Yalan; bir teröre, kitle imha silahına dönüştü. Bir iç tehdit halini aldı. “Savunmak” yenilgidir!

04:001/07/2021, Perşembe
G: 1/07/2021, Perşembe
İbrahim Karagül

Türkiye’de yalan, bir milli güvenlik sorunu haline geldi.Her gün, istisnasız biçimdekurgulanıp servis edilen, sistematik bir amaca yönelmiş, siyasi muhalefet tarafından pazarlanan,toplumsal birliği ve siyasi bütünlüğü tehdit eden bir“iç tehdit”haline geldi.Post-Truth çağya dakurgu çağıolarak algılananyeni sosyolojive iletişim dünyasındayalan, bir kitle imha silahınadönüştürüldü.Gerçekler yerine üretilen algının, doğru yerine pazarlanan riyakârlığınöne çıktığı bir dünyada yaşıyoruz, bu doğru.Bakıyorsunuz

Türkiye’de yalan, bir milli güvenlik sorunu haline geldi.
Her gün, istisnasız biçimde
kurgulanıp servis edilen, sistematik bir amaca yönelmiş, siyasi muhalefet tarafından pazarlanan,
toplumsal birliği ve siyasi bütünlüğü tehdit eden bir
“iç tehdit”
haline geldi.
Post-Truth çağ
ya da
kurgu çağı
olarak algılanan
yeni sosyoloji
ve iletişim dünyasında
yalan, bir kitle imha silahına
dönüştürüldü.
Gerçekler yerine üretilen algının, doğru yerine pazarlanan riyakârlığın
öne çıktığı bir dünyada yaşıyoruz, bu doğru.

Bakıyorsunuz PKK ile ortaklar. Bakıyorsunuz mafya lideri ile...

Bireysel anlamda bu durumun yönetilebilir olmasını sağlamak varken,
siyasi hesapları olan yapıların, terör örgütlerinin, sermaye çevrelerinin, mafyatik oluşumların
eline çok güçlü bir silah geçmiş oldu.
Mesela;
bir mafya liderinin (Sedat Peker)
kişisel öfkesi ya da başka bir ülkenin
istihbarat ajandası
na göre devleti sorgulaması, onun videolarının
meşru siyasi partiler ve liderler tarafından pazarlanması
gibi.
Mesela; bir terör örgütünün
(PKK)
Türkiye ile savaşının
meşru siyasi partiler tarafından savunulması
ve bu kirli ilişkinin kurgulanmış yalanlar üzerinden kitleler üzerinde
“normalmiş gibi”
bir algı inşa edilmesi gibi.

Türkiye’yi vuran FETÖ örgütü masum, öyle mi!

Yeni müdahale için kara para aklayanlar masum, öyle mi!

Mesela;
ABD ve İsrail istihbaratı
adına Türkiye’de
darbe girişiminde
bulunan, kanlı saldırılara imza atan, ülkenin bölünmesi için gizli pazarlıklar yürütüp anlaşmalar yapan, Türkiye’nin çöküşü için Cumhuriyet’in kuruluşundan bu yana
en büyük dış müdahale
ye öncülük eden bir yapının
(FETÖ), mağdur ilân edilmesi
ve bu mağduriyet algısının yine
muhalif siyasi partiler üzerinden pazarlanması
gibi.
Mesela; ABD’de bazı çevrelerin kara parasını aklayan, Türkiye’ye yönelik
yeni örtülü müdahaleler için fon
yönetme görevi üstlenen, bu
kirli parayı
Türkiye içinde sisteme sokan,
birileri üzerinden iktidar alanlarına yakınlaştırarak
sistemin içinden bir operasyon için
kilit adam
rolü verilen bir adamın
(Sezgin Baran Korkmaz) medyayı ve gazetecileri satın alarak,
iş dünyasıyla güçlü ilişkiler kurarak
“hayırsever/yardımsever işadamı”
imajı inşa edebilmesi gibi.

Türkiye ekseninden çıkarılan CHP, bir milli güvenlik sorunu olmuştur.

Mesela; Türkiye’nin
“kurucu partisi”
nin (CHP)
Türkiye ekseninden çıkarılması,
örgütlerin ve dış istihbarat servislerinin önceliklerine göre yeniden yapılandırılması,
Türkiye karşıtı cepheye
yerleştirilmesi, içeride ve dünyada
Türkiye’nin önceliklerine açıktan savaş açması
örneğinde olduğu gibi.
Ülkenin iyiliğine olan her şeye karşı olması,
akıl almaz yalan ve iftirayı siyasi dil olarak kullanması,
devlete ve millete karşı
terör örgütlerinin koruyucusu
olması, ülkenin büyük jeopolitik/güvenlik operasyonlarına karşı
Türkiye karşıtı hangi ülke varsa onların sözcülüğünü yapması ve
bütün bunları
“normalmiş”
gibi pazarlayabilmesi gibi.

İyi Parti: FETÖ dili, PKK ortaklığı

Mesela; kendisini
“milliyetçi, devletçi”
olarak tanımlayan, milliyetçi siyasi bloktan ayrılarak yeni bir yapı inşa eden,
FETÖ dili ve tezlerine göre hareket eden, PKK gibi bir örgütün siyasi uzantılarıyla ortaklık kuran
bir siyasi partinin (İYİ Parti) bütün bunları normalmiş gibi pazarlaması gibi.
Böyle devam edebiliriz. AK Parti’den ayrılıp siyasi parti kuranların, Saadet Partisi’nin
bütün bu yapılarla ve bütün bu alanlarda ortak dil, ortak tez, ortak tavır
gösterebilmesi çelişkileri gibi.
Ne gariptir ki;
CHP’den İYİ Parti’ye
hemen bütün siyasi muhalefet partileri,
FETÖ ve PKK ile aynı dili kullanıyor.
Aynı tezleri önceliyor.
Aynı yalanları
pazarlıyor.

Yalan, iftira, riyakârlık, sistematik kurgu, takiyye… Şimdi onlara miras kaldı.

Ne gariptir ki;
CHP’den İYİ Parti’ye
, hemen bütün siyasi muhalefet partileri
devletin ve toplumun önceliklerinden çok, mafya liderlerinin,
Türkiye’ye açık düşmanlık gösteren ülkelerin
sözleri ve duruşlarıyla
hareket ediyor.
Türkiye’yi bu
“yalan ve kurgu terörü” ile FETÖ tanıştırdı.
Öyle vahim, öyle akıl almaz yalanlar,
iftira, kurgu, riyakârlık, takiyye
örnekleri gördük ki, zamanla bu
sistematik
çalışmanın
Türkiye’ye
müdahale eden ülkeler tarafından planlanıp bunlar üzerinden servis edildiğini anladık.
Ama
bu kirli dil,
bazı çevrelere miras kaldı. Şimdi onlar aynı yöntemi uyguluyor. Bunu bir
politik tavır, siyaset etme biçimi
olarak kullanıyor. Türkiye’yi
felakete sürükleyeceğini
, toplumsal çatışmalara yol açacağını
bile bile bu silahı kullanıyor.
FETÖ bu amaçla nasıl kurgulanmışsa,
muhalif partiler de, liderleri öyle kurgulanmış.
Çünkü
koro
halinde aynı cümleleri kullanıyorlar.

FETÖ’nin yalan, kurgu yöntemini ilk kullanan Ekrem İmamoğlu oldu.

Yalan ve kurgu,
FETÖ’den sonra İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu tarafından uygulandı.
Seçimlerde bir
proje
olarak servis edildi.
Vaatler ve yalanlar
üzerinden bir kampanya yürütüldü. İnsanların
beğenileri ile, hevesleri ile, duyguları ile oynandı.
Seçimden sonra ise, bu vaatlerin tam tersi yapıldı.
“Hizmet üreteceğiz” dendi hizmetler durduruldu.
Dahası bu hizmet üretmeme bile akıl almaz bir kampanyaya dönüştürüldü.
“İşten çıkarmayacağız” dendi binlerce insan işten atıldı. “Çevre” dendi, yeşile savaş açıldı.
“İsrafı önleyeceğiz” dendi korkunç israf ve ihale kayırmaları başladı.
İmamoğlu’nun vaatleri, yaptıkları ve uyguladığı
“yalan terörü”
aslında ibretlik bir siyasi çalışma alanıdır.

Yalan silahı ve ülkeyi yıkıma sürüklemek. ‘Savunma’ yenilgidir.

FETÖ ve İBB seçimlerinden
sonra aynı yöntemi siyasi muhalif partilerin tamamı benimsedi.
FETÖ modeli kurgu, yalan,
nefret, intikam
hepsinin
ortak siyasi dili
haline geldi.
Şimdi bu
hazin, acıklı
durumu izliyoruz. Bütün Türkiye, gerçeğin karşısındaki
yalan silahının ülkeyi ve toplumu yıkıma sürüklemesi
ni izliyor.
Meşru siyasi
partilerin, terör örgütlerinin, mafya liderlerinin, dış istihbarat servislerinin
ortak yürüttüğü,
“iç çatışma”
dâhil her türlü kötülüğün barındırıldığı bu fırtınaya karşı
“savunma” inşa etmek yenilgidir.
Doğruyu anlatmaya çalışmak boşa uğraştır.

İş artık milli güvenlik, toplumsal birlik, ülke bütünlüğü sorunu oldu.

Savunma değil,
taarruz esastır.
Bu
“zihinsel terör operasyonu”
na, bu
yıkım saldırılarına
karşı amansız bir saldırı başlatılmalı. Bütün
kirlilikler, örtülü bağlantılar
açığa çıkarılıp
hesap sorulmalı.
Çünkü
hedef Türkiye’dir.
Çünkü
bu iş artık milli güvenlik, toplumsal birlik, ülke bütünlüğü meselesidir.
Onları;
iç kaos, iç savaş silahlarını kuşanıp, süslü yalanların arkasına
sığınamayacak hale getirmektir. Bu anlamda, siyasi iletişim yöntemleri radikal biçimde değiştirilmelidir.

Post-Truth çağı, “Türkiye karşıtlığı” olarak anlamış bunlar!

Post-Truth çağı
ya da kurgu çağını
“Türkiye düşmanlığı”
olarak algılamış bunlar. Ellerine geçirdikleri bütün silahlarla Türkiye’ye saldırıyorlar. Ama burada da bir milli mücadele, burada da bir
“İstiklâl Savaşı”
göreceklerdir.
#Yalan
#İmha
#FETÖ
#PKK
#AK Parti
#İYİ Parti
#Post-Truth