Dört yıl önce, Türkiye’yi içeriden işgal etmek için harekete geçmişlerdi. Daha dün, şehirlerimizde bombalar patlıyor, her hafta onlarca insanımız hayatını kaybediyordu.
Türkiye hem sınırlarının sıfır noktasında hem de şehirlerinde, sokaklarında kendini savunmaya çalışıyordu.
Ama bugün şehirlerimiz güven içinde. Sınırlarımız güven içinde. Tehdit sıfır noktasına gelinceye kadar da gereken neyse yapılıyor, yapılacak.
Sadece dört yıl sonra bugün; Türkiye, geniş coğrafyanın her köşesinde savunma hatları kuruyor. Yüzlerce, binlerce kilometre ötelerde garnizonlar oluşturuyor. Karada ve denizde direnç mevzileri inşa ediyor.
Kızıldeniz, Basra Körfezi, Akdeniz’in ortası, Doğu Akdeniz, Ege, Kafkaslar ve Balkanlar’da, Afrika’nın derinliklerinde Türkiye varlığı görüyoruz şimdi.
Askerlerimizle, uçaklarımızla, gemilerimizle, ticaret heyetlerimizle, insani yardım kadrolarımızla, dayanışma mesajlarımızla, dostluklarımızla hemen her yerdeyiz.
Türkiye hem kendine yönelen tehditleri savuşturuyor, kendisini çevrelemeye dönük hesapları bozuyor hem de bulunduğu ülkeleri savunmaya alıyor, gücü yettiğince destek olmaya çalışıyor, ortak alanlar inşa ediyor.
Dört yıl önce İran sınırından Akdeniz’e “Terör Koridoru” haritası çiziyorlardı. O çöktü. Daha neler çöktü? Doğu Akdeniz’deki çevreleme çöktü. Akdeniz’den kovma planları çöktü. Ege’den, Adalar’dan köşeye sıkıştırma projeleri çöktü. Kafkaslar’dan sıkıştırma planları da çökecek.
Türkiye şimdi Libya’da, Suriye’de, Irak’ta.. Türkiye çok sayıda askeri üssü ile bütün coğrafyada.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan üzerinden Türkiye’ye karşı bir Arap Cephesi kuruldu. Muhammed Bin Zayed (BAE) ve Muhammed Bin Selman (Suud) üzerinden bölgenin tamamında Türkiye’ye karşı bir savaş ilan edildi. Efendilerinin, patronlarının kimler olduğu apaçık ortada. Biz onları biliyoruz.
Güya Erdoğan’ı devirip Türkiye’yi durduracaklardı. Bu amaçla 15 Temmuz’da bile yer aldılar. Bölgedeki bütün terör örgütlerini Türkiye’nin üzerine saldılar.
Katar’ı işgal etmeye kalkıştılar. Suriye’de, Irak’ta, Libya’da Türkiye ile savaşa tutuştular. Sudan’da darbe yaptılar. Somali’ye Türkiye ile ilişkilerini kesmesi için baskılar yaptılar.
Akdeniz’de Yunanistan, Rum Yönetimi, Fransa, İsrail ve Mısır’la ortaklıklar kurdular. En son Ermenileri Azerbaycan’a saldırttılar.
BAE, Muhammed Bin Zayed, bütün hayatını, varlığını, ilişkilerini, para gücünü Türkiye ile savaşa ayırdı. Türkiye’nin ulaştığı her ülkede entrika, terör, sabotajlar yaptı.
Ama Türkiye’nin aklını algılayamadı. O derin hafızanın neler yapabileceğini göremedi. O siyasi genetiğin BAE gibi kaç ülkeyi gömeceğini ölçemedi. Oysa Türkiye, onunla değil efendileriyle hesaplaşıyordu. Bunu bile anlayamadı.
Sadece son haberlere bakalım:
Türkiye Arnavutluk’la askeri ortaklığını daha da güçlendiren yeni bir anlaşma yaptı. Çünkü Yunanistan, İtalya ile yaptığı deniz anlaşmasıyla Adriyatik’in Ege’ye açılan kapısını Arnavutluk’a kapatmıştı.
Ege’de, başka ülkelerle Türkiye’yi çevrelemeye çalışan Yunanistan’ın aslında kendisi çevrelendi.
Nijer ile askeri anlaşma yaptı. Libya’yı güneyden güvence altına aldı. Fransa’nın Afrika’daki varlığına ağır bir müdahalede bulundu. Yine Türkiye, Etiyopya ile yakınlaşarak Mısır’ın Libya’daki etkisini zayıflatmaya çalışıyor. Etiyopya, baraj ve Nil suları ile ilgili anlaşmazlık için Türkiye’den arabuluculuk istedi.
Ama asıl jeopolitik hamle Basra Körfezi’nde yapıldı, yapılıyor. Türkiye ile Umman arasında askeri işbirliği hızla güç kazanıyor. Hatta Türkiye’nin orada bir deniz üssü için ön anlaşmaya vardığı konuşuluyor.
Peki Umman neresi, bu ne anlama geliyor? Bunun için haritaya bakmak yeterli.
Basra Körfezi’nin Hint Okyanusu’na açıldığı yer! Tıpkı Kızıldeniz’in Hint Okyanusu’na açıldığı yer olan Somali gibi. İki kritik yerde de Türkiye var artık.
BAE, S. Arabistan ile birlikte Katar’ı işgal etmeye kalkıştı. Türkiye’nin koruması yüzünden bunu yapamadılar. Aynı BAE, şimdi Yemen’i ikiye bölüyor. Umman’ı iki taraftan kuşatıyor.
Bunu gören Umman hızla Türkiye ile yakınlaşmaya başladı. BAE şirketlerini ülkeden kovdu.
Türkiye’nin Umman’da olması demek BAE’nin çevrelenmesi demektir. Coğrafyanın her köşesinde Türkiye’ye savaş açan M. Bin Zayed’in, kendi evinde avlanması demektir.
Umman, siyasi geçmişi ve jeopolitik önemi itibariyle çok güçlü bir ülke. Türkiye için ayrıca yeni bir ekonomik alan oluşturabilir. Burada var olmak, Yemen sorununa da müdahil olmanın kapısını ardına kadar açacaktır.
Kim, hangi ülke dört yıl içinde, 15 Temmuz’dan bu noktaya gelebilirdi?
Terörü kırabilir, sınırlarını temizleyebilir, tehditlerin kaynağına kadar gidebilir, bir “Türkiye Ekseni” algısını oluşturabilirdi? Akdeniz’den Basra Körfezi’ne, Kızıldeniz’den Hint Okyanusu’na Arnavutluk’tan Azerbaycan’a kadar elini uzatabilirdi?
Ortada bir “Türk Mucizesi” var.
Bölgedeki her ülke, Türkiye’yi bir umut olarak görmeye başladı.
Bunu dünya anladı, içeridekiler anlamadı. Artık bu ülkeyi içeriden vurmayı bırakın. 21. Yüzyıl’ı bu millet için felaket yüzyılına dönüştürmeyin.
BAE, Türkiye ile savaşında bedel ödemeye doğru hızla yaklaşıyor.
Gün gelecek, S. Arabistan da Türkiye’den yardım istemek zorunda kalacak.
Hamaset değil, duygusal infialler değil, jeopolitik akılla, coğrafya kimliği ile, bilgelikle, sabırla bir büyük yol yürünüyor. Kendini bu topraklara bağlı hisseden herkesin bu mücadeleye omuz vermesi gerekiyor.
Çünkü yeni siyasi dil, kimlik budur.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.