Batı’nın “yeni düşman”ı kim olacak? Çin mi, Rusya mı yoksa Türkiye mi?

04:0017/06/2021, Perşembe
G: 17/06/2021, Perşembe
İbrahim Karagül

Batının;ABD ve Avrupa’nın küresel iktidarı, düşmanlık, ötekileştirme ve talan üzerinekuruludur. Bu,yüzyıllardır böyledir.21. yüzyılda da böyle olacaktır.Düşman üretmestratejisinin kısa bir özeti bile, ABD ve Avrupa’nın bundan sonraatacağı adımları öngörmek için yeterliolacaktır.Batı, düşmanını; sömürgecilik dönemini başlattığında dünyanın geri kalanını “barbarlar” diye tanımlayarak üretti.GüneydoğuAsyaveAmerikakıtasında yerlileri “medenileştirme” kavramıylaötekileştirip küreselleşme yolunda güç

Batının;
ABD ve Avrupa’nın küresel iktidarı, düşmanlık, ötekileştirme ve talan üzerine
kuruludur. Bu,
yüzyıllardır böyledir.
21. yüzyılda da böyle olacaktır.
Düşman üretme
stratejisinin kısa bir özeti bile, ABD ve Avrupa’nın bundan sonra
atacağı adımları öngörmek için yeterli
olacaktır.
Batı, düşmanını; sömürgecilik dönemini başlattığında dünyanın geri kalanını “
barbarlar
” diye tanımlayarak üretti.
Güneydoğu
Asya
ve
Amerika
kıtasında yerlileri “
medenileştirme
” kavramıyla
ötekileştirip küreselleşme yolunda güç inşa etme
ye başladı.

Endülüs, Osmanlı ve Haçlı saldırıları. Bugün olan da bu..

Latin Amerika’dan Malay dünyasına, Hindistan’dan Müslüman coğrafyaya
bu şekilde
“düşman” üreterek yayıldı.
Küresel talan böyle başlatıldı. Bu tarih
çok kanlı, korkunç ve insanlığın görmediği acı ve utanç sayfaları
ile doludur.
Batı aynı şeyi
Endülüs ve Osmanlı’ya
karşı yaptı. İslam’ı, Müslümanları düşmanlaştırdı. Kendini bu yeni düşmana karşı kurdu. Kendini bu
ortak düşmana karşı birleştirdi.
Osmanlı ile yüzyıllarca çatıştı. Yüzlerce yıllık
Endülüs medeniyetini tarihten sildi. Haçlı Savaşları’
ndan bu yana çok
kanlı, vahşi bir siyasi tarihe
böyle imza attı.

Ebu Gureyb, işkence merkezleri, “İslam-Terör” bağlantısı aynı projeydi.

Haçlı Savaşları ile Irak’ın işgali aslında aynı şeydi. Osmanlı’yı dağıtıp paylaşmaları aynı şeydi.
Yüzyıllardır “düşman İslam”dı. Bu, hiçbir zaman değişmedi. Her saldırıyı
farklı gerekçelerle pazarladılar.
Ama aslında temel ruhları aynıydı.
Ebu Gureyb’
de zavallı Iraklılara işkence yaparken,
Bağram Havaalanı
’nda
işkence merkezleri
işletirken,
Guantamano
’da
“Müslüman terörist”
imajı inşa ederken,
CIA uçakları ve esir ticaretini dünyaya yayarken, 35 ülkede gizli işkence merkezleri
kurarken, dünyayı
“İslam ve terör”
sarmalına mahkûm ederken
aynı motivasyon
la hareket etti.
Bu merkezlerde işkence edenlerle Haçlı Savaşları’na katılanların aynı misyonla hareket etmeleri
bu yüzdendi. Hepsinde bir Haçlı ruhu, hepsinde
“İslam’la savaş” ana hedefi
vardı.
Bazı zavallı Müslüman ülke yönetim ve rejimleri,
Batı’ya yaranmak için bu
vahim tarihe imzalar attılar,
ortak olmaktan çekinmediler. Kendi tarihlerine, kendi milletlerine kurşun sıktılar.

20. yüzyılın düşmanı Sovyetler dağıldı, Batı artık tek patrondu!

Batı’nın
20. yüzyıl düşmanı Sovyetler Birliği’
ydi. Bu sefer düşmanlaştırılan
komünizm
di.
Rusya’dan Çin’e, Doğu Avrupa’dan Vietnam’a, Küba’dan Afrika ve Güneydoğu Asya’ya
onlarca ülke bu savaşın
kurbanı
oldu.
Milyonlarca insan hayatını kaybetti
, ülkeler ve şehirler mahvoldu. Batı,
“dünyayı büyük bir tehdide karşı teyakkuza”
geçiriyor,
yeni “düşman”la savaş adı altında kendi küresel imparatorluğunu kuruyordu.
Soğuk Savaş’ı kazandı, Sovyetler’i parçaladı,
tek yanlı küresel düzen kurma konusunda
önünde hiçbir engel
kalmadı. Artık
“Yeni Amerikan Yüzyılı”
kurulacaktı, Batı dünyası ABD liderliğinde dünyanın
tartışmasız hâkimi
oluyor, bütün ülkeler,
dünyanın geri kalanı ve insanlık tartışmasız rehin alınıyor, köleleştiriliyordu!

Düşman üretemezse kendi içinde çatışır. Hemen “İslam’la Savaş”ı başlattılar.

Ancak Batı, Soğu Savaş’tan sonra
bu imkânları kullanamadı. Karşısında düşman yokken bunu yapamıyordu
. Hiçbir zaman
“düşman üretmeden”
bir şey inşa edememişti. Böyle bir geleneği yoktu. Eğer
düşman üretemezse kendi içinde çatışacaktı.
Bunu da biliyordu.
Ama ne Sovyetler ne de siyasi ve ekonomik olarak
Batı’ya meydan okuyacak
bir güç kalmıştı. Ama
Müslüman dünya fokur fokur kaynıyordu.
Çok güçlü bir
muhalefet dalgası, çok güçlü bir siyasi yükseliş
kendini gösteriyordu.
Osmanlı’dan sonra ilk kez
yeni bir uyanış söz konusuydu.
Bu yüzden Soğuk Savaş’tan hemen sonra
“İslam tehdidi”, “İslamcı terör”, “Radikal İslam’la mücadele”
üzerinde büyük tartışmalar başlatıldı. Önce
entelektüel çevrede,
sonra
medyada
, sonra
Müslüman aydınlar üzerinde
yürütülen bir zihinsel çalışma, kısa zamanda
“güvenlik çevreleri”
üzerinden projeye, askeri birimler üzerinden de çatışmaya dönüştürüldü.

Yükselen İslam medeniyeti yeniden durdurulacaktı!

Durum öyle bir hale getirildi ki; İslam ve Müslümanlar dünya için tehdit ilan edildi.
Türkiye dâhil, Müslüman ülke yöneticileri bile Batı’ya “Radikal İslamcılarla mücadele için bizimle iş tutun”
teklifleri yağdırıyordu. Çünkü bu bir
iktidar kapısı
haline gelmişti.
Oysa savaş açılan şey
“radikal İslam”
olarak tanımlanan şey değildi.
Batı’ya meydan okuma potansiyeli barındıran bir medeniyet sıçraması
nın hissedilmesi ve Batı’nın yeni bir düşmana olan ihtiyacıydı.
Bu düşman üzerinden dünyanın yeniden dizayn edilmesi,
Batı’nın
bir yüzyıl daha dünyanın patronu
olmasının garantiye alınmasıydı. Müslüman aydınlar da siyasi çevreler de bunun
farkında değildi.
Hâlâ da tam olarak algılayabilmiş değiller.

“Sovyetleri çökerttik, İslam’ı da yeneceğiz”

Duruşları itibariyle ABD ve Avrupa’ya karşı olan
Çin ve Rusya gibi ülkeler bile,
bu küresel kampanyanın
esiri
oldular. ABD ve Avrupa tezleriyle hareket ettiler, İslam coğrafyasının
doğu ve kuzey kapılarında mevziler
kurdular.
Durum öyle bir hale geldi ki;
Müslüman coğrafya tamamen kuşatılmış, kendi içinde savaşmaya ayarlanmıştı.
Başta
mezhep
, bütün
kimlikler
bu iç çatışma için seferber edilmişti. Hemen bütün Avrupa ve ABD liderleri
“Sovyetleri nasıl çökerttiysek İslam’ı da yeneceğiz”
mealinde, oldukça net açıklamalar yapıyordu.

Batı, Müslüman soykırımı planladı. Ancak “İslam’la Savaş”ı kaybetti.

1990’dan 2015’e
kadar, çok
vahim örnekler
gördük.
Ülkeler işgal edildi, iç savaşlar çıkarıldı,
liderler devrildi, bir nevi
kültürel ve zihinsel soykırım
uygulandı, ekonomik krizler çıkarıldı. Hiçbir ülkenin buna dayanacak mecali kalmayacak müdahaleler yapıldı.
Ama Batı’nın “İslam’la Savaş”ı başarısız oldu.
Korkunç yıkımlara yol açtı ama fiyaskoyla sonuçlandı. Saldırı daha da güçlü toplumsal reaksiyonlara yol açtı.
Şok dalgaları inanılmaz bir hafıza ve bilinç uyanışına
zemin hazırladı.
Batı’nın
İslam’ı “yeni düşman” ilan ederek ulaşmaya çalıştığı şey,
2016’dan itibaren çöküşe geçti.
Ne “Yeni Amerikan Yüzyılı” projesi kaldı,
ne tek yanlı dünya düzeni hesapları.
Fırtına tersine dönüyordu.
Batı duraklıyor. Dünyanın geri kalanı yükseliyordu. Artık
ABD’de gülünç
tiyatrolar
sahneleniyor, AB ülkelerinden geleceğe dönük
karamsarlık dalgaları
yayılıyordu.

Rusya ve Çin ile çatışarak Batı’yı bir arada tutma planı. Yoksa kendi içinde çatışacak.

ABD ve Avrupa’nın
tek yanlı Batı düzeni kurma ve dünyayı yönetme kabiliyeti ebediyen çöktü.
Şimdi yeni bir durum var: ABD ve Avrupa, yani Atlantik ittifakı, bundan sonra
dünyanın tamamına hâkim olmak için değil, ellerindekini kaybetmemek için düşman üretecek.
Yükselen Çin’i, tarihi rakibi Rusya’yı hedef alan ABD yaklaşımlarının sebebi bu.
Dünya onlar için daralıyor,
bu stresi çok ağır bir şekilde yaşıyorlar.
Çin ve Rusya ile çatışarak Batı’yı kendi içinde bütün tutmaya,
kendi içinde çatışmasını önlemeye ayarlı bir proje yürütüyorlar. ABD’nin geleceğe dönük tek hesabı şu an bu.
Ama bu
“düşmanlaştırma”
Çin ve Rusya ile sınırlı değil.
İmparatorluk geçmişi olan,
yükselen bütün ülke ve güçler, eğer Batı ile hareket etmezse düşmanlaştırılacak.
Bunun en çarpıcı örneği ise Türkiye.

Türkiye: Olağanüstü akıl sıçraması. Batı’nın artık onu sınırlama gücü yok.

Çünkü
Türkiye, 21. yüzyıla dönük yeni ve en güçlü siyasi, ekonomik yükselişi, olağanüstü akıl sıçramasını harekete geçirdi.
Batılı bütün kurumların içinde olmasına rağmen, kendisine bir yol çizdi ve
o kurumlar artık Türkiye’yi sınırlayamıyor.
ABD de, Avrupa da Türkiye’ye bir şey öğretecek,
hamilik yapacak, onu bağımlı kılacak,
“cephede” tutacak,
yükselen güçlere karşı cepheye sürecek
gücü ve imkânı kaybetti. Selçuklu, Osmanlı siyasi aklı ve genetiği,
Batı ile yüzlerce yıla dayanan siyasi tarih tecrübesi,
dünyanın yeniden kuruluşunun sağladığı hareket alanı
Türkiye’yi daha şimdiden sürpriz ülke konumuna getirdi.

“İçeride hayatı, dışarıda Türkiye’yi durdurma” planı bu yüzden uygulanır oldu.

15 Temmuz benzeri müdahalelerin sebebi
tamamen buydu. Türkiye’yi bu yola sokan
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı, liderliğini, siyasi aklı ve kadroları tasfiye etmeye dönük
bütün müdahalelerin sebebi buydu.
Irak, Suriye, Akdeniz ve Ege’den çevreleme
sebebi buydu.
İçeride siyasi partilerle terör örgütlerinden oluşan “ortak cephe” kurmaları
nın sebebi buydu. Onlara
yıkıcı, Türkiye’yi mahvedici siyasi dili
dayatmalarının sebebi buydu.
“İçeride hayatı, dışarıda Türkiye’yi durdurma
ya yönelik bütün girişimlerin sebebi budur.
ABD ve Avrupa’dan yükselen, içeriye servis edilen,
Erdoğan ve Türkiye’ye yönelik karalama, olumsuz imaj ve saldırıların tek sebebi budur.

Batı; Çin ve Rusya’dan çok Türkiye’yi düşmanlaştıracak. Ama bu savaşı kaybedecek.

1990’lardan itibaren “İslam’ı ve Müslümanları düşmanlaştırma” projelerinde Müslüman ülke yönetimleri nasıl
basiretsiz
davranmışsa,
bugün de “Erdoğan ve Türkiye’yi düşmanlaştırma” projesinde içerideki muhalefet çevreleri aynı hatayı hatta ihaneti
yapıyor.
Çin ve Rusya’dan sonra,
asıl Türkiye düşmanlaştırılacak.
Böyle bir düşmana ihtiyacı var. Yüzyıllardır uyguladığı siyasi geleneği bu sefer Türkiye’ye yöneltti.
Çünkü Türkiye, sadece Türkiye kadar değil. Atlantik kıyılarından Pasifik kıyılarına uzanan çok geniş ve dinamik bir coğrafyanın sözcüsü.
Bir uyanışın öncüsü. Bu güç ve uyanış, dünya sisteminde çok güçlü sarsıntılara yol açacak, Batı’yı çok geniş bir alanda sınırlayacak.
Türkiye, içeriden ve dışarıdan vurulacak, evet ama bunu atlatacak.
Batı, İslam’la savaşı nasıl kaybettiyse, Türkiye ile savaşı da öyle kaybedecek.
Bunu daha şimdiden görmeye başladık bile.
#Batı
#Çin
#Rusya
#Türkiye
#ABD
#Avrupa