Yaklaşıkyirmi yıldır;ABD, İsrail, Neocon, Evangelistler, Atlantik’in iki yakasında yükselen faşizm dalgası,bizimcoğrafyanın çöküşüve dağıtılması, 1991Körfez Savaşı’ndan bugüne adım adım uygulanan o büyük plan, coğrafyamız üzerinde yürütülen21. yüzyılın güçler hesaplaşması, biz Müslüman Türklerin beraberimizdeki kardeşlerimizle yüzlerce yıldır devam eden Batı’ya yürüyüşümüz, Osmanlı yüzyıllarınca devam edenBatı ile hesaplaşmalarımız, bir imparatorluğun çöküşünden yüz yıl sonra bugünkü yeni yükseliş
Yaklaşık
ABD, İsrail, Neocon, Evangelistler, Atlantik’in iki yakasında yükselen faşizm dalgası,
bizim
ve dağıtılması, 1991
’ndan bugüne adım adım uygulanan o büyük plan, coğrafyamız üzerinde yürütülen
21. yüzyılın güçler hesaplaşması, biz Müslüman Türklerin beraberimizdeki kardeşlerimizle yüzlerce yıldır devam eden Batı’ya yürüyüşümüz
, Osmanlı yüzyıllarınca devam eden
Batı ile hesaplaşmalarımız
, bir imparatorluğun çöküşünden yüz yıl sonra bugünkü yeni yükseliş mücadelemiz, bugün Batı’nın n
eden bizi tehdit görüp 15 Temmuz benzeri saldırılara giriştiği
ve daha yüzlerce başlık üzerine yazdığım yazılar genelde
“ABD karşıtlığı” gibi sığ ve kasıtlı bir “etiketleme”
ile karşılandı.
Yeni Şafak’taki ilk yazım Asya’nın yükselişi üzerine
yazılmıştı. Küresel güç kaymaları ve bunun jeopolitik sonuçları üzerine yüzlerce yazı yazdım.
2008 ekonomik krizini 2006’da tartışmaya başladım ve bunun bir ekonomik kriz olmadığını,
jeopolitik güç kayması başladığını, olağanüstü bir
savaşın yürütüldüğünü, bu savaşın bazı coğrafyalarda yıkımlara yol açacağını yazdım.
Bir çok tartışmayı, küresel ölçekte örtülü gelişmeyi
ilk yazan, ilk kez gündeme taşıyan,
dikkat çekenlerden biriyim. Onlarca örnek verebilirim bu konuda. Söz konusu yazıları
“kör bir ideolojik saplantı”
olarak mahkum edip,
içeriden ve dışarıdan yönetilen “operasyonel” müdahalelerle itibar suikastlerine maruz kaldım.
Yazdıklarımın hiç biri kişisel değildi ve “kişisel” yazı yazmama konusunda bu ülkede en dikkatli olanlardan biri oldum.
Bütün bunlarda bana karşı gelenlerin,
bir çok siyasetçi ve gazetecinin, şimdi aynı şeyleri konuşup yazdığını görüyorum.
Bunların arasında dün beni mahkum edip
çalışan insanlar da var.
Çok ünlü, çok güçlü insanların
Türkiye ve dünyadaki değişime dair yorum/analizlerinin birkaç ayda uçup gittiğini gördüm. Ama o insanlar, o yanlış, isabetsiz yorumları ile
çok ciddi yerleri işgal ettiler.
İsabetsizliklerini hiç olmamış gibi göstermeyi de bildiler.
Hızlı ABD’ciler, hızlı AB’ciler şimdi hızlı karşıtlara dönüştüler.
Çünkü bunların çoğu, dünyanın ve Türkiye’nin genel eğilimlerini ölçme yerine,
eski ezberlere göre duruş belirlediler,
oradan konuştular. Şimdi o ezberlerin işe yaramadığını, tarihin başka yönde seyrettiğini görüyorlar. Umarım tam olarak görüyorlardır.
Açıkça
söylemem kibir değildir. En az on beş yıldır bu konularda hiç yanılmadım.
Sadece
isabetsizliklerim oldu, on yıl önce neredeysem şimdi de oradayım çünkü
on yıl önce de bugün olanları yazıyordum.
Bazen
insanı ciddi sıkıntılara da sokabiliyor!
Sessizliği izleyemeyen zamanında göremez…
Konjonktüre boğulanların gözleri kör olur. Sessizliği izleyemeyenler hiçbir şeyi önceden göremez. Şöhret ve ilişki değil, izleme ve okuma biçimi doğruyu söyler.
İçinde bulunduğu
in çıkar hesaplarıyla değil,
bir bakışla bakabilenler yarınlar için bir şeyler önerebilir. Bugüne saplanıp kalanlar değil geleceği okuyabilenler doğru yolda yürümeyi öğrenir.
Şüphesiz bunları kendimi anlatmak için yazmadım.
Türkiye’nin bugün bulunduğu durum, verdiği mücadele, yürüdüğü yol, geleceğin nasıl şekilleneceği, dünyada ne tür güç kaymaları yaşandığı, dört yüz yıl sonra Atlantik çevresinin küresel hakimiyetini nasıl kaybettiği,
Asya’daki yükselişin nasıl bir dünya biçimlendireceği, bu milletin yüzlerce yıldır devam eden Batı’ya yürüyüşünden sonra
yüzünü neden Doğu’ya da çevirmesinin artık zorunluluk haline geldiği,
içerideki derin sistemik dönüşüm ve dünyadaki güç kırılmaları sonrasına dair ne tür sözler, söylemler, duruş ve yürüyüş belirlememiz gerektiğine dair
ihtiyacımız olduğunu vurgulamak istiyorum.
Ön yargı ve ön kabullerimizi
bir kenara bırakarak,
konjonktür ve kişisel hesaplar
gözlerimizi kör etmeden ancak yapabiliriz bunu. Devlet dönüşürken, millet dönüşürken, dünya derin bir sarsıntı geçirirken,
yeni bir coğrafya ve yeni küresel güç haritası biçimlenirken
maalesef bu “üretimi” yeterince göremiyoruz.
Berileri sinsi
sinsi yeni “muhalefet” ve “müdahale”
zemininin alt yapısını oluştururken, birileri
peşinde koşarken, birileri
kişisel hesaplarını bu büyük yürüyüşün önüne koyarken, güçlü iddialara, güçlü sözlere, güçlü ideallere
zemin kalmıyor sanki.
Ama biz istesek de istemesek de, ihmal etsek de etmesek de Türkiye’nin ve dünyanın varacağı yer hemen hemen bellidir. Bugün bu iddiaları üretemeyenler, yarın yine yanılacaklar. Onların
rağmen Türkiye oralara varacaktır. Yeni bir
ni sağlayacak, tek yanlı Batı bağımlılığını kırıp dünyanın geri kalanındaki
, Batı’ya baktığı kadar Doğu’ya da bakma durumunda kalacaktır.
Yükselen güçlerle aynı masada.. Bütün tehditler neden Batı’dan?
Bugün
ülkemiz için bütün tehditler Batı kaynaklıdır. Güvenlik tehditleri de, ekonomik tehditler de, teknolojik ambargolar da, terör örgütleri üzerinden yürütülen örtülü saldırılar da, 15 Temmuz benzeri açık saldırılar da, ülkemizin güç birikimini kendileri için açık tehdit olarak tanımlayanlar da Batı’dır.
ABD’dir, Avrupa’dır bölgemizdeki İsrail’dir ve onların kontrolleri altındaki Müslüman ülkelerdir.
Daha bu hafta ABD’nin
ile karşılaştık. Dünyanın yarısını ambargo ile tehdit eden
ABD, Türkiye’yi bunu yaparken Başkan Erdoğan Güney Afrika’da dünyanın yükselen büyük güçleriyle aynı masadaydı.
BRICS ülkeleri ile küresel ticareti, ekonomiyi, güç ilişkilerini konuşuyordu. Doğu-Batı güç hesaplaşmasının merkezini yokluyor, Türkiye için yeni bir dünyanın kapılarını açmaya çalışıyordu.
Şanghay ve BRICS’e tam ortaklık: Türkiye bir ülke değil, coğrafyadır
ve
’e ortaklığın ön hazırlıklarını yapıyordu. ABD ve Avrupa dışında, Türkiye’yi; çok yakında
onları bile geride bırakacak
devasa ekonomik ve siyasi alana yönlendirmeye, Batı ne kadar kapısını kapatırsa kapatsın
dünyanın Atlantik’ten ibaret olmadığını
göstermeye çalışıyordu. Ortak piyasa, yeni ekonomik üst yapılar, yerel kur ve kredi kuruluşları gibi küresel sistemi zorlayan çıkışları konuşmalarına yansıtıyordu.
Türkiye, Şanghay’a da BRICS’e tam ortak olmalıdır.
Buna rezerv koyanlar, dikkat edin,
kullanmakta, onlar adına Türkiye’yi sınırlamak istemekte ve genelde bir
izlemektedir. Türkiye’nin
Türkiye ile sınırlı olmadığını, bir coğrafya olduğunu BRICS ülkeleri de Şanghay ortakları da Atlantik çevresi de çok iyi bilmektedir.
Kim ne derse desin kim ne kadar eski cümlelerle konuşursa konuşsun,
dünyanın bütün iklimlerine açılacak bir Türkiye’yi durdurmak mümkün değildir.
Siyaset, ekonomi, güvenlik ve kültürde dehalar üretecek çağ..
Bu yüzden, kafalarımızı kaldırıp, zihinlerimizi arındırıp
güçlü sözlere, büyük iddialara sarılmak zorundayız. Büyük mücadeleler büyük siyasi, ekonomik ve askeri dehalar üretir.
Büyük yazarlar ve fikir adamları üretir. Büyük şairler, büyük edebiyatçılar, büyük sanatçılar üretir. Dünya bir buhran çağından geçiyorsa, Türkiye olağanüstü bir yükseliş dönemi başlattıysa, işte bu büyük hedefler için seferberlik zamanıdır.
Siz siz olun,
hiçbir beklenti ve takdir beklemeden
bu yolun yolcusu olun. Yeni tarih yükselişinin
içinde yer alın. Sağa sola bakmadan, sadece geçmişe ve geleceğe bakarak
hareket edin. Bin yıllık Anadolu tarihinde yeni bir sayfa açılıyor, siz de
o sayfada yerinizi alın..