Batı, İslâm’a yönelik öfkesini, nefret duygularını Türkiye’den çıkarıyor.
Türkiye’ye yönelik öfkesini, intikam uygularını Müslümanlardan çıkarıyor.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik intikam arzusunu Türkiye’den, İslâm’dan çıkarıyor.
“Türkiye’yi durdurma” hesaplarını “Erdoğan’ı devirme” üzerine kuruyor.
“İslâm’la Savaş” Sovyetler’in çöküşü ile başladı. İsrail ve Amerika aşırı sağının projesiydi. Küresel bir doktrine dönüştürüldü. “Terörle mücadele” adı altında pazarlandı. Ülkeler işgal edildi, iç savaşlar çıkarıldı, terör örgütleri ve doğrudan saldırılar üzerinden yüzbinlerce insan öldürüldü.
O dönemin Avrupa liderleri, ABD siyasi öncüleri, Batı medyası ve entelektüel çevreleri bu savaş için seferber edildi. “Sovyetler’i nasıl çökerttiysek yükselen İslâm’ı da öyle kontrol altına alacağız” diyorlardı.
Müslüman ülkelerin rejimleri, yöneticileri bu savaşta Batı’ya alabildiğine destek sundu. Aslında kendi halklarına karşı savaşıyorlardı. Çünkü onlardan korkuyorlardı.
Hatta kitleleri dizginlemek için Batılı orduları topraklarına çağırıyorlardı. Çünkü bu rejimler, 1. Dünya Savaşı sonrası Batı tarafından dizayn edilmişti. Coğrafyayı, Müslüman kitleleri denetlemek için tanımlanmışlardı.
Şimdi bu ihale Avrupa’ya verilmiş görünüyor. ABD küresel itibarını kaybetti. Yükselen güçlerle mücadelede geriledi. Tek merkez özelliğini yitirdi. Kendi içinde başlayan, daha da başlayacak sorunlara odaklandı.
Doğu yükseliyordu. Yeni güçler, şaşırtıcı biçimde Batı’nın yüzlerce yıllık hâkimiyet tezlerini gömüyordu. İslâm yükseliyordu. Müthiş bir siyasi dalga oluşturuyor ve bu gittikçe derinleşiyor, güçleniyor, siyasi bilince dönüşüyor, olgunlaşıyordu.
Avrupa İslâm’la sınırdı. Türkiye ile sınırdı. Yüzyıllara dayanan İslâm-Avrupa bilinçaltı hâlâ çok canlıydı. Bunu harekete geçirdiler. Çünkü Avrupa’nın güce ihtiyacı vardı. Aşırı sağı, ırkçılığı siyasi güce dönüştürmek için o bilinçaltına, o yüzyılların hesaplaşmasına, düşmanlığına dönüyorlardı.
Batı’nın, Avrupa’nın İslâm’la savaşı, son bin yıldır Türklerle savaşıdır. Haçlı Savaşları’ndan, o orduların Anadolu içlerinde yok edilmesinden bu yana, Osmanlı ordularının Avrupa’nın merkezine ulaşmasından bu yana Türklerle savaşıyorlardı. Hafıza ve hatıra böyleydi.
ABD ve İsrail aşırı sağının planladığı İslâm’la savaş Arap ülkelerini çökertti. Cemaatleri eritti. Rejimleri güçlendirip kitlelerin taleplerini ezdi. 1991 Körfez Savaşı’ndan bu yana Arap toprakları işgal edildi, parçalandı, yağmalandı. Bu Birinci Dalga’ydı.
Şimdi İkinci Dalga uygulanıyor. BAE ve Suudi Arabistan öncülüğünde, Mısır ve Körfez ülkeleri ile başlatılan “Arap-İsrail Barışı” projesi, Arap dünyasının son büyük çöküşü için planlandı.
Nasıl ‘Birinci Dalga’yı “terörle mücadele” adı altında başlatıp ülkeleri imha etmişlerse, ‘İkinci Dalga’yı da “İsrail’le normalleşme” adıyla pazarlayıp Arap dünyasının kalbini vuracaklar. Bu, ilkinden çok daha büyük bir işgal dalgası olacak.
Batı’nın İslâm’la savaşı, Müslüman Ortak Kuşak üzerindeki yayılması nasıl Arap dünyasını çökerttiyse Türkiye’yi uyandırdı, kendine getirdi. Coğrafya çökerken Türkiye yeni bir yükseliş merkezine, güç alanına döndü.
Çünkü Türkiye, Batı’nın ruhunu, aklını-bilinçaltını, hesaplarını, hedeflerini, hafızasını, zaaflarını, kötülüklerini en iyi okuyacak ülkeydi. Çünkü Türkiye; Batı ile hesaplaşmanın bütün tecrübelerine, birikimine, hafızasına sahip tek ülkeydi. Çünkü Türkiye, bütün büyük çöküşlerden sonra coğrafyayı ayağa kaldıran tek ülkeydi.
Çünkü Türkiye “Son Kale”ydi. Yıkılmamalıydı. Yıkılmayacaktı. Onu ayakta tutacak bütün birikimlere sahipti. Sadece bunu harekete geçirmesi gerekiyordu. İçerideki zihinsel ambargoyu kırıp, siyasi genetiğini öne çıkarması yetiyordu.
Bunu bildikleri için ana hedefleri hep Türkiye oldu. Onlarca yıl terörle vurdukları, sonra içeriden darbeyle yıkmaya çalıştıkları, Batılı etki çevreleri üzerinden denetim altında tutmak istedikleri Türkiye’ydi.
Güney sınırlarına, Batı ve Doğu sınırlarına cepheler inşa ettikleri ülke Türkiye’ydi. Türkiye durdurulmazsa coğrafya denetlenemezdi. Türkiye yükselirse onlar kaybedecekti. Türkiye yürürse onlar geri adım atacaktı. Türkiye var olursa, güçlenirse onlar coğrafyada zayıflayacaktı.
Bu oldu… Türkiye, onların bütün saldırılarına rağmen, şaşkın bakışları arasında, şok edici bir güç inşa etti. Etrafında kurulan bütün cepheleri yıktı. Daha derinlerde kendi cephelerini kurdu. Onların bölgesel ittifaklarına karşı kendi ittifak halkasını oluşturdu.
Batı’nın öfkesi bundan. Erdoğan’a, Türkiye’ye İslâm’a, Müslümanlara öfkesi bundan. Bu öfke, aslında içten içe bir korkudur. Erdoğan varsa Türkiye yükselir. Türkiye varsa Müslüman dünya yükselir.
Türkiye denetlenemezse coğrafya denetlenemez. Coğrafya denetimden çıkarsa Batı’nın yüzyıllardır devam ettirdiği sömürge düzeni çöker, emperyalizm çöker.
Bu yüzden Erdoğan’la savaş, Türkiye ile savaş, Müslüman dünya ile savaş tek bir projedir. Bu projenin diğer ayağı da “Arap-İsrail ortaklığı”dır. Türkiye’yi bütün yönlerden kuşatma çalışmalarıdır.
Fransa açıktan İslâm’a saldırıyor. Peygamber’e hakaret karikatürlerini kamu binalarına asıyor. Ders kitabı yapıyor. En ilkel saldırı metotlarını uyguluyor. Türkiye’ye, Erdoğan’a saldırıyor. Kendince Avrupa’yı koruyor. Kendi içindeki Müslümanları provoke ediyor.
Almanya camileri basıyor, Alman medyası her gün Erdoğan’a ve Türkiye’ye saldırıyor. Hollanda ırkçıları Erdoğan’a hakaret karikatürleri yayınlıyor, nefret dağıtıyor. Daha önce Belçika, Avusturya akıl almaz iddialarla Türkiye’ye kin kusuyor. Aslında bunlar Avrupa’nın ortak düşüncesidir.
İşin tuhafı; tıpkı BAE, S. Arabistan ve Mısır rejimleri üzerinden yürütülen proje gibi, Türkiye içinde de bir saldırı cephesi kuruldu. Millet İttifakı adı altında oluşturulan yapı, tamamen bu amaçla dizayn edildi.
Onlar da alabildiğine Erdoğan’a saldırıyor. Türkiye’yi dizginlemeye, durdurmaya çalışıyor. Utangaç cümleler dışında Batı’ya kayda değer tek cümle söyledikleri yok.
Ama Batı’nın İslâm’la savaşı onları çok fena köşeye sıkıştıracak. Öyle kötü örneklerle karşılaşacaklar ki, cümle kuracak mecalleri kalmayacak.
Türkiye, çok büyük bir akıl sıçramasıyla, çok güçlü bir yapı inşa ediyor. Batı’dan gelen bütün saldırılar, bu yapıyı daha da güçlendirecek. Batı’dan gelen bütün saldırılar coğrafyada Türkiye’nin elini güçlendirecek.
Macron, Afrika’da kaybediyor. Akdeniz’de kaybetti. Şimdi çok daha çirkin bir savaş başlattı. İslâm’a saldırarak intikam alıyor. Bu üçüncü ve en tehlikeli saldırısı çok ağır bir yenilgiyle sonuçlanacak. Muhtemelen siyasi ölümünü hazırlayacak.
Batı artık kaybedeceği savaşlara yöneldi. Kendi zihni, bilinçaltı kendisine çok tehlikeli tuzaklar kuruyor:
İslâm’la savaşı kaybedecek. Türkiye ile savaşı kaybedecek. Erdoğan’la savaşı kaybedecek.
Hâlâ 1. Dünya Savaşı ve sonrasının kodlarıyla, zihin dünyasıyla hareket ediyor.
Ama dünya, belki de son beş yüz yılın en büyük güç değişimini yaşıyor. Sonsuz sanılan küresel saltanat bitti. O karşı konulamaz güç ittifakı dağıldı. Dünya bir daha asla Batı’nın tek yanlı düzenine boyun eğmeyecek.
O bitti. O kapı bir daha açılmayacak. Batı’nın kibri kendi sonunu hazırlayacak.
“Türkiye’yi Durdurma” planı Batı’yı 21. yüzyılın en büyük şoku, hayal kırıklığı ile yüzleştirecek. Çünkü tarih değişti, güç haritası değişti. Hiçbir saldırı artık Türkiye’yi durduramaz.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.