Kuşatma.. Çok daha derin bir hesap var! Türkiye ne yapmalı?

04:0021/09/2020, Pazartesi
G: 21/09/2020, Pazartesi
İbrahim Karagül

İster bölgemizdeki güç haritasına bakın, ister fiziki haritalara bakın, bu haritalardaki restleşme ve hesaplaşmalara bakın, askeri yoğunlaşmalara bakın; Türkiye’nin etrafında tam bir kuşatma planı yürütülüyor.Bu kuşatma ya da çevreleme; 1991 işgaliyle önce İran sınırında, Irak’ta başladı. 2003 işgaliyle netleşti. Suriye savaşının başlamasıyla Suriye’ye uzatıldı. Hemen ardından Doğu Akdeniz’e taşındı.Aynı hattın Yunanistan’ın ardından Bulgaristan, Romanya ve Karadeniz’e doğru genişletileceği artık

İster bölgemizdeki güç haritasına bakın, ister fiziki haritalara bakın, bu haritalardaki restleşme ve hesaplaşmalara bakın, askeri yoğunlaşmalara bakın; Türkiye’nin etrafında tam bir kuşatma planı yürütülüyor.

Bu kuşatma ya da çevreleme; 1991 işgaliyle önce İran sınırında, Irak’ta başladı. 2003 işgaliyle netleşti. Suriye savaşının başlamasıyla Suriye’ye uzatıldı. Hemen ardından Doğu Akdeniz’e taşındı.

Aynı hattın Yunanistan’ın ardından Bulgaristan, Romanya ve Karadeniz’e doğru genişletileceği artık aşikâr. ABD ve Avrupa’nın bu bölgelerdeki askeri yığınağı ve hareketliliği, yani bütün göstergeler buna işaret ediyor.

Osmanlı’ya karşı kurulan cepheler bugün Türkiye’ye karşı kuruluyor.

Şimdi Doğu Akdeniz ve Ege’de alabildiğine bir kriz olarak tırmandırılan ve her gün yeni bir boyutu ile izlediğimiz gerilim ya da kriz, yüz yıl önce Osmanlı’yı çevreleme sonrasında parçalama ile aynı şey.

Osmanlı topraklarında oluşturulan o cepheler bugün yine aynı bölgelerde Türkiye’ye karşı kuruluyor. Osmanlı’ya karşı cepheye sürülen çevreler ve toplumlar bugün de Türkiye’ye karşı cepheye sürülüyor.

Irak, Suriye, Doğu Akdeniz ve Ege’de olanları anlamak için bu kuşatma planını, arkasındaki düşünceyi, hesabı herkesin çok net anlaması lazım. Anlamayanların, münferit, günübirlik, sadece dar bölge krizlerini algılama çabalarıyla durumun fotoğrafını çekmesi mümkün olmayacak.

Türkiye yükselişi, jeopolitik hesapları onları korkutuyor.

Yüz yıl önce Osmanlı’yı parçalama planı uygulayanlar, bugün “Türkiye’yi Durdurma” planı uyguluyor.

Yüz yıl önce çökmek üzere olan bir imparatorluğu paylaşanlar, bugün yükselen bir gücü önlemeye çalışıyor.

Yüz yıl önce ganimet paylaşanlar, bugün o ganimetleri yüz yıl daha ellerinde tutmaya çalışıyor. Türkiye’nin şaşkınlık uyandıran güç yükselişini, coğrafya etkilerini, jeopolitik hesaplarını en büyük tehdit görüyor.

Bu yüzden de, BAE, Bahreyn, S. Arabistan gibi ülkelerden bir bölgesel cephe, Yunanistan, Rum Kesimi ve Fransa öncülüğünde bir Batı cephesi, ikisi ile de ortak bir İsrail düşmanlığı örgütlüyorlar.

Arkasında bütün Batı düşüncesi var: Derin bir medeniyet hesaplaşması olarak bakıyorlar bize.

Ancak kuşatmanın arkasındaki düşünce çok daha derin, çok daha esaslı bir düşünceye dayanıyor: Türkiye’nin imparatorluk mirasları üzerinden küresel iktidar alanında merkezi bir güç alanı oluşturmasının önlenmesi.

Bunun; coğrafyayı nasıl sarsacağını biliyorlar. Atlantik’ten Pasifik kıyılarına kadar yeryüzünün orta kuşağında nasıl bir depreme yol açacağını biliyorlar. Batı’nın yüzyıllara dayanan jeopolitik biçimlenmesinin nasıl yara alacağını biliyorlar.

Bu yüzden de, belli ülkeleri cepheye sürerek yürüttükleri bu kuşatmanın arkasında aslında bütün Batı düşüncesi var. Bir şekilde bunu medeniyet, kimlik yükselişi, idraki, dönüşü olarak gördükleri için aslında Türkiye’ye karşı tavırları bir medeniyetsel hesaplaşma üzerinden formatlanıyor.

Batı’nın tehlikeli ikiyüzlülüğü,21. yüzyıl’ın en büyük yalanı.

Bu haliyle; aslında Soğuk Savaş’tan hemen sonra başlatılan, 11 Eylül’le açık saldırıya dönüştürülen, terörle mücadele ve “İslâmcı tehdit” diye dünyayı kandırarak pazarlanan 21. Yüzyıl’a dönük Batılı yeni sömürge dalgası, yeni bir aşamaya geçirildi. Bu aşamada bütün güçleriyle Türkiye’yi köşeye sıkıştırmak var.

ABD, Avrupa ve İsrail’in öncülük ettiği, adına terörle mücadele dediği şey, aslında İslâm dünyasını çevreleyip yeniden paylaşma planıydı.

Ülkeleri yorma, küçültme, çatıştırma, işgal etme dâhil, yapıp ettikleri ile söyledikleri tamamen farklıydı. Bu plan, Batı’nın dünyaya, özellikle de Müslüman dünyaya en büyük ikiyüzlülüğüdür.

Türkiye bu gücü yeniden diriltebilecek tek ülkedir.

Türkiye, terörle mücadelenin her safhasında onlarla birlikteydi. Çünkü terörün coğrafya için yıkım olacağını biliyordu. Çünkü terörle elli yıldır mücadele ediyordu. Ama yetmedi. Yetmeyecekti. Çünkü Batı’nın niyeti farklıydı ve bunu gizliyordu.

Türkiye, coğrafyanın en büyük gücüdür. Yüzyıllardır bu coğrafyaya şekil veren, zengin imparatorluk mirası olan, Batı ile çok uzun bir mücadele tarihi olan, bu gücü yeniden diriltebilecek olan tek ülkedir.

Yüz yıl sonra; Türkiye’yi İslâm’dan koparma projesinin çöktüğünü kabul etmek zorunda kaldılar. Üstelik Türkiye’nin sahip olduğu siyasi genetik, bütün coşkusuyla sahaya iniyordu.

Evet; imparatorluk yeniden yükseliyor, ne yapacaksınız!

Bugün ülkemize yönelen tehdit; Batı’nın Sovyetler’le mücadele, onu tasfiye etme, güç alanından uzaklaştırma planına benzer yöntemlerle yürütülüyor.

Türkiye pes etmedikçe, diz çökmeyeceğini daha yüksek sesle söyledikçe saldırılar daha da sertleştirildi. Cephe daha da genişletildi. Ortaklar daha da artırıldı.

Batı medyasında “İmparatorluğun yeniden yükselişi” tanımları yapılması, Türkiye, Çin ve Rusya’nın Batılı dünya düzenini, küresel sistemini sarsmayı amaçladığına dair yazılar, tehdit algılamasının boyutunu açıklar nitelikte. Öyleyse, çevrelemenin nerelere uzanacağını, nelerde yeni cepheler açılacağını tahmin etmemiz güç değil.

Kuşatma, Türkiye’yi durduramaz. Bunu 21. yüzyıl’da da beklemeyin!

Türkiye’nin “evet” deme lüksü yok artık. Yeniden Batı sistemi içine girip yeniden “cephe ülke”, “garnizon ülke” olma lüksü hiç yok. Kuşatmanın-çevrelemenin Türkiye’yi durdurma imkânı da yok ve bu yüzyılda da olmayacak.

Onların bizden çok daha büyük sorunları var. Dünya, son iki dünya savaşında görmediğimiz ölçekte değişiyor. Beş yüz yıldır devam eden sömürgecilik dönemi tarih oluyor. Buna bağlı dünya düzeni çöküyor. Zenginlik ve güç alanı dağılıyor. Hiçbir zaman Batı’nın karşısında böyle güç alanları birikmemişti. Bu ilk kez oluyor.

Bunu, sadece Türkiye-Batı ilişkilerinde değil, Batı’nın dünyanın geri kalanı ile ilişkilerinde de açıkça görebiliriz. Artık Atlantik Ekseni bir daha tek başına dünyayı yönetme gücüne sahip olamayacak.

15 Temmuz milat oldu: O direnç harekete geçti. Kuşatma her yerde yarıldı.

Böyle bir geçiş döneminde Türkiye’yi kendi istedikleri doğrultuda tutma çabaları hayalden ibaret. Türkiye’nin de bunu kabul etmesi intihardan fraksızdır.

15 Temmuz milattı. Başarılsaydı, Türkiye’nin 21. Yüzyıl’ı bitecekti. Ama tam tersi oldu. İmparatorluk birikimleri, yüzlerce yıla dayalı devlet aklı, siyasi genetik harekete geçti. 15 Temmuz bu anlamda şok etkisine neden oldu ve Türkiye’yi hızlandırdı.

Sonra ne oldu?

Irak’tan kuşatma dağıtıldı. Suriye’den kuşatma dağıtıldı. Doğu Akdeniz’de köşeye sıkıştırma planları çöktü. Ege’de Türkiye direnci harekete geçti ve iddiaları masaya sürüldü.

Ne yaparlarsa yapsınlar, işler bundan sonra böyle devam edecek. Nerede kuşatma-cephe oluştururlarsa Türkiye oradan çok daha derinlerde kendi cephesini kuracaktır.

Hiçbir tehdit, hiçbir oyun, Türkiye’ye diz çöktüremez.

Açık söyleyelim; hiçbir kuşatma Türkiye’yi durduramaz. Hiçbir tehdit geri adım attıramaz. Hiçbir oyun, siyasi aklını karıştıramaz. Hiçbir iç siyasi operasyon, merkez iktidar alanını zayıflatamaz.

Batı’nın ve bölgedeki ortaklarının Türkiye’nin gücünü, yükselişini kabul etme dışında bir seçenekleri yok, olmayacak. Onlar, yüz yıl önce yaptıkları gibi başarılı olacaklarını sanıyorlar.

Yüz yıl önce biz çöküyorduk, tükeniyorduk, onlar daha da güçleniyordu ve son darbeyi vurdular. Ama bugün biz yükseliyoruz. Biz yükseliş dönemindeyiz onlar eskidi, zayıfladı, durdu, geriliyor. O taktikler, hesaplar hiçbir işe yaramayacak.

Kim Türkiye Ekseni’nde kim değil, karar vermek vaktidir.

Bütün bunların içeride dikkatli biçimde algılanması lazım. Hiçbir siyasi hesap, parti, kimlik, amaç, kaygı bunun üstünde değildir. Türkiye’yi; bu büyük mücadelede zayıflatacak her hareket, her kişi ve çevre, yüzyılların hesabının sorumlusu olacaktır.

Hangi partiden, hangi siyasi çevreden olduğunuz değil, nerede durduğunuz esastır. Herkesin sorumluluğu, üslendiği rol buna göre tanımlanacaktır.

Artık Türkiye Ekseni vardır. Kim Türkiye Ekseni’nde, kim karşısında herkesin cephesini belirleme vaktidir.

Çünkü 1. Dünya Savaşı kadar büyük bir mücadele başlamıştır! Adamlar neredeyse Haçlı Savaşı ilân ederken içerideki zihin karartanlara kimsenin tahammülü yoktur.

#Türkiye
#Haçlı Savaşları
#Eksen
#1.Dünya Savaşı
#Osmanlı Devleti