Bütün planlar
“devletten devlete savaş”
a hazırlıktı. Bizzat tanık olduk.
Afrin’de kaldık. O gün bugündür ABD’nin Münbiç yalanlarını izliyoruz.
Barack Obama dönemiyle başlayan yalanlar,
Donald Trump
’ın
“çekilme”
kararı ile devam ediyor. Bu haliyle hiçbir yere varamayacağımızı, Fırat’ın Doğu’su meselesinin asla
çözülemeyeceğini
bilelim.
Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı
Operasyonu yapılmasaydı buraya kadar bile gelemeyecektik.
Çünkü onlar bize 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana aynı yalanları söylüyor,
aynı yalanlarla devam edecekler.
Türkiye, içeride, sınırlarında, coğrafyasında hiçbir sorunu yabancı inisiyatiflerle çözemez.
O dönem geçti. Dünyanın, bölgenin içinde bulunduğu durum,
yeni yöntemleri
öne çıkardı. Bunlardan geri düşersek,
uyursak, ertelersek mahvoluruz.
“Zor oyunu bozar”
dönemindeyiz. “Elini nereye uzatabiliyorsan o kadarsın” dönemindeyiz. Zaten öyle de oluyor. Bunu hepimiz görüyoruz.
Coğrafya kaderdir. O kader toprak, ağaç, petrol değildir.
Ayrılmak ölümdür, bilirsiniz!
Bazı şeyler iç politika malzemesi değildir.
Bazı şeyler ölümcüldür, diplomatik değildir. Asırlıktır, kalıcıdır, esaslıdır.
Ülkenin, milletin, tarihin ve coğrafyanın gerçeğidir. O kuşaktaki hiçbir mesele etnik değildir. Çokuluslu bir işgal vardır, bu işgal bütün coğrafyayı ve Türkiye’yi imha etmeye ayarlıdır. O işgalle birlikte hareket eden kim varsa
“dış tehdittir”, “yabancı unsur”
dur.
Evet,
coğrafyamız kaderimizdir. Ama o kader sadece toprak, su, ağaç, maden, petrol değildir.
Milletler, toplumlar da birbirine bağlıdır.
Duygular, geçmiş ve gelecek
birbirine bağlıdır.
Kaderleriniz birleşir, ayrılamazsınız. Ayrılmak ölümdür, bilirsiniz..
20. yüzyılın ilk yarısında bu ölümün her türünü yaşadık. Bir daha yaşamamak için,
bir daha o ölümcül sonuçlara tanık olmamak için, bir daha Anadolu’yu savunmak zorunda kalmamak için,
bu kaderi başkalarının inisiyatifine bırakamayız.
Bir yerde şehitlerimiz varsa orası artık “biz”dir.
Afrin şehitlerimize rahmetle..
#Türkiye
#ABD
#Suriye