Bir süredir burada “yeni şeyler”den söz etmeye çalışıyorum. Kendimce bir kavga veriyorum, uyarılar yapmaya çalışıyorum, yaklaşmakta olan bazı şeyleri görüyorum ve paylaşıyorum. Dünyanın gidişatındaki ayrışma ve çatışma alanlarını tartışırken coğrafyamıza, ülkemiz içine yansımalarını anlatmaya, gündeme getirmeye, bir adım sonra olabilecekler konusunda dikkat çekmeye uğraşıyorum.
Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zaid üzerinden bölgeye servis edilen yeni işgal senaryosu ve bunun Türkiye ayağına ilişkin çalışmalara özellikle dikkat çekmeye çalışıyorum.
Afganistan ve Irak işgallerini, Suriye savaşını, Yemen’deki berbat durumu, onlarca örgüt üzerinden yürütülen vekâlet savaşlarını, şehirlerimizin ve coğrafyamızın harabeye çevrilmesini, yüzbinlerce insanımızın kıyımlara maruz kalmasını, değerlerimizin bu denli aşağılanmasını, Birinci Dünya Savaşı sonrası oluşturulan bölgesel statükonun değiştirilmesine yönelik girişimleri, bu değişimin her ülke için parçalanma senaryolarıyla birlikte hazırlanmasını, her “paket”in parça parça servis edilmesini, bu “servis”lerin “Türkiye ayağı”na düşen bölümleri gördükten sonra, “yeni” hazırlıkları algılama biçimimizde hiçbir sorun olmaması gerekiyor.
Irak işgali Irak’la sınırlı değildi, Suriye savaşı Suriyelilerin kendi dertleriyle sınırlı değildi, 15 Temmuz sadece Türkiye ile başlayıp biten bir girişim değildi, Suriye’nin kuzeyindeki koridor projesi bir Kürt meselesi ile sınırlı değildir, S. Arabistan ve Birleşik Arap Amirlikleri (BAE) veliahtları Muhammed bin Selman ve Muhammed bin Zaid’in “Türkiye karşıtı pozisyonu” sadece Cemal Kaşıkçı cinayeti ya da iki kişinin şahsi kinleri değildir, ABD ve İsrail’in Suriye’nin kuzeyinde oluşturduğu garnizonlar sadece bir terör meselesi değildir, Paris’i yakıp yıkan gösteriler sadece akaryakıt zamları meselesi değildir, coğrafyamızda oluşturulan yeni “eksen” sadece ülkelerin birbiriyle “oynaşması” değildir..
Yeni şeyleri haber vermeye çalışıyorum. Hazırlıkları yapılan, yarın önümüze konulacak olan, bölgesel sarsıntılara yol açacak, Türkiye içinde bazı hareketlenmelere sebep olacak şeylere dikkat çekmeye çalışıyorum. Daha öncekilerden çok farklı, çok daha yaygın, bütün bölgeyi etkileyecek bir hazırlıktan söz ediyorum. İki Veliaht’ı doğrudan hedef almamın nedeni bu. Onlar üzerinden Müslüman dünyayı mahvedecek bir senaryo uygulanıyor ve çoğumuz bu konuyla ilgilenmiyoruz bile.
Ama yarın Basra Körfezi yandığında, Kızıldeniz’e kadar bütün bölge çatışmalara sürüklendiğinde, ülkeler arasında ve içinde yeni krizler patladığında, Batılı istilâ için yüzbinlerce kişilik ordular ülkelerimize, bölgemize akın ettiğinde, tehdit sınırlarımıza zaten gelmişken daha da içeriye nüfuz ettiğinde bunu göreceğiz.
Artık ülkelerle sınırlı bir şey olmayacak. Artık bütün senaryolar bölgesel nitelikli hazırlanıyor. Coğrafyayı topyekûn vuracak bir fırtına büyütülüyor. O iki veliaht üzerinden yürütülen senaryo bu. Araplarla İranlılar arasında, Araplarla Türkler arasında, Türklerle İranlılar arasında gibi bölgesel savaş hesapları yapılıyor.
Bunları bilmek, görmek, okumak “konfor” bozuyor, rahatsız ediyor, biliyorum. Benim de zihnim rahatsız, endişem yüksek, konforum bozuluyor, huzursuzum. Ama önceden görebilmenin, bilmenin, hazırlıklı olmanın en güçlü savunma olduğunu da biliyorum. Huzurum bozulsa da, rahatım kaçsa da bu yönde endişelerimi paylaşmaya devam edeceğim.
Küresel alanda iki dünya savaşı ölçeğinde bir güçler çatışması yaşanıyor. Yeryüzünün fay hatlarını oluşturan her bölgede bu çatışmanın izlerini görüyoruz. Baltıklardan Doğu Avrupa’ya, Doğu Afrika’dan Basra Körfezi’ne, Güneydoğu Asya’dan Pasifik bölgesine kadar, fay hatları hareketlendi ama depremin şiddetini ölçemiyoruz.
Coğrafyamızda yerli olanla küresel istilâ cephesi çatışıyor. Coğrafya küresel istilâya ne kadar direnebilecek? Yerli direnç ne kadar dayanabilecek? Buna karşı bölgede istilâ cephesinde yer alan devletler ve örgütler ne kadar güçlü? Yüz yıl önce coğrafya inşa eden istilâcılar mı yeniden coğrafya inşa edecek yoksa yeni bir direnç hattı mı bölgenin güç yapısını belirleyecek? Bu hesaplaşmanın sonu ne olacak?
Türkiye içinde “milli” olanla “çokuluslu cephe ittifakı” hesaplaşıyor. Bugüne kadar darbelerle, terör saldırılarıyla, 15 Temmuz benzeri saldırılarla küresel cephenin bütün müdahalelerine direndik. Yerli direnç ezilemedi, zayıflatılamadı, daha da güçlendi. Bundan sonra ne olacak? Bir sonraki müdahale hangi alanda, nasıl gelecek? Son müdahaleden sonra FETÖ yerine kimler ikame edildi? Boşluğu hangi güçler üzerinden doldurmaya çalışıyorlar? Hangi çevreler arasında ittifaklar kuruyorlar?
Yeni ajanda ne? Kimler ne tür hazırlık yapıyor? Siyasi alanda, STK alanında, medya alanında, sermaye alanında nasıl bir çalışma yürütülüyor? Bazı muhafazakâr çevreler yeni hazırlığın neresinde yer alıyor? Coğrafyamızdaki ayrışma ile bu çevrelerin çalışmaları arasında ne tür bir koordinasyon var? Bölgedeki hesaplaşmanın seyrine göre Türkiye içinde nasıl bir ayrışma ve müdahale planları yapılıyor?
Küresel alan, bölgesel alan ve Türkiye içindeki çalışmalar… Hepsi arasında öyle yakın bir ortaklık var ki.. Muhammed bin Zaid ve Muhammed bin Selman’ın temsil ettiği küresel müdahale cephesinin Türkiye içindeki ortakları arasında öyle bir sıkı işbirliği var ki..
Onlara öfkemiz buradan. Öfkemiz bir milli meseleden. Öfkemiz hem bölgeyi hem Türkiye’yi yakıp yıkmaya çalışmalarından. Birinci Dünya Savaşı’nda Osmanlı karşısında oluşturulan bölgesel cephenin aynısı inşa ediliyor. Yüz yıl önceki büyük savaş ve sonrasındaki istiklâl mücadelesinde Anadolu içinde oluşturulan İngiliz cephesine benzer yeni bir yapı yine Türkiye içinde örgütlenmeye çalışılıyor.
Herkes yüz yıl önce neredeyse şimdi de aynı yere yerleşiyor. Bazıları etnik kaygılarla, bazıları bağımlılık ilişkileriyle, bazıları İslâmcı/muhafazakâr görüntü altında, bazıları iç siyasi öfkeyle hareket ediyor ama çokuluslu cepheye yerleşiyor.
Biz bunları görüyoruz. Küresel alanda olanı da, bölgesel hesaplaşmayı da, Türkiye içi mücadeleyi de görüyoruz. Bugünlerdeki yoğun hareketliliği, örtülü ilişkileri, hararetli çalışmaları, hazırlıkları görüyoruz. Bütün bunların bu ülkenin milli direncini hedef alacağını, ittifak içindekilerin ideolojik kimlik ayrımı yapmadıklarını görüyoruz. Ne yazık ki, bu çevrelerle iki Veliaht’ın temsil ettiği çevreler arasındaki paralellik artık gizlenemeyecek noktalara geldi.
Biz, hep milli eksende yer aldık, bundan bir milim şaşmayacağız. Bu cephede mücadele etmeye devam edeceğiz. Birinci Dünya Savaşı ve sonrasında, bu vatanda, bu coğrafyada nerede nasıl direndiysek aynı direnci her yerde göstermeye, güçlü tutmaya devam edeceğiz. Hiçbir kamuflaj ya da kimlik bizi bu eksenden uzaklaştıramayacak. Vatan ekseninde. Coğrafya ekseninde Selçuklulardan bu yana bölgedeki mücadelenin devamı olmaktan vazgeçmeyeceğiz.
Hiçbir siyasi hesap, hiçbir çıkar hesabı, hiçbir dünyevi kaygı ya da bedel bizi bundan alıkoyamayacak. Çünkü nerede durduğumuzu biliyoruz. Bunu bir beklenti ve takdir görmek için de yapmıyoruz. Bu eksende mücadele verenlerin ne tür bedeller ödediklerini de pekâlâ biliyoruz. Ama “çokuluslu cephede” yer alanların, yüz yıl önceki ihaneti bugüne taşıyanların bir tarihi olmayacağını da biliyoruz. Onları biliyor, izliyoruz…
Bugünlerde iki Veliaht’ın öncülüğünde devam eden bölgesel şer eksenini iyi takip edin. Bu eksenin Türkiye ayağını, bu yönde çalışmaları iyi takip edin. Bu hazırlığın bir adım sonrasının ne olabileceğine siz karar verin.. Coğrafyada, bütün ülkelerde yerli olmayan bütün çevreler, unsurlar bir araya getiriliyor. Bu, nihai bir hesaplaşmanın ayak sesleridir.
BIST isim ve logosu "Koruma Marka Belgesi" altında korunmakta olup izinsiz kullanılamaz, iktibas edilemez, değiştirilemez. BIST ismi altında açıklanan tüm bilgilerin telif hakları tamamen BIST'e ait olup, tekrar yayınlanamaz. Piyasa verileri iDealdata Finansal Teknolojiler A.Ş. tarafından sağlanmaktadır. BİST hisse verileri 15 dakika gecikmelidir.